"Türkiye solunun yeniden etkinlik kazanmasının vazgeçilmez bir boyutunun Cumhuriyet döneminin kazanımları olduğu gerçeği unutulmamalıdır."

Cumhuriyet dönemini soldan okumak

Ülkemizde sosyalist düşüncenin ve örgütlenmenin tarihi, katliamlar, baskılar ve yasaklar tarihidir denilirse, bu, hiç de yanlış olmaz.

Bu nedenle sosyalist solun Cumhuriyet’i yorumlamasında eksik ve yanlış anlamalar hiç eksik olmadı.

Bütün bunlar geçerli olmakla ve çok daha kapsamlı bir çalışmayı gerektirmekle birlikte, Cumhuriyet’in “özgün döneminin sosyalizme nesnel dayanak olan temellerinin” vurgulanması, rejim tartışmalarının yoğunlaştığı bugünlerde ayrı bir önem taşıyor.

Cumhuriyet’in oluşumu, Kurtuluş Savaşı’nın başında, 1919’da yerel kongreler sürecinin de katkısıyla “egemenliğin kaynağının halk olduğunun” bilincine varılmasıyla başlar.

Bir çağdaşlaşma atılımı olan Cumhuriyet’in özgün uygulamaları yalnızca 20 yıl, 1939’a dek sürer. Olağandışı II. Dünya Savaşı yılları bir tarafa, 1945 sonrası, ABD/ Soğuk Savaş bağlamında Cumhuriyet’in değerlerinin aşınmaya başladığı ve aşındırma sürecinin giderek hızlandığı yıllardır.

Cumhuriyet’in gerçekleştirdiği çağdaş kurumlaşmaya dayalı yönetim anlayışı ve bu bağlamda sağlanan hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü yapılanması özenle vurgulanmalıdır.

Ekonomi politikalarının uygulanmasında açıklık ve hesap verilebilirlik ilkelerinin egemen kılınması, kamu yönetiminde rüşvet ve yolsuzlukların ortadan kalkması için sergilenen kararlı duruş, dolaylı da olsa, emekçi kesimin yararına yapılanma anlamına gelir.

İnsanın yasa önünde “doğuştan eşit” olduğu bilincinin ortaya çıkışı, bilindiği gibi, 1770’lere uzanıyor. Cumhuriyet, bu eşitlik anlayışının, “kul değil” eşit yurttaş temelinde bu topraklarda da egemen kılma çabasıdır. Daha özelde o dönemde kadın-erkek eşitliğinin, aileden eğitime, ekonomiden siyasete, giderek kültüre ve spora uzanan her alanda yaşama geçirilmesi sol açısından özellikle önemlidir.

Cumhuriyetin sola kaynaklık edebilecek en güçlü yönlerinden biri de ilkokuldan üniversiteye uzanan laik ve “bilimsel bilginin yol göstericiliğine” dayanan eğitim uygulamasıdır. İnsanın yaratıcı yeteneklerini özgürce geliştirmesinin önündeki ekonomik, geleneksel, ve toplumsal bütün engellerin kaldırılmasını esas alan bir eğitim anlayışı yaşama geçirilir. Sağlanan parasız yatılı olanaklarıyla tabandakilerin yükselmesine olanak verilmesi; niteliği gereği sol bir çekirdeğe sahip olan ve kırsal uyanışı tetikleyen Köy Enstitüleri’nin kuruluşu ayrıca önemlidir. Üniversitesine Alman Faşizminden kaçan bilim insanları sığınır. Bu eğitim anlayışı, Halkevleri ve Halkodaları kurumlaşmasıyla, “tüm sanat dallarının toplumsallaşmasına” dayanan kültürel üretim yaklaşımlarıyla tamamlanır. Lise edebiyat kitaplarında Kurtuluş Savaşı Destanının büyük şairi Nazım Hikmet’in şiirleri yar alır.

Kurucunun “yurtta barış, dünyada barış” sözlerinde özetlendiği gibi, Cumhuriyet’in bir anlamı da barıştır. Başta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği olmak üzere, tüm komşularıyla gerçekleştirdiği barış ortamı, başlı başına bir büyük değerdir.

İKİ DİREKLİ TEMEL

Milli Mücadele ve bağımsızlık hamurunda mayalanan Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün sürekli vurguladığı gibi, niteliği gereği iliklerine dek emperyalizm karşıtıdır.

Bu konuda iki somut örnek açıklayıcıdır.

Önce, sosyalizmin en önemli nesnel temeli olan sanayileşmeye ve buradan işçi sayısının artışına Devletçi Sanayileşme uygulamasının başlarında Celal Bayar’ın Ekonomi Bakanı olduğu sırada hazırlanan “Raporlar” belgesinde (Aralık 1933, s.6-7) şöyle deniliyor:

Sanayileşmiş kapitalist “ülkeler aralarındaki bütün iktisadi ve siyasi münazaalara ve ihtilaflara rağmen, ziraatçı memleketlerin piyasalarına hâkim olmak davasında müttefiktirler.”

Bu sözler, o dönemin ülke yönetiminde ve düşünsel kamuoyunda egemen olan çok ileri bir bilinç düzeyinin göstergesidir.

İkincisi, 1960’larda Türkiye’nin, Meclis’e girmeyi başaran ilk sosyalist partisi olan Türkiye İşçi Partisi- TİP’in Programı, “Türkiye halkının emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı ilk Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış olmasını”, bağımsızlık olmadan demokrasi olmaz gerçeğinden hareketle, temel alıyor (Mehmet Ali Aybar; TİP Tarihi II, 282).

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu-DİSK’in de aynı düşünsel temellerle kurulmasına katkı yapmış olan Aybar, ek olarak çok güçlü bir biçimde şöyle diyor:

“Ölümsüz Atatürk’ün dili ile ‘çalışmak sayesinde bir hakkı iktisap ederiz (kazanırız). Yoksa… çalışmadan yaşamak isteyenlerin bizim toplumumuzda yeri yoktur, hakkı yoktur. Bundan dolayı toplumun herkese iş vermesi başta gelen görevidir’ TİP Tarihi I, s.206). Mustafa Kemal’in Meclis’e sunduğu ve 21 Ekim 1920’de bildiriye dönüşen Halkçılık Programından alınan bu satırlar, başta “hak” olmak üzere, her türlü değerin kazanılmasında emeği esas alan bir görüşü yansıtıyor.

Aybar, Behice Boran, Sadun Aren, Kemal Türkler ve diğer TİP ve DİSK emekçileri, Türkiye’nin sosyalist solunun temellerini, bilinçli bir biçimde Cumhuriyet’in kazanımlarına yerleştiriyor.

Sonuç olarak, Türkiye solunun yeniden etkinlik kazanmasının vazgeçilmez bir boyutunun Cumhuriyet döneminin kazanımları olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.