Dağılan koalisyonun açık kaynak kodları
Erdoğan-Gülen koalisyonundaki çatlak, MİT krizi ile su yüzüne çıktı. Ama asıl büyük sorun, Emniyet’in İmamı diye bilinen...
Ahmet ŞIk
Devletin zirvesindeki savaşı gün yüzüne çıkaran Şubat ayındaki MİT krizi sonrasında, devlet kurumları arasında zaten bir süredir yaşanan çatışmanın kaynağı konusunda kamuoyunun kafası hâlâ bulanık. Birbirlerinin defosunu bilen taraflardan da doğal olarak kamuoyuna tatminkâr bir açıklama yapılmış değil. Çekilen kılıçlar kınına sokulmuş gözükse de bu sessizliğin, en azından cemaat cephesi için hayra alamet olmadığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “derin devlet hâlâ faaliyette” vurgusu eşliğinde dinlendiğini açıklamasıyla ortaya çıktı. Zaten hükümetin, cemaatin insan ve para kaynaklarından biri olan dershaneleri kapatma hamlesi de, cemaat kalemşorlarının Başbakan Erdoğan’ı bu kararından döndürmek için verdiği gayret de savaşın bitmediğinin emareleri. Güvenlik bürokrasisindeki dedikodulara bakılırsa MİT’in cemaate ilişkin bir rapor hazırladığı ve bu rapora da bizzat cemaatin arşivlerinin kaynaklık ettiği konuşuluyor. Eski cemaatçi olarak bilinen Kemalettin Özdemir’in MİT’in çalışmalarına danışmanlık hizmeti verdiği ve dershanelerin kapatılması konusunda hükümete “akıl hocalığı yaptığı” dedikoduları ise alıp başını yürümüş durumda.
‘Cemaat havuzu’yla fişleme
7 Şubat 2012’de başlayan MİT kriziyle birlikte hedef alınanlar arasında Başbakan Erdoğan’ın yanı sıra Kürt açılımının koordinasyonundan sorumlu olan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da vardı. Atalay’ın hedef olmasının önemli nedenlerinden birisi polisteki cemaat örgütlenmesinin, Ergenekon ve KCK soruşturmaları üzerinden yarattığı hukuksuzluklara karşı engel çıkarmaya çalışmasıydı. Krizden önce başlayan ve hedefinde Beşir Atalay’ın olduğu yazılar MİT soruşturmasından sonra da “Ergenekon ve KCK operasyonlarını akamete uğratmak” ve hatta “Ergenekonculuk” suçlamaları yöneltilen yazılarla hız kazandı. MİT krizinin yaşandığı günlerde www.aktifhaber.com isimli cemaate yakın internet sitesinde, Başbakan’a en yakın isimlerden biri olan Yalçın Akdoğan’ın Star Gazetesindeki yazılarına yanıt olarak Yetkin Yıldız imzalı ilginç bir yazı yayınlandı. 20 Şubat 2012’de kaleme alınan “Yalçın Akdoğan’a Cevap, Bir Yalçın Akdoğan Okuması 2 ve 3” başlıklı yazıda emniyetin KCK hakkında bir rapor yazarak operasyonlara başladığı 2009’da İçişleri Bakanı olan Atalay’ın bazı operasyonları durdurduğu ve aynı yıl Valiler Toplantısında bunu bir talimat olarak verdiği dile getirilmişti. Maliye Bakanlığı Müsteşarı Naci Ağbal, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal'ın Başbakan’ın talimatıyla bir “bürokrat havuzu” kurdukları ve bu havuzda “kim cemaatçi kim değil” şeklinde çalışma yapıldığı ve Atalay’ın da bu çalışmaya dışardan destek verdiği de MİT krizi sonrası kaleme alınan kimi yazılarda öne sürülmüştü.
Wikileaks’e göre emniyet imamı terörist
Cemaatçiler, Ergenekon ve Balyoz adı verilen soruşturmalar zinciriyle yargı konusu olan fişleme faaliyetlerinin AKP eliyle yapıldığını öne sürüyordu. Aslında bu eleştirilerde haklılık payı vardı. Rivayetlere göre cemaatte emniyet imamı olarak bilinen kişi bir ABD seyahati sırasında FBI görevlilerince gözaltına alınmış ve yanındaki arşive de el konulmuştu. Bahsi geçen fişlemelere kaynaklık edense bizzat cemaat mensuplarınca tutulan arşivlerdi. Bu konuyla ilgili iddiaları anlatmadan önce eski polis şefi Hanefi Avcı’nın cemaatin imamı iddiasında bulunduğu kişiyle ilgili Wikileaks belgelerinde de “İslami Cihad Birliği” adındaki bir gruba bağlı olduğuna dair yazışmalar bulunduğunu anımsamak gerek. Odatv soruşturmasında tutuklandıktan yaklaşık 2 yıl sonra tahliye edilen gazeteciler Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın yakında çıkacak yeni kitaplarında ayrıntıları anlatılacak olan bu olayla ilgili Wikileaks yazışmalarında, “Aşağıda isimleri yazılı 5 kişinin İslami Cihad Birliği adlı silahlı terörist gruba bağlı olduğunu 19 Haziran 2009’da Türk polisi Büükelçiliğimize onaylamıştır” denilerek polisin imamı olarak bilinen kişinin de aralarında bulunduğu 5 kişinin ismine yer veriliyor.
Arşiv Türkiye’ye gönderildi
Emniyet imamı olduğu öne sürülen kişinin bir tutukluluğa dönüşmeyen gözaltısının cemaate vurduğu en büyük darbe ise ABD’ye götürülen arşivlerin ele geçirilmesiydi. Siyasetten bürokrasiye, cemaat faaliyetlerinden kamuoyunda tartışma yaratan soruşturma ve davalara kadar bilgi notları ve fişleme kayıtlarının bulunduğu arşiv cemaat elemanları hakkında bilgiler de içeriyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile partisinden kimi isimlerin hakkında dahi fişleme kayıtlarının bulunduğu öne sürülen, adeta bir çete faaliyetini yansıtan arşivler kopyalandıktan sonra emniyetin imamı serbest bırakıldı. Kopyaları alınan cemaat arşivleri de cemaat imamının ifadeleriyle birlikte FBI tarafından hem Emniyet Genel Müdürlüğü’ne hem de MİT’e gönderildi. Olaydan ve FBI’nin elde ettiği arşivlerden Başbakan Erdoğan ve dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay da haberdar edildi. Hatta Başbakanın talimatıyla cemaat arşivlerinden yola çıkılarak MİT’e bir rapor hazırlatıldı. Raporda, cemaat cephesinin “bürokrat havuzu” diye adlandırdıkları kamu kurumlarında kritik görevlerdeki cemaat mensuplarının kimler olduğu bilgisine de yer veriliyordu.
Devletin kayıtları sızdırıldı
Başbakan’ın illegal şekilde dinlenen telefon konuşmalarının 2009 Ekiminde o dönem haftalık olarak yayınlanan Aydınlık’ta yayımlanmasının ardından AKP cephesinden gözler cemaate çevrilmişti. Hrant Dink suikastında ihmali bulunduğu iddialarına rağmen yerini koruyan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in sürpriz şekilde görevden alınması da, aylar öncesinden kimi basın organlarına sızdırılmasına karşın haber olmayan kayıtların Aydınlık’ta yayımlanmasından kısa süre önce gerçekleşti. Bir kaç ay sonra da bir aylık Müsteşar Yardımcılığı görevinin ardından Hakan Fidan 27 Mayıs 2010’da Emre Taner’den görevi devralarak MİT Müsteşarı oldu. Fidan’ın cemaat nezdindeki “defosu” hükümet adına PKK ile müzakereleri yürüten ekipte olmasıydı. Oslo görüşmeleri olarak bilinen ve “faili meçhul” biçimde 14 Eylül 2011 günü sızan toplantı kayıtlarında Fidan bizzat Başbakan tarafından görevlendirildiğini söylüyordu. Bu ses kayıtlardından yola çıkılarak başlatılan soruşturmada bu seferki hedef, aslında daha büyük bir saldırı projesinin “yasal kılıfı” olduğunu sonradan öğrendiğimiz eski ve yeni üst düzey MİT yöneticileriydi. Zaten MİT yöneticileri üzerinden ulaşılmak istenen hedef, kendisini Başbakanın görevlendirdiğini belirten Hakan Fidan üzerinden Recep Tayyip Erdoğan’dı.
‘Eski cemaatçi MİT’e akIı hocalığı yapıyor’
Sonrasında Türkiye siyasi tarihinde MİT krizi olarak anılan olay patlak verdi. İktidar ortağı cemaat kazandığı bir çok mevziden geri adım atarken Başbakanın canlarını en çok hamlesi de peşi sıra geldi. Ayrıntıları hala netleşmemiş olsa da cemaatin insan kaynağı olan dershanelerin kapatılacağı açıklandı. Başbakanın bu hamlesine akıl hocalığı yapan kişinin eski cemaatçi Kemalettin Özdemir olduğu ise cemaate yakın isimlerden Önder Aytaç tarafından dile getirildi. Polis Akademisi Öğretim Üyesiyken twitterden Başbakana yönelik hakaret mesajları attığı gerekçesiyle işinden olan Aytaç, bir internet sitesine yazdığı , “Başbakan, Gülen ve 2. Nurettin vakası!” başlıklı yazısında bu iddiayı dile getirdi. 28 Kasım 2012’de kaleme aldığı yazısında Aytaç, “Dershaneler: Sn. Başbakan, Sn. Gülen ve 2. Nurettin=Kemalettin (mi?)” diye sorarak şöyle devam etti: “Yukarıda yazdığımız başlığın yerine isterseniz; ‘Dershaneler Konusunda Kemalettin Özdemir 2. Nurettin Veren Vakıası mı?’ başlığını da kullanabilirsiniz... Ne demek mi istiyorum? İsterseniz şöyle açıklayayım efendim;...
Son zamanlarda Perinçek’in, Veren hakkındaki söylemindeki gibi bir değerlendirme, acaba Kemalettin Özdemir ile Sn. Başbakan Erdoğan, Sn. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve Sn. Hakan Fidan arasında olan yakınlaşma için de söylenebilir mi acaba? Hatta bir adım daha ileriye gidilerek; ‘Kemalettin Özdemir = (2.) Nurettin Veren midir’ acaba?
Ne demek mi istiyorum? Gelin isterseniz ne demek istediğimi şu şekilde açıklayayım; Bir görüşe göre; Sn. Başbakan’ın, dershanelerin kapatılması konusuna bu kadar yoğunlaşmasının tek nedeni; ‘the cemaat’in en temel insan kaynağının, dershanelerden karşılanıldığı konusunun Sn. Başbakan’a, Kemalettin Özdemir tarafından ısrarla ifade edilmesi deniliyor. Yine bu inanışa göre; eğer dershaneler kapatılırsa -bataklık kurutulacak- ‘the cemaat’ insan kaynakları bağlamında çok ciddi bir sıkıntıya girmiş olacak…”