Cumhuriyet’i demokrasi ile taçlandırmak

Zeki Sarıhan

İlan edilişinin 97. yılında Cumhuriyet’i nasıl anmalıyız?

Bu konuda üç eğilim olduğu görülüyor.

Birincisi iktidar çevrelerinin eğilimidir. Yalnız 1923 Cumhuriyeti’ni değil, Tanzimat’tan beri girişilen modernleşme hamlelerini, uzun bir cümle gibi olsa da parantez içine alıyorlar ve kendi iktidarlarıyla bu parantezi kapattıklarını söylüyorlar. Fakat bu kapanışın yalnız onların zihinlerinde olduğu, gerçekte “parantezi” kapatamadıkları, son günlerde Cumhurbaşkanı’nın da itiraflarından anlaşılıyor. Türkiye’de bir din devleti kurmak imkânsızdır.

İkinci eğilim, laik cumhuriyeti bütün dertlerin devası gibi görmektir. Uzun yıllar resmî görüş bu idi. Son 18 yıl öncesine kadar, küçük dalgalanmalar olsa da kuşaklar, eğitim yoluyla ve kitle eğitim araçlarıyla bu duygu ile yetiştirildi. Bu anlayış, Cumhuriyet döneminin hataları ve eksikliklerin belirtilmesine tahammül edemiyor. Bu konuda Türk burjuvazisi güçlü bir ideolojik hegemonya kurmuştur.

Üçüncü eğilim, 1920’lerden beri süregelen ama solun bütün dünyada güç kaybetmesiyle orantılı olarak son zamanlarda iyice kaybolmaya yüz tutmuş halkçı bir Cumhuriyet’e kavuşma azmidir. 27 Mayıs 1960 Devrimi’nden sonra, yeniden filizlenen ve emekçi kitleleri, öğrenci gençliği ve başta öğretmenler olmak üzere memurları harekete geçiren halkçılık, laikliği korumakla birlikte halkı iktidara getirmeye çalışıyordu. Bu bir halkçı cumhuriyet olacaktı. 1971 ve 1980 faşist darbeleri, “cumhuriyeti korumak ve kollamak” için yapılmıştır. Burada “cumhuriyet”, tekelci burjuvazinin ve işbirlikçilerin çıkarlarını temsil ediyordu.

DEMOKRASİ İLE TAÇLANDIRMAK

Pek yaygın olmayan üçüncü görüşü, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından sık duyuyoruz. Onun “Cumhuriyet’i demokrasi ile taçlandırmak” söylemi çok önemlidir ve üzerinde durulmaya değer.

Kılıçdaroğlu, bu sloganla açıkça eleştiri yöneltmese de “Tek Parti Dönemi” de denilen, gerçekte daha uzun yılları da içine alan 1923 Cumhuriyeti’nin demokrasi açısından eksik olduğunu kabul ediyor demektir. Gerçekten de 1923 Cumhuriyeti’nin başındaki taç, Batılılaşma tacıdır, demokrasi tacı değil!
Geniş bir küçük burjuva kesimini de etkisi altına alan burjuva ideolojisi, “Tek Partili Cumhuriyet”nin eleştirisini nerdeyse bir ihanet sayıyor. Öyle ki bu cumhuriyetin halkçılığa da demokrasiye de ihtiyacı yoktur. Çünkü o zaten halkçı ve demokratiktir. Bu nedenle Türkiye’nin ihtiyacı olan rejimin 1930’lar devlet ve siyaset sistemi olduğunu savunuyorlar! Böyle bir sistemin serbest seçimlerle kurulamayacağını biliyor olmalılar!

“Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak”, demokrasiyi umursamayanlara göre daha ileri bir slogansa da, “demokrasi”den ne anlamamız gerektiğini açıklamadığımız sürece yetersiz kalacaktır. Çünkü demokrasi, gel geç anlamıyla söz ve örgütlenme özgürlüğünü içerir ama bir halk iktidarını kendiliğinden içermez. Asıl demokrasi, emekçilerin iktidarı altında kurulabilir. Bu nedenle en doğru slogan, günümüzde cılız bir sesle dillendirilen “Halkçı Cumhuriyet”tir.
Dünyanın her yerinde çeşitli örneklerini gördüğümüz Cumhuriyet, adı “cumhuriyet” diye kitleleri demokrasiye ve refaha kavuşturma güvencesi vermeyen bir kavramdır. Padişahlık tahtına Cumhurbaşkanı sıfatıyla bir kişinin oturtulduğu, milletvekillerinin atamayla Meclis’e doldurulduğu ve denetleme haklarının yok sayıldığı, halkın özgürce örgütlenmesi ve iktidar mücadelesinde bulunmasının baskı altına alındığı bir rejimi gerçek bir cumhuriyet saymak doğru değildir.
Günümüzde nerdeyse can derdine düşmüş olan Türkiye solunun, gelecekle ilgili yeni projeler üretmeye mecali kalmamış görünüyor. Oysa bugünkü sıkıntıların geçici olduğu ve geleceği kurmak için fikrî yatırımların yapılması gerektiği unutulmasın. “Halkçı cumhuriyet”, “halk iktidarı” tohumları şimdiden atılmazsa, gelecekte altın başaklı ekin tarlalarımız olmaz…