Bugün çok özel bir gün… Hem Cumhuriyetimizin 98. kuruluş yıldönümü hem de 2008 yılından beri kapalı bulunan Atatürk Kültür Merkezi’ nin yeni mimarisi ve salonlarıyla sanatseverlere kapısını açtığı gün.

Aldığımız bilgiler bize yeni AKM’nin; 2040 kişilik opera, bale ve konserlere ayrılan ana salonunun dışında, 805 kişilik tiyatro ve müzikal ağırlıklı çok amaçlı bir salonu, sinema salonu, iki katlı bir kütüphane ve çocuk sanat merkezinden oluştuğunu gösteriyor. Yıkılma ve yeniden yapılma aşamasında hem sivil toplum kuruluşlarının hem de sanatçıların büyük tepkisini çeken AKM şu anda eskisine sadık kalınan dış görünüşüyle bu tepkileri biraz azaltmış gibi.


Henüz gidemediğim için bir yorumda bulunamayacağım ama gerek salonları gerekse yaşam alanları olarak İstanbul çok başarılı bir kültür ve sanat merkezine kavuşmuş görünüyor. Özellikle basında da çok sık yer alan on beş bin özel seramik parçasından oluşan kırmızı dev küre belki de bu sanat merkezinin görsel simgesi olacak.

Replika (Replika’nın sözlük anlamı bir şeyin orijinalinin bire bir kopya edilmesi demektir. AKM’de daha önce var olan merdivenlere çok benzediği için bu tanımı uygun buldum.) merdivenlerin hemen arkasında ise Taksim Meydanı’nın politik geçmişine adeta gönderme yapan bir duvar var. Duvarı da henüz göremedim ama ismi çok anlamlı geldi… ‘Diren Duvarı’ .

Ülkemizin önemli seramik sanatçılarından Sadi Diren imzalı bu duvara isim olarak sanatçının soyadı verilmiş ama bizler; 1 Mayıs’ ları, Gezi Direnişi’ni yaşamış insanlar için o duvar hem de Gezi Parkı’nı gören bir yerde olduğundan her zaman bir direnişin sembolü olarak çok farklı bir anlam ifade edecek. Diren Duvarı’na bakarken hangimizin aklından “Diren Gezi” sloganı geçmeyecek ki…

Kültür ve sanat merkezleri özellikle metropollerin vazgeçilmezleri. Mimari yapısı içinde yer alan salonlar, akustiği, kulisleri, fuayesi, havalandırması, oturacağımız koltukların rengi vs çok önemli ama en az onun kadar önemli olan bu salonlarda yapılacak olan etkinlikler. Bunun için Kültür Bakanlığı’na naçizane tavsiyem uluslararası festivaller yapan kurumlar ve uluslararası arenada sahne alma şansı bulan sanatçılarla işbirliği içinde olmaları. Bu bir müzisyen de olabilir bir yönetmen de bir kostüm tasarımcısı da. Koreograf da… Zira tüm gelişmiş ülkelerde gösteri sanatlarında belli bir standart var. Salonun akustiğinden ve teknik şartlarından tutun da, kulisteki dekorasyona, basın mensuplarıyla röportaja, içecekleri suyun sıcaklığına kadar yüzlerce ayrıntıyı içeren çok zahmetli ve çok titiz bir iştir ‘layığıyla’ bir gösterinin, konserin başlaması ve bitmesi.

Dünya’da bu tarz salonlarda sahne alan uluslararası isimler kıtalar arası menajerleriyle, teknik elemanlarıyla, finans ekipleriyle, hukuk danışmanlarıyla, beslenme uzmanlarıyla, güvenlik firmalarıyla, spor eğitmenleriyle devasa bir kadro oluştururlar.

İşi bilmeyen insanlara kapris gibi gelebilecek talepler onlar için çok sıradan isteklerdir.

Ana sözleşmeleri ayrı teknik rider’ları ayrı kulis rider’ları ayrıdır. Bu sözleşmeler çok ağır cezai şartlar içerir.

Çok tekniğe girmeden birkaç kulis örneği vereyim ülkemize gelen sanatçıların talepleriyle ilgili.

-Buzlar yuvarlak olacak ve her buz kabı 15 dakikada bir yenilenecek.

-Kuliste mavi tonlar ağırlıklı Yağcıbedir halı serili olacak,

-Bornozlar ve el havluları bambudan üretilmiş olacak.

-Servis elemanlarının ayakkabıları mutlaka spor olacak.

-Şu marka soda, şu marka kahve bilmem kaç yıllık viski olacak gibi…

Yine unutulmaması gereken, böylesine özel salonları prestijli yapan bir başka husus, programların içeriği ve icracı sanatçıların dünya klasmanındaki yerleridir. Bu anlamda Cemal Reşit Rey ve Cemil Topuzlu Açıkhava sahneleri ne yazık ki gösterilerin sıradanlığı yüzünden çok şey kaybetti.

Unutmayalım ki AKM’nin açılımı Atatürk Kültür Merkezi. Atatürk’ün vizyonu ve sanatseverliği hepimize yol göstersin. Cumhuriyetimizin kuruluş yıl dönümü ve AKM mutlu günlerin başlangıcı olsun…