İktidarın bugün FETÖ olarak adlandırılan cemaatin yanında yer aldığı günlerde “İmamın Ordusu” yazan bir gazeteciye bu suçlamayı getirmek kamuoyunda “yuh artık” duygusu yaratacağından bundan vazgeçildiği muhakkak

Cumhuriyet davasında gazetecilik yargılanıyor

Hilmi Hacaloğlu

Cumhuriyet gazetesi davası, 24 Temmuz’da başlıyor.

Tarihin cilvesi işte.

24 Temmuz 1908’de bu toprakların insanları, demokrasi yürüyüşünde bir büyük eşiği atlamış, mutlakıyet denen tek adam rejiminden meşrutiyet olarak adlandırılan parlamenter rejime geçiyordu.

Tarih kitaplarına “istibdat dönemi” olarak adlandırılan baskı ve yasaklarla geçen bir karanlık dönem bitiyordu. Bir başka şey daha bitiyordu. Gazetecilerin başında demoklesin kılıcı gibi dolanan sansür. İşte biz gazeteciler; meşrutiyetin ilan edildiği günü, sansürün kaldırılmasından mütevellit Basın Bayramı olarak kutlarız.

Tarihin cilvesi dediğim, işte tam da bu.

Sansürün kaldırıldığı gününün 109. yıldönümünde gazeteciler yargılanacak. Diyeceksiniz ki “yargılansın, gazeteci ayrıcalıklı mı?” Haşa değil. “İyi de kardeşim ne diyorsun OHAL’de ” diyen varsa, meramımı bir de şöyle anlatayım “Birader, gazeteci haber yapmaktan, manşet atmaktan, köşe yazası kaleme almaktan, karikatür çizmekten yargılanıyor.”
Türkiye Cumhuriyeti ne zaman kuruldu?

29 Ekim 1923.

Cumhuriyet gazetesi ne zaman kuruldu?

7 Mayıs 1924.

Türkiye’nin en eski gazetesi ne için kuruldu? Limon satmak için mi?

93 yıldır Cumhuriyet ne yapar? Haber yapar, röportaj yapar köşe yazar, karikatür çizer ve halkın haber alma hakkını yerine getirir.

İşte Cumhuriyet gazetesi iddianamesinde Cumhuriyet Vakfı ile ilgili kısımları bir yere bırakırsak suça konu olan iddiaların tamamı bunlardan oluşuyor. Buna rağmen 12 Cumhuriyet çalışanı çoğu 265 gün olmak üzere tutuklu.
Şimdi diyeceksiniz ki, “bırak bunları Cumhuriyet çalışanlarında ByLock var mı bylock? Bank Asya’da servet biriktirenler var mı?”
Ne kimsenin telefonunda Bylock yüklü, ne de herhangi birinin Bank Asya’da hesabı var. Durun siz sormadan şunu da yazayım, kimsenin evinden, cüzdanından bir dolar da çıkmamış.

İddianameye dahil edilen “jeansbiri” adlı twitter kullanıcısı üzerinden Cumhuriyet’le bir zamanlar iktidarın en büyük destekçisi olarak Gülen cemaati bugünün FETÖ’sü arasında bağlantı kurulmak isteniyor. Ancak iddianamede Twitter’da “jeansbiri” mahlasını kullanan Kemal Aydoğdu adlı kişiyle Cumhuriyet gazetesinde çalışanların hiçbir irtibatı bulunmuyor. Ne tek bir telefon konuşması tek bir mesaj alışverişi. Peki ne var? Jeansbiri hesabının başlattığı #AkSilahlanma hashtag’i Cumhuriyet’te haber ve Aydın Engin’in köşesine konu olmuş.

Buradan hareketle iddianamede “Şüphelinin sosyal medyada hazırladığı provoke edilmiş bu kitle bu aşamadan sonra Cumhuriyet gazetesinin attığı başlık ve gazetede yayınlanan yazı ile yazılı basına aktarılmış, böylece aktarılan bilgi bakımından da sosyal medyaya nazaran daha ileri düzeyde bir inandırıcılık sağlanmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet gazetesi ve yazarlardan Aydın Engin bu provokatif paylaşımı daha geniş kitlelere servis ederek FETÖ/PDY şüphelinin örgütünün amaçlarına hizmet eden paylaşımlarının yayılmasına bilerek ve isteyerek yardım etmiştir.”

Bence iddianamenin ruhunu bundan daha iyi ifade eden bir şey yok. Tamamiyle bir zorlama. Zaten iddianamenin bütününde bu zorlama hep görülüyor. Bir okur inisiyatifi olan CUMOK’un gazete yönetimine getirdiği eleştiriler, bir suç olarak tanımlanıyor. Bir gazetenin editoryal anlayışı okurları tarafından elbette eleştirilebilir. Ama bundan suçmuş gibi bahsetmek hukukun sınırlarını zorlamaktan başka nedir?

Davada tutuklu veya tutuksuz olarak yargılanan tüm Cumhuriyet gazetesi çalışanları hakkındaki suçlamalarda, “Cumhuriyet Gazetesinin silahlı terör örgütlerinin (FETÖ/PDY- PKK/KCK- DHKP/C gibi) eylemlerini meşru göstermeye yönelik yayınları bir kül halinde değerlendirildiğinde; şüphelinin üzerine atılı Terör Örgütü Üyesi Olmamak ile Birlikte Terör Örgütüne Yardım Etme suçunu işlediği kanaatine varıldığından” paragrafı ortak.
Bir kişi hariç, Cumhuriyet gazetesi muhabiri Ahmet Şık.

Ahmet Şık, 30 Aralık 2016’da tutuklanırken FETÖ propagandası yaptığı da iddia ediliyordu. Her ne kadar iddianamede Şık hakkındaki suçlamada “ 08/07/2015 tarihli ‘’Bizimki gazetecilik sizinki ihanet’’ başlıklı yazısında MİT Tırları soruşturmasında tutuklu bulunan ve meslekten ihraç edilen eski Savcı Özcan Şişman’ın ‘’MİT Reyhanlı katliamını biliyordu ama polis ile paylaşmadı’’ şeklindeki açıklamasını haberleştirdiği, bu yazıda daha önce firari şüphelilerden Can Dündar tarafından yapılan MİT Tırları haberinin devamı niteliğindeki manipülasyonu sürdürdüğü, 13/02/2015 tarihli ‘’Tır’daki sır aydınlandı’’ başlıklı yazısında Türkiye’den Suriye’ye MİT tırları ile yapılan silah ve cephane sevkiyatının Türkmenlere değil cihatçı Ansar örgütüne gittiği, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletinin terör örgütlerine lojistik destek sağladığı yönünde iddiasına yer verdiği” dense de kendisiyle FETÖ arasında bağ kurmaktan kaçınılıyor.

İktidarın bugün FETÖ olarak adlandırılan cemaatin yanında yer aldığı günlerde “İmamın Ordusu” yazan bir gazeteciye bu suçlamayı getirmek kamuoyunda “yuh artık” duygusu yaratacağından bundan vazgeçildiği muhakkak.

Ama Kadri Gürsel, yıllarca televizyonlarda bu yapılanmayı en ağır eleştirileri getirenlerden biri değil miydi?

Televizyonlarda Kadri Gürsel karşısında Fethullah Gülen ve yapılanmasını savunan bir kişi TBMM 15 Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu Başkanı yapılırken Güray Öz, Musa Kart, Ahmet Şık, Murat Sabuncu gibi gazeteciler suçlanıyor.

Fikri hür vicdanı hür aklı melekelere sahip tek bir ademoğlu havvakızı bunu kabul etmez, edemez.

Bu iddianameyi tek cümleyle özetlemek gerekirse “Cumhuriyet gazetesine terör faaliyeti suçlaması” demek mümkün.
Ama akıl, izan sahibi hiç kimse bunu kabul edemez, zaten bu iddianın hakla, hukukla adaletle bağdaşması da imkansız.
Türkiye’de gazetecilik, şüphesiz zor ve karanlık bir dönemden geçiyor. Ancak kimse korkmasın gazetecilik kazanacak. Çünkü meslek namusunu savunan, hakikatin peşinde olan gazeteciler, dün vardı, bugün de var ve yarın da var olacak.
Gazetecileri ve gazeteciliği her zaman savunacağız.

Yarın biz Dışarıdaki Gazeteciler olarak Çağlayan’da İstanbul Adliyesi’nde olacağız. Hem meslektaşlarımıza, dostlarımıza destek vereceğiz hem de en iyi bildiğimiz şey olan mesleğimizi, gazeteciliği icra edeceğiz.

Çünkü biz gazeteciyiz!.