Cumhuriyet gazetesi önünde toplanan ve “Kouachi kardeşler onurumuzdur”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Cumhuriyet gazetesi hesap verecek”, “Burası Türkiye, Fransa değil” diye slogan atanların ne kadarı tartışma konusu kapağı ya da Cumhuriyet’in yayımladığı karikatürleri görmüştür?

Sosyal medyada “Cumhuriyet paçavrasını basıyoruz” diye örgütlenenlerden kaç tanesi, Utku Çakırözer’in “Kimsenin dini değerleriyle ve kutsalıyla uğraşmak ve bunları hedef almak gibi bir düşüncemiz yoktur ve olamaz. Tersine, yayın ilkelerimizde de belirttiğimiz gibi, herkesin kutsal değerlerine sonuna kadar saygılıyız. Bizim tek amacımız, bir yayın organına düzenlenen katliamı kınamak ve bu katliama karşı dayanışma duygumuzu iletmektir.” açıklamasını duyup “Şu karikatürlere bir de ben bakayım” dedi?

“Yarın ahirette; ‘Allah sevgilisine hakaret edilirken ne yaptın?’ sorusuna, provokasyona gelmemek için evimde oturdum cevabını vermek içine siniyorsa; devam et oturmaya...” çağrısını yapanlar ve bu çağrıya uyanlardan ne kadarı Hikmet Çetinkaya’nın “Charlie Hebdo mizah dergisi 25 ülkede 16 dilde 3 milyon basıldı. Derginin kapağında pek çok kişinin Hz. Muhammed olduğunu iddia ettiği bir çizim var. Bana sorarsanız Hz. Muhammed’le ilgisi yoktur. O çizim insancıl ve vicdani bir anlayışın simgesidir…” açıklamasıyla tartışmalı kapağı yayımladığını biliyor?

Aynı şekilde tepki gösterenlerin ne kadarı Ceyda Karan’ın “… Bu mesajı içeren Charlie Hebdo’nun karikatürünü köşemde yayımladım çünkü; 12 insanın yazıp çizdikleri için kör şiddete kurban edildikleri bir katliamın ardından mesajlarını ağlayarak ‘Hepsi Affedildi’ diye veren bir figürde ‘nefret’ ve ‘hakaret’ görmediğim gibi aksi türlü davranmaya da vicdanım elvermezdi” açıklamasından haberdardır?

Çok azının haberdar olduğuna emin olabiliriz. Ama gelin görün ki, Cumhuriyet’le dayanışma gösterenlerden bazıları bile hakaret ya da aşağılamanın gerçekleştiği ön kabulünden hareket ediyorlar. Oysa bir sözün/fiilin, hem cezai hem de ahlaki olarak hakaret olabilmesi için, iradi olarak ve hakaret kastıyla yapılması gerekir. Yazarlardan ve gazeteden yapılan bunca açıklamaya rağmen Diyanet İşleri Başkanından, Başbakanımsıya kadar bir çok kişinin,  tahrik edici ve hedef gösterici bu açıklamalarının başka bir anlamı olmalı. Başbakanımsı ve benzer açıklamalar yapan siyasilerin gazeteden gelen açıklamaları bilmemeleri imkânsız. Yapmak istedikleri şu bence; Haziran/Gezi Direnişi’nden bu yana nerede ise yalvararak sokağa çağırdıkları paramiliterleşme sürecindeki kindar nesli, en elverişli alan olan, din üzerinden motive etmek. Bu gençliği sokağa çekip yedek kuvvet olarak tutmak. Tabii bunu yaparken de kendilerini dinin tek ve cesur savunucusu gibi göstererek “bakara/makara” ve yolsuzluklar gibi konularda,  dindar karşı çıkışların seçim sonuçlarına olası etkisini azaltmak. Zaten Brüksel öncesi her türlü izan sınırını aşarak Cumhuriyet’in seçkisini “paralele” de bağlayıp niyetini iyice açık etti Başbakanımsımız. Zaten Paris’e gidiş nedenini “meydanı onlara bırakmamak” diye açıklayan bir zihinden ne bekleyebilirdik ki?

Cumhuriyet’in yanında durması gerekirken, AKP’nin ideolojik aygıtına dönüşen medyanın da bu linç çağrılarını görmezden gelmesi, hatta aynı koroya katılmış olmaları tehlikeyi iyice artırmakta. Danıştay saldırısı ve Hrant Dink’in katline giden süreçte de benzer hedef göstermeler ve medya üzerinden yürüyen bir linç vardı. O saldırganların da ne Hrant’ın yazısını okuduğunu ne de Danıştay’ın verdiği kararın detaylarını bildiğini sanmıyorum.

Devlet aygıtını elinde bulunduranların ve din adına söz söyleme imtiyazını elinde bulunduranların tahrik edici bu açıklamaları devam edecek anlaşılıyor. Veeee dışarıdan birisi de yetişti: Papa! O da düşünce özgürlüğünü geveledikten sonra “hakaret eden yumruğu yer” diyerek tüy dikti!

Ben sokağa çıkan yurttaşlara şu çağrıyı yapmak istiyorum: Kimsenin yumruğu olmayın!

Bu iklimde atılacak bir yumruk hepimizi içine çekecek bir felakete dönüşür. Bari siz basiretli davranın.