Ergenekon ve Balyoz kumpas davaları devam ederken Süheyl Batum, TSK için “meğer kâğıttan kaplanmış” açıklaması yapmıştı. Batum, üst komuta kademesinin siyasi tutuklamalara karşı sessizliğini eleştirmişti fakat darbecilikle itham edildi, nihayetinde siyasi yaşamı erkenden sona erdi. Güçlü görünen ama özünde zayıf anlamına gelen kâğıttan kaplan ifadesi bugünün Türkiye’sinde en çok AKP’ye yakışıyor.

Bütünlüğünü kaybeden, kurumsal yapısı dağılan, parti disiplini bozulan AKP, 31 Mart/23 Haziran sürecinden bu yana defansta. Günü kurtarma üzerine kurulu siyasetin savunma için yeterli olmadığı da aşikâr. Erdoğan tabandaki dağılmayı önlemek adına rejimin imkânlarını sonuna kadar kullanıyor. İmamoğlu’nun göreve gelmesinden sonra istifa eden ya da görevden alınan isimlerin Cumhurbaşkanı kararnamesiyle yüksek mevkilere taşınması tam da böyle bir iş. Erdoğan, istifa eden İBB genel yardımcılarından Karaismailoğlu’nu ulaştırma bakanlığı yardımcılığına, görevden alınan Ulaşım Daire Başkanını ise DHMİ genel müdür yardımcılığına atadı. Böylece yalnızca bir “vefa” gösterisi yapmadı aynı zamanda yeni belediye başkanlarıyla çalışmayı tercih eden eskilere de mesaj göndermiş oldu. Erdoğan’ın “ben olup bitene hakimim” imajı her geçen gün biraz daha eriyor. Saray’ın sahip çıktığı şaibeli isimler partiyle bağı gevşeyen kadroların yeni adres arayışlarını hızlandırıyor. Egemen Bağış’ın Prag’a büyükelçi yapılması ve benzeri örnekler zaten kaynayan kazanın altına yeni odun atmaktan başka işe yaramıyor. Benzer bir ters tepme hadisesi de HDP binası önündeki annelere destek için giden bakanlar nedeniyle yaşanıyor. Türk sağının “güçlü devlet” fetişizmi, gözyaşı dökerek fotoğraf veren bakanları bir şefkat numunesi olarak değil bir acizlik ifadesi olarak kodluyor. O nedenle bu tip görüntülere bakıp parti bitti diyen, gözünü Davutoğlu ya da Babacan’a diken AKP’liler var.

Pelikancılar ile Adalet Bakanı arasındaki polemikle gündeme gelen kavga, AKP’nin bırakın dışa doğru genişleme hamlesi yapmasını içeriyi dahi toplamaktan aciz olduğunu gözler önüne seriyor. Mevcut kavgaya bakarak kötüler arasından ehven-i şer arayanlar ise büyük bir hata yapıyor. Zira bugün yaşadığımız hukuksuzluklar yalnızca “derin AKP’ye” ihale edilerek açıklanamaz. Karar alıcı konumunda olan tüm AKP’liler -bunlara şimdi muhalif olanlar da dahil- mevcut tabloda pay sahibi.
Erdoğan’ı eleştirirken “ölçülü”, AKP’yi ve ortağını eleştirirken daha cesur olan kimi muhalif medya kuruluşları bu gerçeği görmemekte ısrarcı. İktidarın “terörle mücadele kampanyasına” gür sesle destek verip Soylu’yu “kararlığı” nedeniyle alkışlasalar da Saray’ın hışmından kurtulamıyorlar. Cumhurbaşkanı’nın Fox TV muhabirine çıkışması, yandaş medyanın yalancılığı tescilliyken muhalif kesimin en çok izlediği kanallardan birini “yalan medya” olarak tarif etmesi meselenin “derin AKP’ye” indirgenemeyeceğinin küçük bir örneği. Daha güçlü bir örnek ise tahliye edilmesi beklenen Demirtaş’a apar topar yeniden tutukluma istemiyle dava açılması ve Erdoğan’ın “bunları bırakmayız” demesi.

AKP’nin ve Saray’ın içine düştüğü durum tek adam rejiminden yarar uman egemen güçleri bir süredir alternatif arayışına itiyor. Bu arayışın gerçek anlamda demokratik bir revizyon çabası olmadığı aksine ortaklardan birinin ılımlı İslam ve “liberal” milliyetçilik olduğu bir geçiş süreci peşinde koşulduğu tahmin edilebilir. Erdoğan’ın kendi dışında bir arayışın pişirildiğini fark etmemesi ise mümkün değil. Bu nedenle iktidar bloku alternatif arayanlara gözdağı vererek “rakipsiz” olduğunu kanıtlamak mecburiyetinde. Suriye sınırına yapılan yığınağa, Fırat’ın doğusuna operasyon ihtimaline bir de bu gözle bakmak gerek. Kimse olmaz demesin zira bu iktidar çok uzun zamandır öngörülebilir bir biçimde hareket etmiyor.

Muhalefet defanstaki iktidarın üzerine gitmek konusunda kararlı bir tutum takınamıyor. Çünkü kendi iç çelişkilerinin ayağına dolandığının farkında. İYİ Parti kanadından son bir haftada gelen açıklamalar zordaki iktidarın ekmeğine yağ sürüyor. Yerel seçimlerde İYİ Parti’ye bırakılan yerlerde HDP’nin kendi adaylarını çıkarması ve İYİ Parti’nin kıl payı buralarda oy kaybetmesi tabiri caizse kuyruk acısına neden olmuş. İYİ Parti’nin CHP’ye yönelik “uyarıları” dolaylı olarak Saray’a bir mesaj mı bunu bilmiyoruz. Ancak zorda kalan Erdoğan’ın seçim döneminde cezaevine göndermekle tehdit ettiği Akşener’i ittifaktan koparmak için taltif etmeyeceğinin garantisi yok.

AKP- MHP’ye karşı bir araya gelmenin tek başına sağcılaşmaya panzehir olmadığı açık. Hal böyleyken Türkiye’deki sağcılaşmanın önüne geçecek güçlü bir odak inşa etme hedefine dört elle sarılmak gerek.