'İnsani olmayan hiçbir şey sanatın özünde olamaz. Çünkü sanat insanla başlayan insanla biten bir şeydir'

'Cumhuriyet’in bütün kazanımları kesintiye uğratılıyor'

Fotograflar:Gülay Ayyıldız Yiğitcan
www.klikstudyo.com

ÖZLEM ÖZDEMİR - info@ozlemozdemir.net

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan olduğu 8 Ocak 2011 tarihinde Kars’ta yaptığı mitingte, İnsanlık Anıtı’na ‘ucube’ demiş ve daha sonra anıt yıkılmıştı. Bunun üzerine, heykeltıraş Mehmet Aksoy da Erdoğan’ın heykeline ‘ucube’ diyerek hakaret ettiği gerekçesiyle tazminat davası açmış ve 10 bin TL tazminat kazanmıştı. Kazandığında bu konudaki soruya “Haram parayı heykele yatırmam” şeklinde cevap verdiği için bu kez Aksoy’un Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle 4 yıl 8 aya kadar hapsi istendi. Mehmet Aksoy’la bu gelişmeye dair düşüncelerini, ülkemizin sanat anlayışındaki değişimleri ve üzerinde çalıştığı Gezi heykelini konuştuk.

> Açtığınız hakaret davasını kazandınız ama kazandığınız davaya yaptığınız yorumla Cumhurbaşkanına hakaretten hapsiniz isteniyor. Ne söylemek istersiniz?
Köşeye sıkışınca insan saldırgan olur, durum bu. Aslında Tayyip Erdoğan; ben bu adama ayıp ettim, heykelini yıktırdım deseydi, (ki ben yıktırmadım diyor şimdi, AİHM’de davayı kazanacağım ve ben yıktırmadım, belediye başkanı yıktırdı diyecek) büyük itibar kazanır, hatasının farkına vardı denirdi. Tabii bunu diyemez çünkü politikacı, ama keşke deseydi, hata yapmaz Tanrı gibi davranıyor. Aslında haram helâl meselesini anlar ama hırsız deyince ‘bana hırsız diyorlar’ gibi bir kompleks oldu sanki... Ama ben diyorum ki; bu parayı kumardan ya da arkadaşlarımla girdiğim bir bahisten kazansaydım da haram olurdu. Bizim de İslam anlayışımız, İslam’la tanışıklığımız var, Kur’an’ı da, hak, eşitlik tarafını da bilirim. Babam da bana, ‘havadan kazanılmış para helâl değildir oğlum, alınterinle para kazan’ derdi. Ben de babama çok inanırım. Benim için o para haramdı, benim bir haram helâl anlayışım ve de bu konuda bir özgürlüğüm var. Bunu mahkum edecek hakim daha doğmadı bence, eğer olursa kişisel özgürlüklerin hepsinin mahkum edilmesi gerekir. O da otokrasidir, tek insan rejimidir, faşist baskıdır... Kahraman gibi konuşmak istemiyorum ama bu bir anlayış. Bu da varlık nedenin olduğu için savunacaksın. Mahkemeye de çıksan, hapse de girsen yine aynısını söyleyeceksin, haram diyeceksin...

> Kişilik sahibi olmak da bunu gerektirir herhalde?
Ama sanatçılık da budur, kişilik sahibi olmadan sanatçı olunur mu? Olanlar mış gibi sanatçı, akil sanatçılar. Ben hiçbir şeyi çok da bildiğimi düşünmüyorum, akil değiliz, duygusal olarak öngörümüz vardır ama akil sanatçı olmak istemem. Hele duruma göre konuşan, arkadan idareli sanatçı hiç...

> Yeteneğe değer verilen bir dönemde yetişmişsiniz. Bugünkü sanat eğitimini nasıl değerlendirirsiniz?
12 Eylül askeri darbesi ile bir sanat okulu olan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi oldu, tedrisat değişti. Şu andaki okullar sanat okulu havasında değil fakülte gibi, bir özelliği yok. Asistanlara dil bilme zorunluluğu getirdiler ama kimse sormuyor ne kadar resim, heykel yapıyorsun. Yetmişe yakın güzel sanatlar fakültesi var ama bunların toplamı iki tane etmez. Sanatçı özgürlüğü yok, memur havasında yetişiyorlar. Memuriyetle sanat bağdaşmaz! Sanat aşkı üretme aşkıdır, bir şey yapmak istersin, satılır mı satılmaz mı düşünmezsin. Yetmiş okuldan her sene on kişi mezun olsa o 700 kişi ne yapacak, nasıl geçinecek? Devlet yardım etmiyor. Belli bir para verilsin, sergi açma zorunluluğu olsun, sergiden iki üç iş alsın devlet, oradan birileri patlar gider. Ama bu yok. Ayrıca yapılara sanat mecburiyet kanunu koysunlar. Şehirlerde, kamusal alanda sanat kurumları kurulsa, bir jüri olsa, belediye başkanlarının iktidarından kurtulsak. Melih Gökçek’i düşünebiliyor musunuz? Dünyanın en serbest, olanaklı sanatçısı...

> Geçmişte heykelinizi kaldırtmıştı değil mi?
Adama heykeli sevdirdim! Heykelime tükürdü, tartıştık, 10 sene boyunca eğitimden geçti ve şimdi heykeltraşlığa soyundu. Dünyanın en büyük sanatçısı kimse, öyle bir atölyesi yok, Ankara atölyesi onun. Gezi’de insanlar öldürüldü, polise ithafen robocop heykeli yaptırdı, onu kaldırıp Ak Saray’ın kavşağına dinazor heykeli düşünüyor 40 metre boyunda. Çok hevesli ve olanakları olduğu için diyorum ki; her üç boyutlu şey heykel değildir, resmi büyütürsen heykel olmaz, heykel mekan meselesi gibi unsurlar vardır. Sen dinazor yapıyorsun, sizi yerim der gibi korkutmak mı istiyorsun insanları? Belki de sarayı korumak içindir, kimse geçmesin o tarafa diye, dinazor heykeli bu zamanda çok anlamlı çünkü. Belki Arınç’a da gönderme olabilir. Bilmiyorum ama vazgeçsin bu işten. Ya da biraz konuşsun benimle.

> Size sorsa anlatır mısınız?
Anlatmaz olur muyum? Heykel yapıyor madem iyi öğrensin, güzel yapsın!

SANAT İKTİDARIN GÜNDEMİNDE DEĞİL
> Türkiye’de heykel diğer sanat dallarına göre daha mı az gelişti?

Sağ olsun Melih Gökçek Tayyip Erdoğan gibi insanlarla heykel mesafe kat etti. Ciddi söylüyorum! Çünkü heykel Türkiye’nin gündemine oturdu. Ben de hep heykel anlattım. Türkiye’de heykel Atatürk heykelleri yapılmasıyla başladı ama onların çoğu da çok kötü. Heykel olmayan bir şey heykel gibi sunuldu devlet tarafından, bu da heykeli geriye götürdü. Kanunların acele çıkması lazım, hiçbir belediye başkanı kendi arzusuyla şehre heykel dikemez! Sanattan anlayan insanlardan oluşan bir kurul olmalı, onlar nereye heykel konulacağına karar vermeli, çözüm bundan başkası olamaz. Yeni hükümetten bunları talep edeceğiz. Her türlü kuruldan geçebilirim bunun için, şehrin estetiği üstüne kimse kendi kişiliğini koyamaz. Avrupa’da böyle bir şey olamaz.

>Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne sanata verilen önemde büyük farklar var. Türkiye’deki sanat anlayışını nasıl değerlendirirsiniz?
Genel olarak sanat, iktidardakilerin gündeminde değil. Sanata bir bakışları da yok, hurafelerle, dogmatik şeylerle hareket ediyorlar. İktidar böyle olmaz, iktidar sanatı destekler, sahip çıkmaya çalışır. Tarihten kazıyıp, 1600-1700’lü yılların sanatının aynısını bugün yapmak gericiliktir. Süsleme, çini, taş işlemeciliği, mimari, bütün bunlar İslam’dan bize kalan çok önemli miraslar. Hakikaten çok güzel eserler de var ama bunların farkında değiller. İnsani olmayan hiçbir şey sanatın özünde olamaz çünkü sanat insanla başlayan insanla biten bir şeydir. Bu arkadaşların sanatı yoktur, kendilerine göre çıplaklık, cinsellik, figür, put gibi bir takım tabuları var. Aslında şu anda camiler putlaştırıldı! Allah sanki caminin dışında başka yerde yokmuş gibi hareket ediyorlar, bu Allah’ı küçültmektir benim için. Allah her yerdedir, kandırılamaz! Herkeste Allah’tan bir parça vardır. İnsandaki sanat yaratıcılığı da o cevherden gelir, genlerle terbiye olur. İlk çağlardan bu yana bu yaratıcı ruh hep vardı. Şu anda bu ve Cumhuriyet’in bütün kazanımları kesintiye uğratılıyor, kan damarları tıkanıyor, yapılan bu bence...

> Gezi Direnişi’yle ilgili bir heykel üzerinde çalışıyorsunuz. Ne zaman bitirmeyi ve nerede sergilemeyi planlıyorsunuz?
Eylül ekim gibi bitirmiş olacağım. Gezi Direnişi’ni dünyanın en önemli pasif direnişlerinden ve gençlik hareketlerinden biri olarak görüyorum. Kendiliğinden gelişmiş bir hareket, öyle birilerinin iddia ettiği gibi örgütlenilmiş, bazı gruplarca para verilmiş gibi bir durum değil. İnsanın yaşama tarzına müdahale edildiği ve insan doğa ilişkisi kırılmaya çalışıldığı için bir patlama gibi görüyorum. 8 kişi öldü, kör olanlar, yaralananlar oldu... Savaş verildi sanki ama pasif bir direnişti. Kimseye taş atmadılar, gelin, dövün ama biz buradayız ve yine oluruz dediler. TOMA’nın karşısında kolları açık duranlar var ya, o görüntü bana özgür ruhun sembolü gibi geldi. Onunla başladım bu heykele, sıkılan suyu şiddet olarak gösteriyorum. Kolları açılan insanlar arka arkaya dağ gibi, ağaç gibi duruyorlar ve o suyun gücü onları ittirecek güçte değil, arkada da analar var. O analar da ölen çocukların acısını anlatan semboller. Çocuklar yan yana gelmiş gibi, ellerini açıyor ve parmakları ağaçların dalları, yaprakları gibi oluyor, baktığında onu hissediyorsun... Doğaya, ağaca dönüşmüş insanları anlatan böyle bir heykel. 70 ton taş kullanıyoruz, 3 metre boyunda, 4- 5 metre genişliğinde. Zaman ve mekan müsait olduğunda heykeli Gezi Parkı’na koymayı düşünüyorum. Gene de Gezi’ye katılanlar, kurullar toplanıp baksınlar, evet derlerse olur. En başta Gezi'ye katılan insanlara oylamaya sunmak lazım. Dayatmak olmaz ama orada kalsın isterim.