Muhafazakâr tabanı konsolide etmeye çalışan iktidar, Tarkan konserinin ardından Osmanlı-Cumhuriyet hesaplaşmasını devreye soktu. Toplumun Osmanlı hayallerinden uzak olduğunu vurgulayan uzmanlar, “Fiili şeriat rejimine karşı Cumhuriyet daha güçlü savunulmalı” dedi.

Cumhuriyetten taviz verilemez
İzmir’de 9 Eylül’de gerçekleşen Tarkan konserine yüzbinler katıldı. (Fotoğraf: Depo Photos)

Mehmet Emin KURNAZ

İzmir’in kurtuluşunun 100. yıl dönümünde Tarkan konseri ile alanları dolduran yüzbinler, iktidarın yasak ve baskılarına toplumsal itirazın yansıması oldu. Hep bir ağızdan marşlar söyleyen kalabalığın coşkusu, milyonların gerici saldırılara boyun eğmediğini, Cumhuriyet’e sahip çıktığını gösterdi. CHP’li İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in işbirlikçi saltanatı hedef alan sözleri ise konserin düzenlendiği 9 Eylül’den bu yana iktidar ve yandaşlar tarafından linç kampanyasına dönüştürüldü. Soyer’in Atatürk’ün Nutuk eserine dayandırdığı sözler üzerinden Osmanlı-Cumhuriyet hesaplaşması devreye sokuldu. Tarihi çarpıtan İslamcı, gerici yazarların uydurma tezleri ile Atatürk ve Cumhuriyet hedef tahtasına konuldu. ‘Atalarımıza saldırıyorlar’ söylemi bir kez daha sağ seçmeni konsolide etmenin aracına dönüşürken muhafazakar partilerin de yer aldığı 6’lı Masa’da gedik açma düşüncesi öne çıktı.

KONSER ZİRVE NOKTASI

Konuyu BirGün’e değerlendiren Siyaset Bilimci Akademisyen Fatih Yaşlı, “Türkiye bütün bir yazı konser ve festival yasaklarıyla geçirdi, ne zamandır iktidar medyasında hedef gösterilen Gülşen’in bir konser esnasında müzisyen arkadaşlarından birine yaptığı şaka yüzünden kısa süreliğine de olsa tutuklanması ise bu sürecin zirve noktasını oluşturdu. Yasağa maruz kalan şarkıcıların ve festivallerin çoğu politik bir karakter taşımasa da yasaklar doğrudan politikti ve kimilerinin iddia ettiği üzere yerel yöneticilerin kendi inisiyatifinden kaynaklanmamaktaydı, doğrudan iktidar kaynaklıydı” dedi.

Bu yasakların gerisinde esas olarak iki neden gördüğünü belirten Yaşlı, şu ifadeleri kullandı: “Bunlardan ilki uzunca bir süredir kullandığım tabirle söyleyecek olursam, tüm bu etkinliklerin ‘fiili şeriat rejimi’ tarafından hedef tahtasına yerleştirilmiş olması. Yani Türkiye’deki dinselleşmenin kapsama alanı genişledikçe, kızlı erkekli eğlenilen, içki içilen, ‘milli değerlere aykırı’ şarkılar dinlenen, ‘ahlaksızlık’ yapılan festivaller, konserler, etkinlikler fiilen suç kapsamına alınıyor ve doğrudan dillendirilmese de dinselleşme politikalarından kaynaklı olarak yasaklanıyor. Bununla bağlantılı ikinci neden ise Türkiye İslamcılığının siyasal iktidarı ele geçirse de bir türlü ‘kültürel hegemonya’yı inşa edememesi. Bu konserler, İslamcılığın idealindeki ‘millet’e de, ‘milli değerlere’ de aykırı görülüyor, yani İslamcılığın toplum tasarımının dışına düşüyor. Ancak öte yandan İslamcılık kendi alternatif kültürel değerlerini de yaratamıyor, kendi şarkıcıları, kendi edebiyatçıları, kendi sinemacılarıyla toplumun karşısına çıkamıyor, yasakladığı etkinliklere benzeyen etkinlikler yapamıyor. Bu nedenle de daha kolay olan yolu, yasaklamayı seçiyor ve tüm bunlar üzerinden toplumun muhalif kesimlerine de bir sopa gösterilmiş oluyor.”

YENİ TARİH YAZIMI

9 Eylül konserinin yasak ve baskılara tepkinin zirve noktası olduğunu vurgulayan Yaşlı, “Ancak konserde ortaya çıkan tablo sadece yasaklara gösterilen tepkiyle ilgili değildi; hem İzmir’in kurtuluş gününde gerçekleşmesi hem de Tunç Soyer’in Vahdettin’le ilgili söyledikleri nedeniyle, konser iktidarın inşa ettiği rejimi karşıya alan bir politik karaktere büründü ve zaten iktidar cenahının bu kadar öfkelenmesinin nedeni de buydu. O öfke ‘Osmanlı’yla Cumhuriyet’i karşı karşıya getirmek istiyorlar’ sözlerinde vücut buldu ama bunu yıllardır yapanlar İslamcılardan başkası değil aslında. Ancak bunu belli bir strateji doğrultusunda yapıyorlar, doğrudan değil dolaylı bir yöntem izliyorlar ve yeni bir tarih yazımına girişiyorlar” değerlendirmesini yaptı.

Fatih Yaşlı, Siyaset BilimciFatih Yaşlı, Siyaset Bilimci

“AKP iktidarı, rejim inşa eden bir parti ve bu inşa süreci 1923’ün kurucu felsefesiyle hesaplaşmayı gerektiriyor” diyen Yaşlı, “Ancak hem Atatürk’ün hem de Cumhuriyet’in kitleler nezdindeki meşruiyeti, AKP’nin Atatürk ve Cumhuriyet’i doğrudan hedef almasını engelliyor. Bunun yerine ise yeni bir tarih yazımına girişiliyor. O yeni tarih yazımı özetle Mustafa Kemal’in bir Osmanlı paşası olduğunu, hatta onu Anadolu’ya Milli Mücadele’yi örgütlemesi için Vahdettin’in gönderdiğini, Cumhuriyet’in Osmanlı’nın devamı olduğunu öne sürüyor. Osmanlı’dan kopuş adına yapılan devrimlerden ise ya hiç bahsedilmiyor ya da ‘tek parti faşizmi’ gibi kavramlar kullanılarak Atatürk’ü dışarıda tutan ve bütün sorumluluğu İnönü’ye yıkan bir söylem benimseniyor” ifadelerini kullandı.

MÜCADELE EDİLMELİ

Milli Mücadele’nin sadece işgal güçlerine karşı değil aynı zamanda saraya ve saltanata karşı da verildiğini hatırlatan Yaşlı, sözlerini şöyle sürdürdü: “‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözü, egemenliğin kaynağının saraydan alınıp seküler bir kolektif kimliğe verilmesi beyanıydı. Osmanlı zihniyet dünyasından kopuş adına adımlar atıldı, kopuşun ekonomik, siyasi, toplumsal altyapısı tesis edildi. Bugün gelinen noktada birtakım oy hesaplarıyla bunları söylemekten kaçınmayı gerektiren bir durum yok. Bugün Türkiye toplumunun ezici bir çoğunluğu Osmanlı hayallerinin de saltanat ve hilafet rüyalarının da fersah fersah uzağında çünkü. Üstelik karşınızda saltanat ve hilafet özlemi üzerine kurulu bir politik irade varsa, ‘saray’ yeniden siyasetin merkezine yerleşmişse, ‘fiili şeriat rejimi’ kapsama alanını genişletmeye hız vermişse, sizin de Cumhuriyet’ten geriye düşmemeniz, onun kazanımlarını savunmanız, laiklikten, yurttaşlıktan, aydınlanmadan bahsetmeniz gerekir. Ancak sadece tek başına bunlar yeterli değildir; esas mesele eşit ve özgür yurttaşlar olarak bir arada yaşadığımız, birlikte üretip hakça paylaştığımız, ‘gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan’ bir cumhuriyet için mücadele etmektir.”

KUTUPLAŞMA TUTMAZ

Aksoy Araştırma’nın Kurucusu Ertan Aksoy ise AKP’nin seçmeni iki alanda tatmin etmek isteyeceğini belirtti. “Bunlardan biri ekonomik tatmin, diğeri manevi tatmin” diyen Aksoy, “Ancak ekonomik anlamda bir tatmin alanı kalmadığı için seçime giderken daha fazla maneviyata yüklenecek. Yani iki temel şeye odaklanacak, parasal alanda yanılsamayı tercih edecek, geçici bir parasal bolluk yaratmaya çalışacak. Ama bundan daha fazla yükleneceği alan ise toplumsal kutuplaşma. Bu nedenle geçmişi hatırlatan her fırsatı değerlendirmek isteyecektir. Bir şarkıcının kıyafeti üzerinden de bu gerilimi arayabilir, Atatürk'ün Nutuk'una yapılmış bir atfa saldırarak da şansını deneyebilir. İleride muhtemelen hayal gücünün yetmeyeceği daha pek çok alanda da şansını deneyecektir. Özellikle 6’lı Masa içinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun kapsayıcı tutumuna karşı kutuplaşma siyasetini bile isteye tercih ettiği ve özellikle büyütmek istediğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Ertan Aksoy, Aksoy Araştırma KurucusuErtan Aksoy, Aksoy Araştırma Kurucusu

“Ekonomik büyümenin olduğu tarihlerde ve enflasyonun olmadığı zamanlarda toplumsal kutuplaşma AKP'ye yarıyordu” diyen Aksoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu politikadan çok uzun bir süre sonuç aldığını gördük. Fakat bu AKP tarafından bir eski ezbere dönüşmüş durumda. Yani eskiden çalışan bu hamlelerin, tutumun bugün de çalışacağını düşünüyorlar. Ama böylesine büyük bir ekonomik kriz varken, toplumda ciddi bir yoksul kesimin yanına devasa bir yoksullaşan kitle eklenmişken toplumu daha fazla kutuplaşmaya iterseniz, bugünkü iklimde toplum daha çok muhalefetin tarafını seçecektir.”

***

VAHDETDİNCİLER UTANMIYOR

Ataol Behramoğlu, Edip Akbayram, Eren Aysan, Zülfü Livaneli, Levent Üzümcü gibi isimlerin de bulunduğu Sanatçılar Girişimi yaptıkları ortak açıklama ile kutlamalara yöneltilen saldırılara tepki gösterdi. Girişimin paylaştığı ortak açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşmanlıklarını açıkça dile getirmeye yürekleri yetmeyen ve zaten bir yürekleri olduğu da kuşkulu karanlık ve gericilik savunucuları; Derviş Vahdetinin, İngiliz severlerin, ‘keşke Yunan kazansaydı’ diyen vatan hainlerinin evlatları ve torunları, şimdi gözü dönmüşçesine İzmir Belediye Başkanı, yurtsever ve ödünsüz cumhuriyetçi Sayın Tunç Soyer’in muhteşem konuşmasına ağız birliğiyle saldırmaktalar. Düşman zırhlısıyla kaçan bir zavallıyı ve benzerlerini ecdat olarak görmek onlara yakışır. Asıl korkuları, nefretleri, Atatürk’e, Cumhuriyete, Türkiye’mizin aydınlığa susamışlığına, başta 9 Eylül’ün İzmir’i olmak üzere kurtuluşumuzun bütün ülkedeki 100 yıl kutlamalarının coşkusuna ve görkeminedir. Saldırıları boş ve zavallı bir çırpınmadır.”