Güney Kafkasya'da Ermenistan-Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ krizi nedeniyle bölgesel savaşa yol açabilecek tehlikeli bir gerilimin eşiğindeyiz. Uluslararası ilişkiler literatüründe “dondurulmuş sorun” olarak kabul edilen Dağlık Karabağ’ın ateşi yeniden harlandı. Milliyetçi hezeyanların yoğun hamaseti altında savaş baltaları karşılıklı olarak sallanmaya başlanırken gerçekle yalan, doğruyla yanlış birbirine karışmış durumda. Psikolojik savaş propagandalarının yol açtığı karanlıklar dehlizinde zaten istenen de bu. Biliyoruz ki savaş başladığında ilk önce gerçekler öldürülür.

Sisler bulvarında yol almaya çalışalım?

Gerilim adım adım örüldü.

*12 Temmuz: Kuzeydeki Tovuz bölgesinde iki ülke arasında günlerce süren,11’i Azeri asker olmak üzere 16 kişi yaşamını yitirdiği "mini savaş"ın ardından karşılıklı suçlamalar ve iddialarla gerilim hep sıcak tutuldu.

*20 Temmuz: Türkiye’nin Azerbaycan’a ÖSO militanlarını göndermek için planlar yaptığı yönünde iddialar ortaya atıldı. Rus TASS haber ajansında da çıkan haberler Ankara ve Bakü tarafından yalanlandı, "Gerçekle hiçbir ilgisi yok" açıklamaları yapıldı.

*25 Ağustos: Ermenistan ve Rusya on binlerce askerin katıldığı geniş çaplı tatbikata başladı. Buna karşılık Türkiye ve Azerbaycan da eş zamanlı karşı hamlede bulundu.

4 Eylül: Eurasianews'in İtalyanca yayın yapan sitesine dayandırılan haberlerde Ermenistan Başbakanı'nın eşi Anna Hakobyan’ın "Ermeni kadınları Azeri sivillere saldırmaya hazırladığını" öne süren görüntüler servis edildi.

19 Eylül: Ermenistan'ın Karabağ'da, Azerbaycan'a karşı savaştırmak için Irak, Suriye ve Lübnan'dan savaşçı topladığı, PKK’nin Karabağ’a yerleştirildiği iddia edildi. Bunların İran üzerinden Karabağ'a geçtiği ortaya atıldı.

22 Eylül: Türkiye’nin Azerbaycan'a Suriyeli militanları gönderdiği öne sürüldü. Rus ve Suriye kaynaklarına dayandırılan haberlerde paylaşılan görüntü, ses kaydı ve videolarla bu durum kanıtlanmaya çalışıldı.

27 Eylül: Adım adım örülen gerilim sonrasında Ermenistan ve Azerbaycan orduları bir kez daha karşı karşıya geldi. 2016’daki dört günlük savaş sonrasındaki en büyük çatışmalar yaşandı.

***

Psikolojik harp taktikleri devrede.

*İki ülke de ilk ateşi karşı tarafın açtığını savundu, sivillerin vurulduğunu açıkladı. Hemen ardından da karşılıklı olarak sıkıyönetim/seferberlik ilan edildi.

*Azerbaycan, Ermenistan kontrolündeki altı köyü geri aldıklarını duyurdu. Erivan'dan bunun gerçeği yansıtmadığı, köylerin Azerbaycan'ın kontrolüne geçtiği iddialarının doğru olmadığını bildirdi.

*Ermenistan Savunma Bakanlığı, Azerbaycan’ın tarafında paralı Suriyeli militanların olduğuna yönelik iddiaları araştırdıklarını açıkladı. Ermenistan’ın Rusya Büyükelçisi de Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden yaklaşık 4 bin savaşçıyı bölgeye gönderdiğini iddia etti. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev iddiaları yalanladı.

*Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar "Ermenistan, yurt dışından getirdiği teröristleri geri göndermeli" dedi.

***

Dağlık Karabağ’da ne oluyor?

Dağlık Karabağ özelinde birbiriyle bağlantılı olsa da iki sorun birbirine karıştırılıyor.

1) Dağlık Karabağ sorunu:

Dağlık Karabağ Sovyetler döneminden baki kalan bir sorunlu miras. Azerbaycan toprakları içinde yer alsa da Ermenilerin ağırlıklı olduğu Dağlık Karabağ’a 1923’te otonom bölge statüsü 1989’da da özerklik verildi. Dağlık Karabağ Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bağımsızlık ilan etti, Ermenistan ile birleşmek istedi. Azerbaycan buna tepki verdi. Her iki ülke de hak iddia ediyor.

2) Rayonlar/vilayetler sorunu:

Dağlık Karabağ’ın 1991’deki bağımsızlık ilanı sonrasında patlak veren savaşta Ermenistan Rusya’nın da desteğiyle Dağlık Karabağ’ın çevresindeki Azeri rayonlarının kontrolünü ele geçirdi. İşgal edilen 7 rayondan özellikle Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ı ayıran Laçin koridoru stratejik önemli. Çatışmalar da esasen bu rayonlardan kaynaklı.

***

Eş-dost-akraba retoriği ve milliyetçi hezeyan.

Fırsatı kaçırmayan yeni Osmanlıcılar iki ülkenin çatışması yetmiyormuş gibi “akraba-kardeş” retoriği üzerinden krize müdahil oldu. “Türkiye tüm imkânları ve kalbiyle kardeş Azerbaycan'ın yanında” sözleriyle kriz daha da körükleniyor. Her dış krizde olduğu üzere sosyal demokratından ulusalcısına, milliyetçisinden liberaline istisnasız bütün muhalefet de iktidarın arkasında dizilmeye başladı. Savaş kışkırtıcılığı, militarist söylem ve milliyetçilikte birbiriyle yarışır oldular. Oysa ki yapılması gereken basit, her türlü militarist dilden uzak durulmalı, taraflara sağduyunun hakim olacağı bir iklim yaratılmalı.