AKP uzun süreden bu yana derin bir “yönetememe krizi” yaşıyor. Dış kaynaklı sıcak para akışına dayalı büyüme modelinin çöküşüyle 2013 yılında patlak veren ve bir türlü aşılamayan ekonomik kriz, AKP’nin “büyüme” ve “istikrar” üzerine kurulu hegemonyasının da sonunu getirdi.

Yaşanan kriz yurt dışından yeni kaynak yaratma, yurt içinde ise tüketim kredileri sağlama yoluyla ötelenmeye çalışılsa da başarı sağlanamadı. Geniş halk kesimlerinin AKP’ye olan desteği günden güne azalırken, partiye karakterini veren ittifak yapısı hızlı bir çözülmeye uğradı.

Partinin en önemli bileşenlerinden birisi olan Gülen Cemaati ile krizin erken dönemlerinde yaşanan çatışmayı bir biçimde kendi lehine çeviren AKP, buna rağmen partinin kurucu kadrolarını bir arada tutmakta başarı gösteremedi.

Gerek ekonomik kriz, gerekse kaybedilen büyükşehir belediyeleri nedeniyle rant pastasının giderek daralması, parti içerisindeki çıkar çatışmalarının daha görünür olmasına ve kontrol edilemez boyutlara varmasına neden oldu.

Seçmen kitlesinde yaşadığı erimeyi ve parti içerisinde yaşadığı çözülmeyi MHP ile kurduğu örtük ittifakla kapamak isteyen AKP, bu desteğe dayanarak, şaibeli bir dizi referandum ve seçimin ardından tek adam rejimini inşa etti.

Parlamenter demokrasiyi, güçler ayrılığını ve hukuk devleti anlayışını tamamen ortadan kaldıran tek adam rejimi, bugünkü haliyle, AKP’nin yönetememe krizinin kurumsallaşmış ifadesidir.

Referandum döneminde bütün sorunların çözümü olarak sunulan yeni rejim, gerçekte, bir yanda ülkenin yaşadığı sorunların derinleştiği, diğer yanda AKP’nin yaşadığı çürümenin hızlandığı dönem olmuştur.

KİRLİ İLİŞKİLER

Bir süredir ortaya saçılan kirli, karanlık, mafyatik ilişkiler, iktidarın yaşadığı bu çürümenin ürünü ve delili durumundadır.

Egemen kesimler arasındaki çıkar çatışmaları büyüdükçe, iktidar bloğundan dışlanan kesimler arttıkça, halka yönelik işlenen ortak suçlar da birer birer ortaya dökülmeye başlıyor.

Toplumu sindirebilmek, demokratik muhalefeti bastırabilmek, ülkede korku atmosferini egemen kılmak, ülke zenginliklerini yağmalamak, kara paranın dolaşımını ve rant paylaşımını sağlamak için mafya ile kurulan ortaklıklar su yüzüne çıkıyor.

Bir benzerine Susurluk Kazası sonrası dönemde şahit olduğumuz bu kirli ilişkiler ağı, ne yazık ki ülkemizdeki devlet yapısının ve işleyişinin genetiğine kazınmış durumdadır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD ve NATO ile kurulan ilişkilerin sonucunda doğan ve kurumsallaşan bu kirli yapı, o yıllardan bu yana her iktidar döneminde kendini yeniden üretmektedir.

Ülkemizdeki demokratik halk hareketlerinin gelişmesini ve ülkemizin küresel emperyalist ilişkilerden ayrılmasını engellemek amacıyla kurulan bu kirli ilişkiler, zaman içinde egemen güçlerin iktidarlarını antidemokratik ve hukuk dışı yollarla sürdürebilmesinin en önemli aracı haline dönüşmüştür.

ÖZGÜR VE DEMOKRATİK BİR ÜLKE İÇİN

Devlet organları içinde ve dışında örgütlenmiş kontr-gerilla yapıları, mafya ilişkileri, çeteler, aşiretler ve cemaatler aracılığıyla işleyen bu düzenek kimi zaman topluma yön veren aydınların katledilmesinde, kimi zaman kitle katliamlarının tertiplenmesinde, kimi zaman kara para akışının yönlendirilmesinde, kimi zaman rant dağıtımda, kimi zaman da ülke dışındaki operasyonların yürütülmesinde etkin biçimde kullanılmıştır.

Özgür ve demokratik bir ülke kurabilmenin ilk koşullarından birisi kirli-karanlık ilişkilerle hesaplaşmaktan geçmektedir.

Bu hesaplaşma sadece bu düzeneğin görünür hale gelmiş birkaç aparatının ortaya çıkartılmasıyla değil, devlete egemen olan bütün bir yapılanmanın tasfiye edilmesiyle mümkündür.

Bu güzel ülkemizi ve halkımızın geleceğini, yozlaşmış iktidar sahiplerinin insafına, faşist çetelerin çıkar çatışmalarına ve emperyalistlerin kirli emellerine terk etmeyeceğiz. Ülkemize ve geleceğimize sahip çıkacağız!