Herkesin kendini bir iyileştirme yöntemi vardır. Benimki yazmak

Çünkü sırlar da politiktir

GÜLFER AKKAYA - @gulferakkaya

Bazı yaşlar insanın önüne sık sık kendisini koyar. Ne kadar kaçmaya çalışsan da kaçamazsın. Kendinle yüzleşmek zorunda kalırsın.

Ben kimim? Ne yapıyorum? Şimdiye dek ne yaptım? Şu hayatta yerim ne? Ne kadar? Elde avuçta kalan ne? Giden ne? Bir şey biriktirebildim mi? Ne kadar biriktirdim?

Az mıyım? Çok muyum?

Ne kadar dostum var?

Sevdim mi? Sevildim mi?

Kafanda bu sorular seni rahatsız ederken, evet rahatsız ederken ötelersin. Uzaklaştırmaya çalışırsın. Şimdi sırası değildir. O sıra hiç gelmez. Gelsin istemezsin. Hatta unutmaya çalışırsın. Başarırsın da kimi zaman.

Ama ne fayda! Özenle öteleyip ertelediğin bu yüzleşme başka bir anda bu kez birikerek önüne gelir, yığılır. Tümsek olur. Adımını atamazsın. Üzerinden atlayamazsın. Etrafından dolanmaya çalışırsın. Yol yok. Etrafsız bir yığındır hayatla hesaplaşamadıkların.

Bu yüzleşmeler durup dururken önüne çıkmıyor insanın. Bazen yeni bir ilişki vesile oluyor. Bir türlü bir yere oturtamadığınız yeni bir ilişki. Ne yapacağınızı bilemediğiniz. Bazen sürekli sizi yoran, enerji ve moralinizi tüketen, içinden çıkamadığınız eski bir ilişki neden oluyor. Bazen kısır bir döngü olduğunu fark ettiğiniz işiniz.

Bazen de sizin dışınızda, hayatınızın orta yerine düşen ve o güne dek devam eden yaşamınızı bir bıçak gibi kesip ayıran, bambaşka bir hayatı yaşamanızı dayatan devasa ve derin bir olay. O an, ömrünüzün kanyonudur. Bir çizgi halinde seyreden ömrünüzü iki yakası olan bir ömre çeviren, birinin bitişi, diğerinin başlangıcı olan derin, keskin bir kanyon. Yaşanılanların ve yaşanacakların öncesi ve sonrası olan… Canınızın derinliklerine işlenen.

Hazır değilsinizdir. Ne yapacağınızı bilemezsiniz. Sudan çıkmış balık oluveririsiniz. Hayatın kanatan iğneli oltasında çırpınarak can çekişirsiniz. Nefes almak bile başlı başına bir iş oluverir.

Can sizin. Acı sizin. Hayat sizin. Ne halt edeceğinizi bilmeden debelenir durursunuz uzun zaman. Çok uzun bir zamandır bu. Kimsesizsinizdir. Kendi kendinize uğramak istemezsiniz. Ah başka bir beden olsa da ona girseniz! Saklansanız…

Çaresizlik nedir, en iyi böyle anlarda anlarsınız. Bir çare ararken hiçbir çarenin size yüzünü dönmediğini fark edersiniz. Hoş, yüzünüz de kaybolmuştur ya! Kendi kendinize bir çare üretmeniz lazım. Başka yolu yoktur. Ama nasıl?

Sahi nasıl?

Aklınız hiçbir şeye yetmez. Sözünüz taşa geçer, kendinize geçmez. Yapmayacağım dediğiniz ne varsa hepsini yaparsınız. Tekrar tekrar. Defalarca… Kendi kendinizi tanıyamazsınız. Yabancı olmuşsunuzdur kendinize. Bu ben miyim?

İçine düştüğünüz derde oradan bakarsınız, buradan bakarsınız. Keser, biçersiniz. Hiçbir makas, hiçbir metre ölçemez olmuştur. Hiçbir dikiş tutmaz. Onlar da size bir cevap veremez haldedir. Her şey dilsizdir. Lal olmuştur. Hayat sizinle konuşmaz olmuştur. Küsmüştür.

Bir tek ben mi yaşıyorum bunları? Yok, bir tek siz yaşamıyorsunuz ama bu kez sıra size gelmiştir. Küfür edersiniz. Ağlarsınız ya da ağlamaktan bile kaçarsınız.

Elinizdeki tek somut şey içinizde oluşmuş devasa boşluktur. Bu, yarısı sizden kopartılarak alınmış bir bedenin eksikliğine dönüşür. Diğer yarınız yoktur. Ulaşamayacağınız bir yerlere fırlatılıp atılmış gibidir. Bir yarınız bir yerlerde kaybolmuştur. Yerini yokluk almıştır. Eksiklik. Boşluk.

Ah o kahrolası boşluk.

Eşle, dostla konuşursunuz. Anlatırsınız. Dinlerler. Ellerinden geldiğince yardımcı olmak isterler ama o masadan kalkınca siz yine o bildiğiniz hislerle dolusunuzdur. Hiçbir şey değişmemiştir.

Ta ki yaşadığınızın ne olduğunu gerçekten fark edene dek!

Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm bahanesi ile önünüzde duran şeyin sebebi zannettiğiniz gibi o sorun değildir. O sorun sadece bahanenizdir. Gerçekte olan, hayatınızın önüne gelip dayanan bir eşiktir. Yeni bir dönemin başlangıcı olacak ya da olamayıp yenileceğiniz bir karar an’ının verdiği sancılardır. Bir karar anındasınızdır. Önünüzde duran eşiği ya atlayıp geçeceksiniz ya da o eşik her defasında daha yükselerek önünüzde durmaya devam edecek, her defasında kaçacaksınız. Böylece yenilerek çürüyeceksiniz.

Eşiği nasıl fark edeceğiniz, nasıl aşacağınız ve yeni bir dönemi nasıl inşa edeceğiniz sadece size bağlı. Orada yapayalnızsınız. O kızı bu kez kendiniz doğurup büyüteceksiniz. Ve işte yaşanan tüm o sancıların nedeni bunlarmış diyeceksiniz.

Bunu fark ettiğinizde hem sevinç hem kaygı ve korku doluyorsunuz ama en zor olan kısım atlatılmıştır nihayet. Gerçek sorunun ne olduğunu görebilmişsinizdir. Bu aynı zamanda çözümün de yarısı.

Sonra yavaş yavaş yaralarınızı iyileştirmeye yöneliyorsunuz. Herkesin kendini bir iyileştirme yöntemi vardır. Benimki yazmak. Yazarak hüznümü azaltıp yaralarımı iyileştiriyorum.

Sonunda kaç zamanın ağırlığı yerini hissedilir bir hafifliğe bırakır. Daha rahat nefes almaya başlarsın ve olumlu şeyler aralıksız şekilde birbirini tetikler. Nihayet hayat yüzünü döner size. Gülümser, tepesinde sıcacık bir günle.

Yaşadıklarınızı asla unutmazsınız. Dünyanın en değerli bilgisine sahipsiniz. Hafızanızın en kuytusuna not edersiniz. Her daim rehber olsun diye.
Sanırım fark etmişsinizdir, sizinle çok önemli bir sırrımı paylaşıyorum.

Sır taşır mısınız? Ya da kendi sırlarınızın yanına benimkini de iliştirir misiniz?

Çünkü sırlar da politiktir.