Cumhuriyet gazetesi için açılan davalar, başlatılan yeni operasyonlar büyük bir karşı koymayı da beraberinde getirdi:

-Hepimizin Cumhuriyet’i unutma!

Cumhuriyet Halk Partisi Küçükçekmece İlçe Başkanlığının hazırladığı yaka kartlarının üzerinde bu slogan vardı.

Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyet rejiminin kendisi… Sanki her biri sıraya konulmuş da “yoklama” yapılıyor.

Eğer Cumhuriyet gazetesi susturulursa “operasyon” daha kolay yürütülecek!

İnsanlar bunu gördükleri için Cumhuriyet gazetesi etrafında büyük bir dayanışma ağı örüldü, örülüyor. Giderek genişleyen bu dostluk ve dayanışma sıcaklığı aynı zamanda yükselen bir direnişi de işaret ediyor.

Şartlar eski dönemlere kıyasla “çok daha namüsait” görünse bile bu dayanışma çemberleri genişliyor.

Cumhuriyet gazetesinin Şişli’deki binasının önü bir direniş noktası haline geldi. Sadece orası değil, Türkiye’nin pek çok yerinde hukuksuzluğa karşı tepkiler kabarıyor.

Cumhuriyet gazetesine el koyma, kapatma, yayın yasağı gibi askeri dönem uygulamalarının çok daha üzerine çıkılarak doğrudan gazetenin içine hamle yapıldı. Gazetenin 10 yöneticisi, yazarı ve çizeri Silivri Cezaevindeler.

Ağlayan sızlayan yok.

Eğilip bükülme yok.

Boyun eğme, pişmanlık getirme de yok.

Herkes bir ağızdan haykırıyor:

-Direneceğiz!

Zor dönemlerde bu sol’a özgü bir dik başlılıktır. Sağ siyasetçilerde bunu pek göremezsiniz. Onlar iktidarda aslan olurlar! Mağduriyetler durağına geldiklerinde uslu uslu muhalefet treninden inip tıpış tıpış yürüyerek çeker giderler.

Sincan’da “Kudüs Gecesi” yapılmıştı 28 Şubat Döneminde. Sincan’ın İslamcı belediye başkanı o gece “Laikleri yatırıp damarlarından şeriatı zerk edeceğiz” dedi. Sonra tutuklandı, mahkemeye çıktı. Bu kuyruğunu tramvay çiğnemiş aslan birden beş vites geri attı:

-Efendim ben çok espritüel bir insanım, o gece sahneden şaka yapmıştım!!!

15 Temmuz 2016 gecesi kışlalarından çıkan birliklerin komutanlarından hiç biri yapılan işi üslenmedi. Hadi erleri, öğrenciler anlaşılabilir. Ama yüksek rütbelerdekiler “kandırılmışlığın” zırhına nasıl bürünür ki?

İktidardakiler de onların içeri attıkları da aynı gerekçeye sarılıyorlar:

-Kandırıldık!

Yaptıkları her şey için “yaptık” deme geleneği sol’da var. 12 Mart 1971 döneminde Denizli’de banka para taşıma aracını soyan DEV-GENÇ’liler basit soygunculuktan 10’ar yıl hapis cezası alınca karara itiraz ettiler:

-Biz bu eylemi siyasi mücadele için yaptık, adi soyguncu değiliz!

Yargıtay bu itirazı dikkate aldı, 24’er yıl hapis cezası verdi!

Kendilerine adi soyguncu dedirtmemek için 15 yıl daha hapis cezasını bilerek isteyerek aldılar.

Siyasi sağda böyle şeyler göremezsiniz. O yüzden “direniş tarihleri” yoktur. Lazım olduğunda söylem olarak soldan ödünç alırlar. Seçimlerde kullanıp anında terk ederler!

Cumhuriyet’in yazarları, çizerleri, avukatları, yöneticileri ilk andan itibaren hiç geri çekilmediler:

-Biz haber yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü gazetecilik suç değildir!

Türkiye’de son dönemlerde “Yok artık bu kadarını da yapamazlar” denilen o kadar çok şey yapıldı ki, Cumhuriyet gazetesinin yazar, çizer, yönetici ve avukatlarının tutuklanmaları da bunlardan sadece biridir.

Öyle görünüyor ki, Cumhuriyet gazetesi direnişi “İkinci İnönü Zaferi” gibi olma yolundadır. Mustafa Kemal Atatürk, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta şöyle demişti:

-Siz orada (İnönü’de) milletin makus talihini de yendiniz!

İlerde demokrasi mücadelesinin “gerçek tarihi” yazılırken mutlaka görülecektir:

-Cumhuriyet Direnişi!

***

Üçüncü parti hapiste!

Halkların Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ tutuklu olarak cezaevlerindeler. Onlarla birlikte 10’u aşkın HDP’li milletvekili de hapisteler.

Bu siyasi hareketin bir önceki genel başkanı ve Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak ile Fırat Anlı da tutuklular.

HDP’li başka kaç belediye başkanı, belediye meclis üyesi hapiste olduğunu bilmiyoruz. Sadece onların hapiste olmalarıyla ilgili olarak televizyonlarda HDP’lilerin bulunmadığı objektif(!) tartışma programlarına izin veriliyor. Katılanların, yönetenlerin, yayınlayanların ve izleyenlerin de içine siniyor bu objektiflik!

Hiç kimse demiyor ki;

-Arkadaşlar bu parti (HDP) son iki genel seçimde TBMM’nin 3. büyük meclis grubunu oluşturdu! Yerel seçimler itibarıyla daha büyük bir coğrafi temsil kabiliyetine sahip. 6 milyon 500 bin oy aldılar.

Efendim bunlar terör örgütüyle aralarına mesafe koyamıyorlar.

Terör örgütü kim? PKK. Lideri kim? Abdullah Öcalan. Nerede bulunuyor? İmralı adasındaki cezaevinde…

HDP milletvekillerinden oluşan değişik delegasyonlar sık sık Abdullah Öcalan ile gidip görüştüler mi? Görüştüler.

Bir de Kandil’e gittiler mi? Gittiler.

İşte size terör örgütüyle bağlantılı olduklarının kanıtları!!!

Televizyondakiler böyle “siyaset teorileri” üzerinden ha babam konuşuyorlar. İçlerinden biri çıkıp demiyor ki:

-Ama arkadaşlar İmralı Adasındaki Apo’ya devletin tahsis ettiği askeri teknelerle gidip geldiler.

O görüşmeler yapılırken AKP de propaganda afişleri bastırıyordu:

“Onlar konuşur AKP yapar.”

Türkiye’nin “Batı demokratları” da gelişmeleri büyük bir kaygıyla izliyorlardı:

-Bakın bu Kürtler, Erdoğan’ı başkan yapacaklar!

7 Haziran 2015 Seçimlerinin en fazla etki yapan sloganı HDP Başkanı Selahattin Demirtaş’tan geldi:

-Seni başkan yapmayacağız!

Demirtaş sözünü tuttu, şimdi hapiste!

Bu kadar.