Bilindiği üzere her yılın kasım ayında o yılın yeniden değerlendirme oranı bir tebliğ ile açıklanıyor ve resmi gazetede yayımlanıyor. Yeniden değerleme oranı; Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298’inci maddesinin (B) fıkrasında yer alan hüküm çerçevesinde belirleniyor. Hüküm şöyle:“Yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın ekim ayında (ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye İstatistik […]

Bilindiği üzere her yılın kasım ayında o yılın yeniden değerlendirme oranı bir tebliğ ile açıklanıyor ve resmi gazetede yayımlanıyor. Yeniden değerleme oranı; Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298’inci maddesinin (B) fıkrasında yer alan hüküm çerçevesinde belirleniyor. Hüküm şöyle:“Yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın ekim ayında (ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) üretici fiyatları endeksinde (ÜFE) meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır. Bu oran Maliye (yeni durumda Hazine ve Maliye) Bakanlığı’nca Resmi Gazete ile ilan edilir”. 

Burada Bakanlığın yetkisi “bağlı yetki”dir. Özünde bu oranın ne olacağı yukarıda sözü edilen kanunla tarif ediliyor, Bakanlığa sadece bu oranı ilan etme yetkisi veriliyor. Bu tebliğin ardından ayrıca aralık ayında aynı Bakanlığın Gelir Vergisi Genel Tebliği de resmi gazetede yayımlanıyor. Bu tebliğ ile yeniden değerleme oranında artırılan had ve tutarlar, basit usulde vergilendirme ve menkul sermaye iradının beyanında indirim oranı uygulamasına ilişkin hususlar açıklanıyor.

Merakla beklenen ilk tebliğ geçen ayın sonunda yayımlandı.30 Kasım 2018 tarih ve 30611 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 503 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 2018 yılı yeniden değerleme oranı yüzde 23,73 olarak belirlenmiştir. İkinci tebliğin ise bugünlerde yayımlanması bekleniyor. Gazetelerin “Yeni yılda vergiler zamlandı” diye başlıklar atmasının dayanağını büyük ölçüde bu tebliğ oluşturuyor.Tebliğde kira gelirleri için uygulanan istisna tutarı, hizmet erbabına yemek verilmek suretiyle sağlanan menfaatlere ilişkin istisna tutarı, engellilik indirimi tutarları, değer artışı kazançlarına ilişkin istisna tutarı, tevkifata ve istisnaya konu olmayan menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarına ilişkin beyanname verme sınırı, basit usule tabi mükellefler için kazanç indirimi tutarı, gelir vergisine tabi gelirlerin vergilendirilmesinde esas alınan tarife(gelir vergisi matrahı veya dilimleri) ile basit usulde vergilendirme ve menkul sermaye iradının beyanında indirim oranı uygulamasına ilişkin hususlar yeniden değerlendirme oranı dikkate alınarak yeniden belirleniyor. Yeniden değerleme oranın etkisi sadece gelir vergisiyle sınırlı değil, vergi mevzuatındaki başka birçok düzenleme de bundan etkileniyor.Veraset ve İntikal Vergisi’nde öngörülen istisnalarla birlikte matrah dilim tutarları, motorlu araç sahiplerince ödenecek motorlu taşıtlar vergisi tutarları, pasaport, ehliyet, yargı harcı gibi maktu olarak belirlenmiş pek çok harç tutarı, Vergi Usul Kanunu’nda yer alan pek çok had veya tutar, Vergi Usul Kanunu’nda maktu tutar olarak belirlenmiş cezalar, Emlak Vergisi Kanunu’nda öngörülen vergi matrahı değerleri, maktu damga vergileri ve damga vergisine ilişkin üst sınır, yıllık KDV iadeleri için geçerli asgari iade tutarları ve Belediye Gelirleri Kanunu’nca öngörülen çevre temizlik vergisi yeniden değerleme oranından etkileniyor. Bu oranın vergi mevzuatında yer alan vergi kanunlarının çoğunu etkilediği görülüyor.

Yeni değerleme oranının etkisi, sadece vergi mevzuatındaki düzenlemelerle sınırlı değil. Bu etki diğer mevzuatlara da uzanıyor. Örneğin trafik cezaları, İş Kanunu ve Sendikalar Kanunu uyarınca kesilen idari para cezaları, Rekabet Kurulu’nca uygulanan para cezalarının tutarları da bu oranda artırılıyor.

İlk tebliği ile 2018 yılı için yeniden değerleme oranının yüzde 23,73 olarak belirlenmiş olması, Ocak 2019’da maktu vergilerde ( çevre temizlik vergisi, emlak vergisi, motorlu taşıt vergilerinin tamamı ile bazı işlemlere ilişkin harçlar, damga vergileri ve özel tüketim vergileri maktu olarak belirleniyor) emlak hariç (Emlak Vergisi Kanunu’nda matrahın hesabında vergi değerlerinin her yıl yeniden değerleme oranının yarısı kadar artırılarak uygulanması öngörülmekte) yüzde 23,73’lük bir artış yapılması anlamına geliyor. Bunun dışında vergi cezaları, gelir vergisi tarife dilimleri, konut kira gelirlerinde uygulanan istisna gibi birçok vergisel tutar ve trafik cezaları da yine bu oranda artacak.

Ancak yeniden değerleme oranında artış öngörülen bu düzenlemelerin hemen hemen hepsinde yeni rejime geçilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanına ilgili tutar, had veya tarifeyi daha düşük oranda artırabilme, bazen de daha fazla arttırma yetkisi verilmiştir. Cumhurbaşkanı, bu surette tespit edilen had ve tutarları yüzde 50’sine kadar artırmaya veya indirmeye yetkilidir. Daha önce bu yetki Bakanlar Kurulu’nda idi. Bu nedenle sadece yeniden değerleme oranına bakmayıp, Cumhurbaşkanlığı Kararlarını da izlemek gerekiyor.

Cumhurbaşkanın bu yetkilerini kullanmaması durumda genel bütçe vergi ve diğer gelirlere ait öngörülerde beklenmeyen bu olası yüksek yeniden değerleme oranı nedeniyle yukarı doğru bir düzeltme gerekecektir. Bu başta emekçiler olmak üzere geniş halk yığınlarının çift yönlü bir zam kıskacına sokulacağı anlamına geliyor. Çünkü bir taraftan bir biri ardına temel mal ve hizmetler gelen zamlarla enflasyon göstergelerinin öngörülen düzeyleri yükseliyor iken öte taraftan ödenecek vergi (gelir vergisi tutarları hariçtir. Çünkü her vergi dilimindeki matrah tutarları yeniden değerleme oranı kadar artırılacağı için üst dilime geçmek daha fazla zaman alacak ve dolayısıyla ödenecek gelir vergisi öngörülenin gerisinde kalacaktır) ve cezalar öngörülenden daha fazla zamlanmış olacaktır.

Cumhurbaşkanın bu yetkilerini kullanmamasının bir diğer sakıncası, bir biri ardına gelecek bu vergi, harç ve ceza zamlarının 9 Ekim’de başlatılan Enflasyon ile Topyekûn Mücadele Programı’nı sekteye uğratacak olmasıdır. Her ne kadar söz konusu Program ile firmalardan ürün ve hizmetlerde yıl sonuna kadar yüzde 10 asgari indirim taahhüdü vermeleri istense de Program’ın yıl sonuyla yetinmeyeceği açıktır.  Gerçi YEP’te Program’la ilgili bir süre belirtilmiyor ancak YEP’te yer alan’’ Sıkı para ve maliye politikaları eşgüdüm içerisinde yürütülerek tüketici enflasyonu, 2020 sonu itibarıyla yeniden tek haneli oranlara, 2021 sonu itibarıyla da yüzde 6,0’a düşürülecektir’’ ifadesinden anlaşılıyor ki, Program dönem sonu olan 2021 yılına kadar uygulamada kalacak.23,73 oranında ısrar edilmesi, 1 Ocak 2019’da bu oranda yürürlüğe girecek söz konusu zamlar nedeniyle enflasyonla mücadele ciddi bir şekilde sekteye uğramış olacaktır. Bu ayağa kurşun sıkmak anlamına geliyor. Bundan kaçınmak isteniyorsa Cumhurbaşkanının mutlaka devreye girerek yetkisini kullanması gerekiyor.

Başta emekçiler olmak üzere geniş halk yığınlarının iki beklentisi bulunuyor. İlki gelir vergisi dilimlerinin yüzde 23,73 oranında artırılması veya gerekirse bu oranın yüzde 50 oranında yukarıya çekilmesi. Bu özellikle ücretli çalışanları önemli ölçüde rahatlatacaktır. Çünkü üst dilime geçmek vergi matrahının çok geniş tutulması nedeniyle daha fazla zaman alacak ve dolayısıyla ödenecek gelir vergisi tutarı daha az olacaktır. İkincisi, vergi, harç ve cezalara uygulanacak 23,73’lük zam oranının yarıya indirilmesi, yani zam oranında yüzde 50’lik bir indirime gidilmesi. Bu da çok makul bir talep. Bilindiği üzere, Tüketici Fiyat Endeksi’nde Kasım’da bir önceki aya göre yüzde 1,44, Üretici Fiyatları Endeksi’nde ise 2,53’lük bir düşüş gerçekleşti. Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın da itiraf ettiği gibi bu durum fiyatlardaki köpüğün ortadan kalkmaya başladığı bir sürece işaret ediyor. Bu tespit geçerliyse o zaman örneğin ekimdeki fiyatların şişirilmiş olduğu kabul ediliyor demektir. Nitekim son zamların (doğal gaz, elektrik vb) ekime yığıldığı düşünüldüğünde ekim itibariyle belirlenen yeniden değerleme oranın niye bu kadar yüksek çıktığı çok net bir şekilde anlaşılıyor. Bu zamlar kasıma taşınsaydı oran haliyle daha düşük olacaktı. Oranın düşürülmesi daha düşük zam nedeniyle ayrıca Enflasyon ile Topyekûn Mücadele Programı’na olumlu bir katkı vermiş olacaktır

Bu yeni rejimde, başta emekçiler olmak üzere geniş halk yığınlarının bu iki önemli beklentisini karşılayabilecek tek merci Cumhurbaşkanının bizatihi kendisidir. Başta emekçi kesimin örgütlü olduğu sendikalar olmak üzere toplumun tüm örgütlü kesimleri bu taleplerin takipçisi olmak durumundadır. Bunun yolu ise Cumhurbaşkanına çağrı yapmaktan geçiyor. Bu aynı zaman da bizim de bir çağrımızdır. Umarız, Cumhurbaşkanı bu çağrıya kayıtsız kalmaz ve gereğini yapar…