Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Cumhuriyet gazetesinde sular bir türlü durulmuyor. Gün geçmiyor ki oradan yeni bir “deprem” haberi gelmesin...    

Geçen yıl İbrahim Yıldız’ın Genel Yayın Yönetmenliği’ni bırakması, bunalımın ilk dışavurumu idi. Yıldız’la birlikte gazetenin yazı işleri kadrosu baştan aşağı değiştirildi. Bu süreçte, Genel Yayın Yönetmenliği’ne internet sitesi T24’ün sahibi Doğan Akın’ın getirileceği ve gazetenin Kemalist çizgisinin değiştirileceği söylendi. Ne var ki kemikleşmiş Cumhuriyet okurunun tepkisinden çekinildiği için, bunalımın “yumuşak geçiş”le aşılmasına ve ilk aşamada Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in bu görevi üstlenmesine karar verildi. Ancak T24 ekibinden Murat Sabuncu, Ceyda Karan, Aydın Engin, Ahmet Şık ve Özgür Mumcu gazetede önemli konumlara getirilince, söylentilerin arkası bir türlü kesilmedi…

Charlie Hebdo” olayından sonra gazetede yeniden tartışma başladı. Tartışmanın odağında bu kez, 12 çalışanını terör saldırısında yitiren Fransız mizah gazetesiyle dayanışma amacıyla çıkarılan ek vardı. Ankara Bürosu’ndan Işık Kansu, gazetenin tutumunu eleştirerek, yazılarına ara verdiğini açıkladı.

Geride bıraktığımız hafta içinde de “şok” gelişmeler birbirini izledi. Önce Dış Haberler’in deneyimli muhabiri Mustafa Kemal Erdemol’un işine son verildi. Liberal kalemlere cömertçe kucak açan gazetenin, sosyalist kimliğiyle tanınan Erdomol’u “ekonomik daralma” gerekçesiyle işten çıkarması kimseye inandırıcı gelmedi. Ardından Utku Çakırözer’in, Genel Yayın Yönetmenliği’nden ve İcra Kurulu üyeliğinden alındığı haberi “bomba gibi düştü” gündeme! Bunu, Genel Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu ile Yazı İşleri Müdürü Ayşe Yıldırım Başlangıç’ın istifa haberleri izledi...

Aslında Cumhuriyet’teki bunalım, İlhan Selçuk’un ölümüyle başlamıştı. Selçuk, tartışılmaz otoritesiyle Cumhuriyet’te  Nadir Nadi’den sonra belli bir “istikrar” sağlamıştı. Ancak onun ölümüyle taşlar yerinden oynadı ve “düzen” bozuldu…

Patronsuz gazete” diye sunulsa da, Cumhuriyet’in sermaye yapısı ve gizemli ortakları hep tartışılmıştır. Zaman zaman “Yayın Kurulu Üyesi” olarak künyede yer alan kimi adlar ise hayli yadırganmıştır. Gazetenin belli holdinglere ve TÜSİAD’a yakın olduğu da sır değildir. Gerçek şu ki, Cumhuriyet gazetesi, sosyalist sola her zaman kapalı olmuştur.

Gazetenin uzun yıllar Almanya Temsilciliği’ni ve Avrupa’daki Cumhuriyet Hafta’nın sorumluluğunu üstlenmiş olan Osman Çutsay, geçen yıl T24’ten Cumhuriyet’e geçen ekip için çok sert bir yazı yazmıştı. “Cumhuriyet gazetesi artık bitmiştir” diyen Çutsay’a göre, “Cumhuriyet’i bitirenler, TKP pişmanları”ydı!

Bu sözleriyle, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra komünistlikten çark edip liberalleşen kimi TKP’lilere gönderme yapmıştı…

Son dönemde Cumhuriyet gazetesinde en çok öne çıkan kişi, Akın Atalay oldu. Hatta bir ara künyede, Genel Yayın Yönetmeni’nin önünde yazılmıştı adı…

Eski TKP’li bilinen Atalay, gazetenin hukuk bürosunda çalışırken, “Ergenekon” davası sürecinde İlhan Selçuk’un ve Mustafa Balbay’ın savunmanı olarak etkin görev yaptı. Sonra hızlı biçimde yükselerek Cumhuriyet Vakfı’nda ağırlıklı bir konuma geldi. Onu şimdi “İcra Kurulu Başkanı” sıfatıyla, gazetenin tepesindeki en yetkili kişi olarak görüyoruz…

Utku Çakırözer, Ankara Bürosu Temsilciliği’ni başarıyla yürütürken, İbrahim Yıldız’dan boşalan göreve bir “ara çözüm” olarak getirildi. Bu görevlendirmenin “geçici” olacağı biliniyordu ama bu denli kısa sürmesi beklenmiyordu. Çakırözer, düzgün bir meslektaşımızdı. Kendisine haksızlık edildiğini düşünüyorum.

Cumhuriyet’in saygın yazarlarından Orhan Bursalı, onun görevden alınmasını değerlendirirken şöyle demiş: “Utku’nun gönderilmesine çok üzüldüm. Başarılı olması için gazete uygun çalışma ortamı yaratmadı.

Bu sözler bana, yıllar önce Politika gazetesinde yaşadıklarımı anımsattı. 1979 yılında Ankara’da çalışırken, tüm itirazlarıma karşın, “parti kararıyla” gazetenin yayın yönetmenliğine getirildim. Yeni evlenmiştim. Ben işimden, eşim üniversiteden ayrılarak İstanbul’a taşındık. Gazetede Aydın Engin-Oya Baydar ikilisinin mutlak egemenliği vardı. Orada çalışma ortamı bulamayınca, birkaç ay sonra Ankara’ya dönmek zorunda kaldım…

Geçmişte böyle bir deneyim yaşadığım için, şimdi Utku Çakırözer’in üzüntüsünü daha iyi anlıyorum…