Bir kadın, akademisyen Ceren Damar, akademide, bir hukuk fakültesi öğrencisi tarafından, tabancayla, bıçaklanarak ve darp edilerek öldürüldü. Bu cümlenin taşıdığı anlamın, yaratması gereken infialin, içinde taşıdığı büyük çaresizlik ve öfkenin farkında olmayanlar, muhtemelen aynı dehşetin ve öfkenin gelecekteki kurbanı olacaklar. İnsan hayatının, üniversitede bir dersi geçmekten, ya da başka herhangi bir şeyden daha önemsiz hale […]

Bir kadın, akademisyen Ceren Damar, akademide, bir hukuk fakültesi öğrencisi tarafından, tabancayla, bıçaklanarak ve darp edilerek öldürüldü.

Bu cümlenin taşıdığı anlamın, yaratması gereken infialin, içinde taşıdığı büyük çaresizlik ve öfkenin farkında olmayanlar, muhtemelen aynı dehşetin ve öfkenin gelecekteki kurbanı olacaklar. İnsan hayatının, üniversitede bir dersi geçmekten, ya da başka herhangi bir şeyden daha önemsiz hale getirildiği; düşüncelerini açıklamaktan başka “suçları” olmayan insanların “kanlarının oluk oluk akıtılacağını” söyleyenlerin el üstünde tutulduğu; bir insan hayatının yalnızca etnik kökeni ya da inancından dolayı bir psikopat tarafından kolayca yok edilebildiği ve hatta bu cinayetin zamanı geldiğinde taktir edildiği bir iklimde, zaten yeni katillerin ortaya çıkmaması garip olmaz mıydı. Akademik geleneklerin ayaklar altına alındığı böyle bir dünyada Ceren Damar olmasa başka birileri olmayacak mıydı?

Tepeden tırnağa bütün kurum ve kuruluşlarıyla; Allah adına konuşanından, kul hakkını gözetmesi gerekenine kadar hepsinin, ağzını her açtığında sevgiye, aşka, insana, eşitliğe ve özgürlüğe dair ne varsa hepsini tahrip etmek için fırsat kolladığı bir coğrafyada insan hayatının değeri ne olacaktı ki?

Milletin parası iç edilirken, bulundukları şehirler parsel parsel satılırken sesi çıkmayanların; aynı milletin kadınının kızının giyimiyle kuşamıyla, yediği içtiğiyle uğraşıp, laf söyleyip, onlar üzerinden namus devşirmeye çalışanların yarattığı iklimdir bu. Dizileriyle, konuşmalarıyla, kurdukları cümleler ve davranışlarıyla, magandalığı, şiddeti, hak yemeyi, zayıfı ezmeyi, kelle kesmeyi, oluk oluk kan akıtmayı, üç kağıdı, kısa yoldan köşe dönmeyi özendirdikten sonra; bunlara tek kelime etmedikten, bunları besleyip, ana akım medyanın baş köşelerine yerleştirdikten sonra, hala bu katliama şaşıranların söyleyebileceklerini öyle güzel tahmin ediyorum ki. Midemin bulanması bundandır. Bilmenin yalnızca huzursuzluk getirdiği değil, bilmenin dayanılmaz bir acı verdiği bu çağda, yine de bunları bilerek, acı çekerek ve bunlara katlanarak, kusmayarak ama bir gün nereye kusacağımızı bilerek yaşıyoruz, yaşayacağız ve göreceksiniz ki kusacağız.

Kadınların öldürülmesine de alışmadık, kimsenin katledilmesini de kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz, alışmayacağız. Şimdi, sözde dersini geçmek için bir hayatı hiçe sayabilecek şekilde büyümüş, büyütülmüş, yetiştirilmiş olan o çocuğa da acımıyoruz, acımayacağız. Takacağı kravatın, hakimin önünde eğeceği başın, uslu uslu duruşunun da canı cehenneme. Çünkü midemiz bulanıyor, çünkü artık kusmak üzereyiz.