AKP’nin Cumhuriyet karşıtlığının yeni bir örneği yaşanıyor. Türkçe, bilinçli olarak küçümseniyor.

Daha önce, 24 Aralık 2014’te 49. TÜBİTAK Ödül Töreni’nde Başkan Erdoğan’ın “Türkçe ile felsefe yapamazsınız” sözlerine, bugünlerde AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal tarafından çok kapsamlı bir biçimde açıklık getirildi. Erdoğan’ın anlayış ve uygulamalarına yıllardır duyarsız kalan kimi siyasetçiler, “atını dövemeyen semerini döver” yaklaşımıyla Ünal’ı eleştiriyorlar. Oysa bu konudaki AKP anlayışı kendi içinde tutarlı bir bütünlük sergiliyor.

KAPSAMLI BAKIŞ

Cumhuriyet’in 99’uncu yaşını tamamlamasına bir hafta kala, 22 Ekim günü basın-yayına düşen haber şöyleydi:

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Gençlik Buluşması ve Konferans etkinlikleri kapsamında 8. Uluslararası Kitap ve Kültür Fuarı’nda “Yerelden Evrensele Şehir Ufku: Kahramanmaraş Örneği” başlıklı konferansta şöyle diyor:

“Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır” diyen ve Fransa ile Çin örneklerini veren Ünal, “Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir."

Ünal, hızını alamıyor, sürdürüyor: “Bugün konuştuğumuz Türkçenin düşünce üretebilmesi mümkün değildir” ve altını çiziyor: “Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz, konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz.”

İktidar çevresinden gelen düzeltme çabaları çok yetersizdir; açık gerçek şudur: Ünal’ın sözleri, hiç kuşku yok ki, AKP düşünüşünü ya da zihniyetini yansıtıyor.

DERTLERİ HARF DEVRİMİ

“Alfabemiz yok edilmiştir" denilerek karşı çıkılan, Cumhuriyet’in gerçekleştirdiği Harf Devrimi’dir.

Ancak üniversite sonrası eğitim de almış olan Ünal’ın bilmesi gerekir ki, yeni yazı da denilen harflerin kullanımına yönelik istekler Osmanlı’nın son yüz yılında güçlenerek iyice su yüzüne çıkmış; bu süreçte, örneğin, Azerbaycan gibi Türkçe konuşulan ülkelerde bir süre için de olsa Latin Alfabesi 1922’de benimsenmiştir. Latin harfleri temel alınarak oluşturulan ve 1 Kasım 1928’den sonra aşamalı bir biçimde yürürlüğe konulan Türkçe Alfabe bu tarihsel, toplumsal ve bilimsel gelişmelerin bir sonucudur. Ancak, siyasal İslamcılığın yükselmesine koşut olarak son on yıllarda Arap harflerinin kullanılması istekleri de artmıştır. O kadar ki Said-i Nursi yandaşları, “Üstadın yapıtları Arapça harfler ile mi yoksa Türkçe harflerle mi olmalı?” kavgası nedeniyle ikiye bölünmüş ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın destek hizmeti Arap harfleri diyen birime verilmiştir. Dahası, büyük kentlerin sokakları "Arap harfleri" ile yazılı çağrılarla doludur.

Türkçe, ulusal birliğin de temel dokusudur. Cumhuriyet, bu bilinçle, bir saray dili olan Osmanlıcanın yerini halkın kullandığı yalın Türkçenin alması için özellikle 1930’lu ve 40’lı yıllarda çok doğru ve yoğun bir çaba göstermiştir. Her dil gibi Türkçe de teknolojik, ekonomik ve toplumsal gelişmelere bağlı olarak bir değişim sürecine girmiştir. Bu bağlamda, başta bilgisayar ile ilgili olanlar olmak üzere birçok yeni sözcük 1960’ların düşünce özgürlüğü ortamında Türkçemize kazandırılmıştır. İzleyen yılların faşist yönetimleri, başta Mustafa Kemal Atatürk’ün gelirini bıraktığı dil ve tarih kurumları olmak üzere kurumsal yıkımlar ve bireysel baskılarla Türkçenin devingenliği sürecini de yok ettiler. AKP iktidarında bu yok ediş Osmanlıcaya dönüş girişimiyle Arapça sözcüklerin kullanımı yaygınlaştırılarak sürdürülüyor. O kadar ki geçen günlerde İstanbul’un ortasında “Türkçe bilen satış elemanı aranıyor” duyurusu yapılıyordu.

DÜŞÜNCEYİ YOK EDEN AKP’DİR!

“Cumhuriyet düşünmemizi yok etti” sözleri de çok ayrıntılı olarak incelenmesi gereken bir sorun yumağıdır.

Bu ülkenin milyonlarca insanı, iktidarın yanlış ekonomi politikası nedeniyle daha fazla içine sürüklendiği açlık, yoksulluk ve işsizlik ile boğuşmaktan; bunlara eşlik eden işten çıkarmalar ve iş kazaları nedeniyle düşünmeye zaman bulamıyor. Ne acıdır ki bu yıl 50 bine yakın genç kazandıkları halde üniversiteye kayıt olamıyor.

Sorgulanması gereken AKP’nin özenle izlediği özgür düşünceyi boğmakta olan uygulamalardır. AKP, hukuksuz, yasakçı ve baskıcı politikalarla ve cezalandırmalarla yaratıcı düşüncenin kaynaklarını tamamıyla kuruttu. Eğitimi, bilimi ve sanatı iyice güdükleştirdi; gülmeyi ve gülmeceyi unutturdu; üniversite tümüyle yok edildi; o kadar ki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın isteği üzerine RTÜK eliyle uluslararası düzeyde bilim insanı Prof. Dr. Celal Şengör için savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor; son yasakçı yasal düzenleme ile toplum düşüncesizliğe daha fazla itiliyor. TMMOB yok edilmek isteniyor; Türk Tabipleri Birliği de yargı kararı bile olmadan düşmanlaştırılıyor; Başkanı Şebnem Korur Fincancı savcılıktan önce iktidar tarafından suçlu ilan ediliyor.

Özetle, asıl AKP iktidarının oluşturduğu ortam düşünmeye olanak tanımıyor.

Unutulmaması gereken gerçek şudur: Anadili küçümsenerek düşünmesi yok edilmeye çalışılan bir toplum bu gidişe güçlü bir duyarlılıkla karşı çıkmazsa, hiçbir şey hak edemez.

Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun.