Ama işte bazen bütün bu sorgular, insanın çimeni, börtüyü ve meteoru sorgulaması sonucunda çok güzel bir sonuca ulaşıyor

Çünkü kötü adamlar güzel uykular uyuyamaz

ANIL NİŞANCALI / @anilnisancali

Anneme…

Aşk, insan ruhunun faşizmidir. Ya da ben yaramın içine sığınmış gürül gürül saçmalıyorumdur. Bilemiyorum. Kuyruğum kaşındırıyor, maskenin altında nefes almak zaten jeolojik bir cendere. İki gün önce aradım en son, bir “Alo” dedi ki, ben desem desen “Ne vuruyorsun?” diyebilirdim. Onun sesinden, üç harften dayak yedim resmen. Bir ayrılık mağduru olarak hayatta bazı imtiyazlarım olmalı diye düşünüyorum, mesela bir kampanya ile İsveç’e ya da öyle yalnızlığının façası sağlam yerlere gönderilmeliyiz. Onun yerine ben neredeyim, mutluluğun çekmediği Beylikdüzü’ndeyim. “Burgerillo’ya hoş geldiniz, siparişinizi alabilir miyim?” diye soruyorum karşımdaki bağrı açık tiplere. Bağır açık, tesbih gibi kolyeler, tüm öz saygısını elindeki araba anahtarına, nargilesinin sipsisine ve gerizekalı Whatsapp raconlarına borçlu olan bu karınca yiyenler türedi şimdi. Pıtrak yavrusu gibi mübarek. Çalıştığımız yerin saçma bir politikası var, markanın maskotu bir rakun ve hepimizin rakun kostümüyle servis yapmasını çok akıllıca buldular. Gavatlar. Yok yok gavat değil, kavas. Sevgilim benden ayrılır ayrılmaz burada işe başladım ve bence sevgilim hayata rüşvet vermiş. Hayata rüşvet vermiş ve beni bu rakun kostümlerine dövdürüyor. Kostümü görür görmez ilk iş annemi aradım. Annem, benim yenilmez armadam, benim güzel ışın kılıcım, temiz yastığım. En sevgilim. “Anne ama!” dedim, çünkü bugün annemin doğum günü ve kutlama niyetiyle aramıştım. “Ben şiir yazan adamım, ne rakunu ne kuyruğu allah aşkına!” diye şarladım, hızımı alamadım. “Bir o bağımlılığın kalmıştı, millet aya gitti sen anca şiir yaz!” dedi. “Sanat zengin işidir oğlum, önce vasıfsızlaşıp vasıfsızların parasını al, öyle yaz şiirini” dedi. Hakikatten, madem romanlar ve şiirler bağımlılık yapıyor, şairler de torbacılar gibi köşelerde gizlice şiir satsa ya? Annem, dünyanın en güzel uykusunu uyur. Beni de öyle yetiştirdi, ne olursa olsun uykunu güzel uyu. Çünkü kötü adamlar güzel uykular uyuyamaz demişti. O, benim odipal yangınım. Ve bugün onun doğum günü değil de, sevgililer günü gibi davranıyorum. İşte böyle kafa karışıklıklarına gebe, Çılgın Peynirli Hamburgerillo siparişi alıyorum.

P.zevenk nabzım güm güm aklımın içinde tavla oynuyor. Mayonezi bol olsun diye tembihlemiş ama, neden koydurmamışım diye kızıyor bana bağrı açık dallama. Ulan beyefendi, ben miyim elalemin tavşanı? Hayır efendim rakunum ben. Mayonez ekleyip yollayayım efendim masanıza ve hayır, asla içine tükürmeyeceğim. Aklımın içi cilalı notalar, dışıma gün yağar. Hani bir şeyi çok istediğinde dua ettiğin gibi, çok özlediğinde de şiir yazarsan geçer mi özlemen? Beş dakika kasaya bakmasına rica ettim diğer rakun kardeşe. Normalde böyle güzel ayrılık filmlerinde benim iş yerinde sigara içeceğim güzel bir manzara olur. Hani orada hayatı iki kulağından tutup sorgularım falan. Burada da organize sanayi sitesinde tombala çeken tipler ile dev, çamurlu bir canavara benzeyen şantiyeler var. Sigara zararlıdırı bas bas bağıran bir durumda tekrar onu aramak istedim. Numarasına bakıyorum öyle. Sesinin elektriği beynimi küfür kıyamet sağa sola vursa, ben bundan sağ çıkabilir miyim? Bugünün sevgililer günü olması tam olarak hangi dasnikin suçu? Ben, sevgililer gününde bir rakun kostümü içinde telefonumun ekranıyla Pink Floyd hesaplaşmalara girecek ne suç işledim? Kesin bir Pokémon’un bedduası tuttu bana. Sevgililer günü kapitalizmin değil, diğer seven görgüsüzlerin suçu bence. Bak mesela Orhan Veli olmasaydı, Ferhan Şensoy olmasaydı, Philippe Djian olmasaydı biz insanların bu kadar güzel sevebileceklerini nereden bilecektik? Bir sevginin insan ruhuna yaptığı yüzlerce minik façayı bu kadar güzel anlatmasalardı, sevgili olmayı değil ama sevmeyi bu kadar yüceltmeselerdi bizim beynimiz de boş olsaydı. Birini sevmek, biri varsa çok güzel. Tek başına sevmek ise rengi kesik bir gökyüzünün insanın burnundan içeri girmesi gibi. İnsan aklı sevgiye küçük geliyor yani.

Ama işte bazen bütün bu sorgular, insanın çimeni, börtüyü ve meteoru sorgulaması sonucunda çok güzel bir sonuca ulaşıyor. Evet edebiyat bağımlılık yapar, çünkü sevmek bağımlılık yapar. Bana içeri gel artık diye işaret veren patronuma orta parmağımı en güzel açıdan sallayıp bir kahkahaya arkadaş elimi cebime atıyorum. Telefonu çıkartıp tekrar annemi arıyorum. “Anne” diyorum. “Seni seviyorum, en çok doğum günün, en güzel de sevgililer günün kutlu olsun!”