Toplum son yıllarda çok önemli bir çatışma süreci yaşıyor.

Çatışma, bu ülkenin kadınları ile iktidarı arasındadır.

Kadınlar, ülkenin dört bir yanında doğaya sahip çıkıyor; her gün ortalama bir kadının öldürülmesine, çocuk tacizlerine ve kadına yönelik şiddete var gücüyle karşı çıkıyor. Cumhuriyet’in değerlerinin en başında gelen kadına eşitlik ve özgürlük için iktidarın hukuk dışı baskılarını yılmadan karşılayan kadınlar, toplumun kurtuluşunun yeni bir destanını yazıyor.


KORKUNÇ TUZAĞA DUR DENİLDİ

Geçtiğimiz günlerde AKP-MHP iktidarı Meclis’e verdikleri Anayasa değişikliği teklifi ile ülkeyi tümüyle Siyasal İslamcı yapmanın yolunu açma çabasına girdiler.

Daha önce bu köşede içeriği özetlenen Anayasa değişikliğine, siyasetten önce 171 kadın örgütü birlikte karşı çıktılar. Bunu onlarca kadının bireysel çabaları izledi.

Kadın bilim insanı hukukçu ve avukatlar, basın-yayın çalışanları ve siyasetçiler yaptıkları açıklamalarla teklifin hak ve özgürlükler yönünden nasıl bir yıkıcı tuzak olduğunu çok güçlü bir biçimde sergilediler.

Bunun üzerine muhalefet kendine gelir gibi oldu. Daha önce de teklife sıcak bakmayan HDP ve en başından karşı çıkan TİP, Anayasa teklifine destek olmayacakları güçlü bir biçiminde açıkladılar.

Asıl sarsıntı Anayasa teklifi konusunda ortak bir görüş geliştirmemiş olan Altılı Masada yaşanıyor.

Altılı Masa’nın, SP sinin üstelik CHP listesinden tek milletvekili AKP-MHP teklifini onayladı; bir de teşekkür aldı. DP ve İYİ Parti kendi tekliflerini hazırlıyor. Deva ve Gelecek partilerinden yeni bir ses yok; CHP de şimdilik sessiz.

Öyle görülüyor ki Anayasa teklifi Meclis’te yeterli çoğunluğu bulamayacak. Bu sonuç bu ülkenin hak ve özgürlük duyarlısı kadınlarının büyük başarısıdır. Yine de çok uyanık olmak gerekiyor. Siyasetin ne yapacağı hiç belli olmaz.

BİREYSEL DEĞİL

Geçen hafta, ikisi iktidarın sonu gelmeyen saldırılarına karşı çıkan, biri de mesleğinin onuru adına erdemli bir tutumla işini bırakan üç kadın öne çıktı.
İktidarın sürekli terörist diye saldırdığı Türk Tabipleri Birliği’nin Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı, 76 gün hapis yatıyor; iki yıl sekiz ay 10 gün ceza alıyor. Salıverildikten sonra tam bir kararlılıkla “söylediklerimden pişman değilim” diyor.

Başta Atatürk Orman Çiftliği-AOÇ olmak üzere, Ankara’nın ve ülkenin her tarafında yönetim kurulu üyeleriyle birlikte Cumhuriyet ve çevre duyarlılığı sergileyen, memuriyetten uzaklaştırılan, kendisine önce “Atatürk’ün memuru” şimdi de topluma ait doğal varlıklara sahip çıktığı için “kamu bekçisi” denilen, sürekli yargılanan Tezcan Karakuş Candan da tam bir kararlılıkla uğraşlarını sürdürüyor.

Üçüncü, Özlem Akarsu Çelik Dünya Çalışan Gazeteciler günü, 1/10/2023 şu açıklamayı yaptı. Virgülüne dokunmadan paylaşıyorum:

“Değerli HALK TV izleyicileri,

1 Eylül 2022 tarihi itibariyle başladığım HALK TV Ankara Temsilciliği görevimden 6 Ocak 2023 akşamı istifa ettim. Sizden gelen sorular üzerine açıklama yapmam zorunlu hale geldi. Türkiye’nin en çok izlenen haber kanalından neden istifa ettiğimi soruyorsunuz. Gerekçemin her zamanki gibi ilkesel olduğunun bilinmesini isterim.

HALK TV’de gerek ekran yüzleri gerekse haberin mutfağında çalışan arkadaşlarımızın olağanüstü emeğine, fedakârlığına ve sabrına saygım sonsuz. Hepsine teşekkür ediyorum. Onları töhmet altında bırakacak tek bir söz söylemem. Sizler gibi ben de meslektaşlarımı izleyip okumayı sürdüreceğim.
Bir büro kurmanın ve ekiple heyecanlı bir yolculuğa çıkmanın zorluklarını defalarca tecrübe etmiş bir gazeteci olarak istifa kararını, genç meslektaşlarımın hak ettiği koşullarda çalışması için aldım.

Gazeteciliğin “olmazsa olmaz”ları, 212 Sayılı Basın Kanunu’na tabi çalışmak ve editoryal bağımsızlıktır. Medya patronları açısından biraz daha maliyetli bir sigorta olduğu için yıllarca 212’siz çalıştırılan gazeteciler, bugün milyonlarca EYT’li arasında. Ayrıca mevcut siyasi iktidar, 212’den kaynaklanan haklarımızı patronlarla iş birliği yaparak gasp etti. Geriye sadece yıpranma payı ve basın kartı hakkımız kalsa da 212, habercilerin temel hakkıdır, medya patronları açısından zorunluluktur.

Geçmişten bugüne medyada sendikal girişimlerin nasıl sertlikle engellendiği de bilinen bir olgudur. Toplumun her kesimindeki emekçilerin hak arayışını gündeme taşıyan bizlerin, kendi haklarına sahip çıkamayışı, kabul edilemez.

Gazetecilik kamu yararı yerine, bir patronun, belli siyasi ve ekonomik yapıların çıkarı gözetilerek icra edildiğinde ülkenin ne hale geldiğinin tanıklarıyız. Gazetecilikten gelmeyen medya patronları genel yayın yönetmenliğine soyunmamalı, hasımlarını/hısımlarını bu işe karıştırmamalı ve haber merkezlerini yönetme işini mesleğimizin saygın isimlerine bırakmalıdır. Aksi durumda, hukuksuzlukları hamasetle örtenlere ve kendisini alternatifsiz sanan tek insan yönetimlerine dönüşürüz. Saygılarımla….”

Hiç birinin eylemi bireysel değildi; bizim içindi!