Şampiyonlar Ligi başka bir yaşam alanı!
Bir kültür sentezi…
Farklılıklara ait tüm zenginliklerin tek amaç içinde sunulması…
Takımlar farklı ülkelerden, hakemler başka ülkelerden, stat diğer ülkenin, ülkenin taraftarı, takımların taraftarı ve inanılmaz bir üçleme…
Takımların kendi içindeki çokkültürlülüğü bir araya getirerek, ortak amaç etrafında sistematik kurgu halinde sunmaya çalışmaları, ciddi bir uğraşıyı ortaya koymaktadır.
Dünyanın her yerinden gelen futbolcular, teknik adamlar ve kendilerinden farklı ülkede farklı insanlar ile yaşamalarının tadı başka olsa gerek.
Herkes dünya vatandaşı!
Futbolun tüm özelliklerini kullanmak için bir sanat galerisine dönüştürülen arena…
Tüm kirliliğin reddedilip, futbolun tüm doğru dinamiklerinin uygulandığı bir oyun.
Orada olmak ve finali seyretmek bir lütuf sanırım.
Tüm bu özel koşullar içinde Türkiye’den bir hakemin finali yönetmesi ise başlı başına ayrıcalık.
Buna sevinmemek mümkün değil.
Koşullarını ele aldığımızda, komuoyunda oluşan bir takım kaygılar ortaya çıkabilir.
Bana göre öncelik Platini’dir.
Juventus takımında 5 yıl oynamış olması, UEFA Başkanı olması, spekülasyona neden olabilecek durumlardır...
Barcelona’nın bunu düşünmemesi mümkün değil.
En önemli dezavantajlardan biri de; Çakır’ın daha önce yönetmiş olduğu M. United-Real Madrid Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçı.
Nani’nin gördüğü kırmızı kartın, hâlâ gündeme gelerek tartışılması diğer bir sıkıntıdır. Kırmızı kart o maçın tüm dengesini değiştirmiş ve M. United’ın turu geçme şansı varken, yok etmiştir.
Kimine göre doğru, kimine göre yanlış karar olabilir, ama ortadaki gerçek; tartışmanın hâlâ devam etmesi ve bu kartın hiçbir zaman unutulmayacak olmasıdır.
Bir yıl boyunca ortaya konan yeteneklerin ve güzel oyunların sonucunda, herkes tekrarlanmasını bekledikleri bu oyunun farklı bir şekilde sekteye uğramasını istemez. Hakemler de bu güzel oyunun parçasıdır, onların katkısı her zaman oyunun lehine olmuştur, başka türlü bu farklı ortamda görev almaları düşünülemez.
Cüneyt Çakır bu yıl boyunca aldığı görevlerde bu güzel oyunun parçası olduğunu göstermiştir. Hakemler kendi kültürlerinin zenginliklerini de oyunda gösterirler, bu zaten oyunun güzelliğinin ortaya çıkma gerekçelerinden biridir.
Çakır açısından önemli ayrıcalık ise ülkedeki futbol kültürünü oluşturan; “şike”, “şiddet” ve “rant” sarmalının dışında algılanmasıdır.
Ligin kalitesindeki yetersizlikler göz önüne alınarak Çakır açısından değerlendirilme yapılırsa; negatif bir sonuç ortaya çıkartıyor.
UEFA’nın elinde bu konuyla ilgili belgelerin olması ve cezalar vermesi, ülke açısından hiç hoş olan şeyler değil tabii ki.
Tüm bunlara rağmen Çakır’ın final maçına atanması önemli bir ayrıcalıktır.
Emeğin karşılığı olsa gerek.
Maçın skoruna etki edecek tüm olumsuzluklar, diğerlerinde olduğu gibi, tarihin belleğinde yerini alır.
Unutulması mümkün olmaz.
Fakat başarılı bir yönetim ise ülke futbolu üzerindeki tüm olumsuzlukları bir zerre telafi etmiş olur, sanırım ülkenin bu tip bir başarıya ihtiyacı var.