Ekonomik kriz siyasetin nabzını yükseltirken oy kaybeden iktidar bloku muhalefeti bölmenin yollarını arıyor. Cumhuriyet’in özgürlükçü bir laiklik, demokrasi ve sosyal hukuk devletinde uzlaşarak savunulmaması durumunda, bir asırlık kazanımların heba olabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Somer, “Kadınların ‘İstanbul Sözleşmesi’ndeki direnişi örnek olmalı” diyor.

Cumhuriyet’in kazanımları heba olabilir

Mehmet Emin Kurnaz

Pandemiyle derinleşen ekonomik kriz etkisini her geçen gün artırırken, siyasetin nabzı da giderek yükseliyor. Tabanda yaşadığı erimeyi durduramayan AKP-MHP cephesi, çareyi baskıyı artırmakta arıyor. Kitle desteği azalan iktidar bloku, dümeni daha radikal unsurlara kırıyor. Bir taraftan Ayasofya-hilafet tartışmaları gündeme getirilirken, öte yandan muhalefet cephesinde de gedikler açılmaya çalışılıyor.

Koç Üniversitesi Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Somer ile iktidarın kriz karşısında olası siyasi tutumu ve muhalefete yönelik hamlelerini konuştuk.


► Kriz karşısında her geçen gün daha otoriter politikalara yönelen iktidarın önümüzdeki süreçte olası hamlelerini nasıl yorumluyorsunuz?
AKP ve 2015 sonrasındaki Cumhur İttifakı temelli iktidar, uzun süredir, demokratik muhalefeti düşman, seçimler yoluyla da olsa iktidar değişimini de “beka sorunu” olarak görüyor. Bu fiili yönetim biçimi, Türkiye’nin meşru rejimi çok partili demokrasi olmasına rağmen, dünyada örneklerine sıklıkla rastladığımız, seçimsel-otoriter rejimlerin tarzına tıpatıp uyuyor.

Bu tür yönetimler, toplumsal destekleri azalıp seçim kaybetme olasılıkları çıktığında iktidarı yitirmemek için baskı yanında, daha “dolaylı” üç yönteme başvuruyor. Bir, kuralları değiştirerek toplumsal ve siyasal muhalefete yeni engeller çıkarıyor. Siyaset, gündem oluşturma alanını daha da daraltıyor. İki, farklı yöntemlerle toplumda korku yayarak, hakikatleri çarpıtarak ve patronaj ilişkilerini kullanarak, kendine bağlı ama giderek mutsuz kesimleri korumaya çalışıyor. Üç, yapay gündemlerle muhalefeti bölen fay hatlarını kaşıyor, zaaflarını kullanıyor. Bazen de “uydu partiler” dediğimiz, muhalefetten oy çalacak sadık partiler kurulmasını doğrudan veya dolaylı yoldan sağlıyor. Sonra da bu partileri veya siyasetçileri “iktidarı içeriden değiştirme, uzlaşma vaadiyle” yanına çekip etkisizleştiriyor. Bu yollarla demokratik muhalefetin bölünmesine, birbirine düşmesine ve çoğunluğa ulaşamamasına çalışıyor.

İktidar Muharrem İnce’yi teşvik ediyor

► İktidarın son dönem hamleleri ağırlıkla muhalefeti bölmek üzerine. Bunda başarılı olabilir mi, bu hamleler hangi kırılma noktalarını kaşıyor?
Ayasofya ve İstanbul Sözleşmesi adımları laik-muhafazakâr ayrımını kaşıyor, bu çok açık. Sayın İnce’nin yeni parti tartışmaları -ki iktidar kesimince en azından “teşvik ediliyor”- bir taşla iki kuş vuruyor. Bir yandan, CHP’nin tabanından tırpanlayıp, bir demokrasi ittifakının merkezi olma potansiyelini azaltabilir. Öte yandan, az önce bahsettiğim “şimdi biz geçmişte AKP içinde olmuş, doğrudan veya dolaylı destek olmuşlarla hiçbir şey olmamış gibi ortak mı olacağız, kimseden hesap sorulmayacak mı?” hassasiyetini kaşıyor. İnce bu soruyu yüksek sesle soran insanlara hitap eden bir tarza sahip. Onun ötesinde, kişisel sorunlar dışında CHP programından nerede ayrıldığı müphem. HDP ise en bilinen konu. İktidarın 2013-2015 yılında “çözüm sürecini” ortak olarak yürüttüğü HDP şimdi iktidar tarafından düşmanlaştırılıyor, konuşmak bile ihanet olarak niteleniyor.

Muhalefetin ortak konularda uzlaşmasını zorlaştıran halihazırda üç aktif kırılma hattı var. Laik-muhafazakâr ayrımı, Kürt meselesi/HDP’ye bakış, ve AKP iktidarının bu noktaya gelmesinde sorumluluk taşıyanlar-taşımadığını düşünenler ayrımı. Bu sonuncusu aslında, siyaset bilimcilerin çok iyi bildiği, klasik bir (demokrasiye geçerken) “geçişte adalet” (transitional justice) meselesi. Bunlar toplumsal tabanı olan gerçek ayrımlar. Elbette siyasete yansımaları da olacak. Ama bugün siyasetin ana gündemini belirlemesi gereken en önemli konular bunlar mı? Bu soruyu sormak gerekir. Yanıt hayır.

cumhuriyet-in-kazanimlari-heba-olabilir-766707-1.
Murat Somer


Muhalefet kadar iktidarı da bölebilir

► Öte yandan Bahçeli’nin Meral Akşener çıkışı düşünüldüğünde muhalefette bir kopma yaşanır mı?
Muhalefet kadar iktidarda da kopmalar olabilir. Eğer bunlar salt güç ve çıkar siyasetine yönelik olursa ülkenin geleceği açısından hiçbir fark yaratmaz. Ülkenin geleceği için safların netleşmesi gerekiyor. Keyfi, otoriter bir rejim mi istiyoruz, yoksa yönetenlerden hesap sorulabilen, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti mi? Küçük bir azınlığın çıkar ve saplantılarının ön planda olduğu bir ülke mi yoksa sosyal adalet vb. gerçek gündemlerin merkezde olduğu bir ülke mi? Eksen bu olursa o zaman herkes de tarafını ona göre belirler, değerlendirilir. Önümüzdeki dönemde “Kim veya hangi parti önderliğinde olacak?” “kim haklıydı?” vb. sorulardan önce samimi olarak bu soruyu siyasetin merkezine yerleştiren ve topluma güven verebilen siyaset ve siyasetçilerin başarılı olacağını düşünüyorum.

Uygun bir siyaset dili geliştirilmeli

► Peki bugün Türkiye’deki en önemli konular, siyasetin merkezi olması gereken eksen sizce ne?
En temel eksen, Türkiye’de bilerek veya bilmeyerek ekonomiden sosyal hayata keyfi-otoriter bir rejimi destekleyenlerle, demokratik bir hukuk devleti isteyenler ayrımı. Gerçek bir normalleşme isteyenler ve istemeyenler olarak da tanımlayabilirsiniz. Gerisi bunun yanında teferruat kalıyor. Yaşadığımız ekonomik çöküşün, giderek derinleşen sosyal adaletsizliğin temelinde de bu sistem meselesi yatıyor. Gerçek siyasetin, yani toplumun yararına siyasetin ekseni bu olmalı. Siyasetin en önemli görevi bu ekseni gündemin merkezine yerleştirmek olmalı. Demokrasi isteyenleri bölen yapay gündemlere kapılmaması, cumhuriyetin temel kazanımlarının herkes için demokrasi yoluyla hayata geçirilebileceği bir sistem üzerinde uzlaşmayı masaya koyması, bunları konuşturması. Modern ve çoğul bir toplumda siyasal hareketlenmelerin ekseni olabilecek sayısız konu vardır. Bunlardan hangilerine odaklanmak toplumun önünü açar, bunu belirlemek ve uygun bir siyaset dili oluşturmak siyasetin görevi.