"Cumhuriyet; Topçu Kışlası’na karşı Gezi Parkı’dır"

Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan, 29 Ekim'e ilişkin mesajlar paylaştı.

Sağkan, birçok noktada Cumhuriyet tanımı yaparken, şunları söyledi:

"Ben de kısılmaya çalışılan Cumhuriyet seslerinin inadına daha gür çıkan sesi olmak için cümlelerimi Cumhuriyet bildirisi dağıttıkları için gözaltına alınan Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun gencecik gönüllülerinin gözaltına alınmalarına sebep ancak günün birinde duvarlara asılmaya muktedir şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
'Kuruluşunun 95. yılında Cumhuriyet; temsil ettiği her şeyden koparılmış, ona düşman olanların yalanlarını süsleyen bir sözcük haline gelmiştir.
Cumhuriyet’in açık ve gizli düşmanları, aksini kabul ettirmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Cumhuriyet bayrağı gençliğin elindedir.
Cumhuriyet, üzerini emekçi kanıyla sıvayıp “zafer” dedikleri çevre katliamı değildir.
Cumhuriyet; Ali İsmailleri, Özgecanları, Hande Kaderleri öldürenler değildir.
Cumhuriyet; para babaları, çocuk tecavüzcüleri, saltanat sevdalıları değildir.
Cumhuriyet; istibdada karşı hürriyetin bayrağıdır.
Cumhuriyet; emperyalizme karşı bağımsızlık şiarıdır.
Cumhuriyet; Topçu Kışlası’na karşı Gezi Parkı’dır.
29 Ekim, yâd edilecek bir takvim yaprağı olamaz.'"

Sağkan'ın açıklamalarının tamamı şöyle:

Sevgili Hanımefendiler, Beyefendiler ve en çok Çocuklar,

Bugün, sadece bir ülkenin doğum gününü değil bir dirilişin 95. senesini, 95 senedir her güne yayılmış özgürlüğümüzün eşi benzeri görülmemiş zaferini kutluyoruz.
Bilinmelidir ki; bizlerin Cumhuriyet’i kutlamak için sadece 29 Ekim’e ihtiyacımız yok. Cumhuriyet’i bilmek, görmek, hissetmek ve onu daha çok sahiplenmek için başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmamız yeterlidir.
O; en ücra köy okullarına kadar sirayet etmiş pozitif bilimde, köy kütüphanelerinde, anısı bugün dahi burnumuzu sızlatan; eğitimle bir ülkeyi aydınlatmış Köy Enstitüleri’nde ve tüten fabrika bacalarındadır.
Çocukları tacize, tecavüze ve yangına kurban eden karanlık zihniyette değil çocuklara “Küçük Hanımefendiler, Beyefendiler” diye hitap eden bir Ata’nın bir coğrafyaya bahşettiği sonsuza eşit geleceklerindedir.
Çay filizinde ve pamukta, işleyen demirde ve toprakta, ormanda ve doğan güneştedir.
Kadınların, karanlığı bir önceki çağda kalmış bir zihniyetin söylemde ve eylemde meşrulaştırmaya çalıştığı ikincileştirilme çabalarına inat 84 senedir seçme ve seçilme haklarında ve ışığın bizatihi kendisi olup topyekûn bir ülkeyi var etmelerindedir.
Adaleti kadılık vicdanına hapsedilmemiş, en güçlüsüyle en kimsesizi aynı mahkemede eşitleyen evrensel hukuk ilkelerindedir. O, en çok kimsesizlerin kimsesidir.
Koca bir ülkenin her karış toprağına yayılan cüzamın bir Cumhuriyet kadını Türkan Saylan’ın elleriyle kökünün kurutulması, Adana’ da sıtmanın bitirilmesidir.
Yüzyıllardır unutulmaya yüz tutmuş ancak tüm notaları bu ülkenin konservatuarlarınca tek tek toplanarak sonsuzluğa armağan edilmiş Anadolu ezgileridir.
Buğday tohumu, fındık filizi, pancar kökü, zeytin ağacıdır.
Masmavi denizleri, emperyalistlerin çıkarından koparılmış Boğazları, yakıla yakıla bir türlü yok edilemeyen ve inadına yeni filizler veren uçsuz bucaksız ormanları ve her bahar bin bir çiçeğin açtığı dağlarıdır.
Ve hatta akşam yediğimiz yemek, sokaklarında çocuklarımızla el ele dolaştığımız özgür sokaklar ve hayalini kurmaktan bizi kimsenin alıkoyamayacağı yarınlarımızdır.
Bu sebeple bizim Cumhuriyet’i görmek, hissetmek ve kutlamak için senede bir güne ihtiyacımız yok. Onun kıymetini bilmek için her gün yeniden uyanmamız ve hiç vazgeçmeyecek olmamız yeterlidir.
Biz, gözleri Ege’nin denizi kadar mavi ve 15 senede bir ülkeyi baştan yaratacak kadar kararlı bir Ata sayesinde kul değil birey olmanın hiç vazgeçilmeyecek ayrıcalığını 95 senedir her gün tadıyoruz. Tek kişinin iradesine lütfedilmiş bir baskı rejiminde gittikçe daha görünmez, daha sessiz ve daha “yok” olmayı kabullenmeyecek olmamız da bundandır. Zira özgürlük, aydınlık ve güzel olan her şeye tekabül eden Mustafa Kemal Atatürk; artık damarlarımıza işlemiştir, koparılması imkânsızdır.
Tüm bunlardan öte Cumhuriyet, sesi kısılmaya çalışılan kim varsa onun ses telleri olmak, her türlü zorbalığa karşı çıkmaksa eğer, bu ülkede aydınlığa inanan tek bir kişi dahi kalmayıncaya kadar birimiz, kısılmaya çalışılan diğerinin sesi olacaktır.

Şimdi, o ses olma zamanıdır.

Ben de kısılmaya çalışılan Cumhuriyet seslerinin inadına daha gür çıkan sesi olmak için cümlelerimi Cumhuriyet bildirisi dağıttıkları için gözaltına alınan Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun gencecik gönüllülerinin gözaltına alınmalarına sebep ancak günün birinde duvarlara asılmaya muktedir şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Kuruluşunun 95. yılında Cumhuriyet; temsil ettiği her şeyden koparılmış, ona düşman olanların yalanlarını süsleyen bir sözcük haline gelmiştir.
Cumhuriyet’in açık ve gizli düşmanları, aksini kabul ettirmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Cumhuriyet bayrağı gençliğin elindedir.
Cumhuriyet, üzerini emekçi kanıyla sıvayıp “zafer” dedikleri çevre katliamı değildir.
Cumhuriyet; Ali İsmailleri, Özgecanları, Hande Kaderleri öldürenler değildir.
Cumhuriyet; para babaları, çocuk tecavüzcüleri, saltanat sevdalıları değildir.
Cumhuriyet; istibdada karşı hürriyetin bayrağıdır.
Cumhuriyet; emperyalizme karşı bağımsızlık şiarıdır.
Cumhuriyet; Topçu Kışlası’na karşı Gezi Parkı’dır.
29 Ekim, yâd edilecek bir takvim yaprağı olamaz.”
Üzerimizdeki gökyüzünün, altımızdaki toprağın, kutlu geçmişimizin, aydınlık geleceğimizin ve özgürlüğümüzün 95. yılı kutlu olsun!