Ayrımcılığı doğuranlar, saraylarında savaş başlatanlar, sahte zenginliğin dostu gerçek zenginliğin asıl düşmanları

Daha Halepli kızlara  aşık olacağız

> KEMAL CAN KAYAR kemalkyr@gmail.com

Geçen hafta Tarlabaşı’nda biri Suriyeli olan üç çocukla muhabbet ediyorum. Üçü de aynı mahallenin çocuğu. Diğerleri oynadıkları oyunlarda Suriyeli çocukları itip kakıyorlar. Ben de bu üçünü sıkı fıkı görünce sordum: “Nasıl, siz iyi anlaşabiliyor musunuz?” Daha on yaşında olmasına rağmen “Tarla” jargonunu kapmış fırlama, “Abi biz bu tenekeleri sokmuyoruz içimize, pisler çünkü. Bazo(yanlarındaki) onlar gibi değil onu seviyoruz.” Bazo da atılıyor hemen bozuk Türkçesiyle “Abi eskiden beni de dövüyorlardı ama.”

Ayrım toplumun en alt diye görülen, aslında en zengin kültürlü, bir evde hu çekilirken yan evde fahişelerin pazarlık yapabildiği semtinde bile, hem de çocukların arasında kendini gösteriyor. Haliyle tatil beldelerinde Suriyelilerin istenmemesi, bunun televizyona çıkıp söyleyenler daha anlaşılır geliyor.

Ayrımcılığı doğuranlar, saraylarında savaş başlatanlar, sahte zenginliğin dostu gerçek zenginliğin asıl düşmanları. Onlar bir kuru mezhep veya tüfek tutacak biri olarak bakarlar, on yaşında altı tane Victor Hugo romanı kadar hikaye biriktiren çocuklara. Binlerce yıldır savaşı kutsarlar ama kendi kıçlarından korktukları için arkalarında bin tane adamla dolaşırlar. Onlar mazlum dostu gibi davransa da bombalarla yıkanan insanlar onların değil, bizim akrabalarımız. Petrol kuyularının parasını Şanzelize’de bozduranlar değil çünkü bu insanlar. Her milletten Ortadoğu’nun mazlum halkları. Şimdi Tarlabaşı’ndalar yeri yurdu olmayanların yurdunda. Hani şu Metin Kaçan’ın buraları anlatırken, “Ürkek gözlerle etrafı seyreden köylüler,” diye bahsettiği Kürtlerin yurdunda.

Semtte Çingenelerin borusu öterken savaş sonucu köylerini terk eden gelenekçi Kürtler de, sanki hiç alışamayacak gibiydiler Beyoğlu’na. Şimdi Tarlabaşı’nda Kürtlerin izni olmadan kuş bile uçamıyor. Zamanla, Taksim’e ulaşan hizmet sektörünü komple ele geçirdiler, Midye, Pilav, Uyuşturucu… Şimdi de Suriyeliler tedirgin gözlerle seyrediyorlar Tarlabaşı festivalini. Çıplak ayakla koşturan çocuklar ve onların izbe bodrumlardan Arapça bağıran anneleri her sokaktalar.

Arapçaya hiç uzak değiliz. Halkımızın o dilde yazılan kitaba inanması bir yana, benim mahallemde senelerdir Arapça konuşuluyor. Birçok akrabalık var bu savaşın ortasında kalan insanlarla aramızda. Çoğu kasabayı köyü sadece bir dikenli tel tam ortadan ayırıyor. Kobane’ye giderken alçakça katledilen canlarımız da bu dikenli telli anlamsızlaştırmak için yola düşmemiş miydi ya da Denizler İsrail zulmüne karşı Araplarla omuz omuza savaşırken sınırları önemsemiş miydi?

Gerçekten bu kadar bağlı mıyız bu sınırlara. Zamanında Orta Asya’da evde kıçımızın üstünde oturmasını bilmezken, yine mi üstündük yerleşik Araplardan yoksa sınırlar mı bizi bu kibre düşürdü. Hani Aristo’yu Avrupalılara öğreten, dünyanın çapını hatasız bin yıl önce ölçen Araplardan üstün müydük? Nedense onlar bizim gözümüzde hep pistiler. Pilavı elle yiyip, deveyle geziyorlardı. Ayrıca haindiler. Böyle öğretildi bize. Bu hain ırkın kalıtım bozukluğu Halil Cibran şöyle demiş, “Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan, yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan, ne görebiliyorsun, ne duyabiliyorsun.”

Farkında değiliz ama aslında kader ortağıyız biz Ortadoğu halkları olarak. Kocaman bir volkanı besleyen magmayız. Göremiyoruz, duyamıyoruz mirasımızı. Biz dünyayı değiştireceğiz. Biz Araplar, Türkler, Kürtler, Süryaniler, Çerkezler, Ermeniler…

Yukarda saydığım bütün halkların birbiriyle alıp veremediği olsa da önce korkmamayı öğreneceğiz birbirimizden. Merak etmeyin içinizde bir nefret olsa da siz de alışacaksınız Suriyelilere. Onlar da alışacak Tarlabaşı’na, Bağcılara. Daha Suriyeliler uyuşturucu satmaya başlayacaklar. Gayr-i meşruyu öğrenecekler, hırsızlık yapacaklar. Çünkü toplumun en altını onlara açtık. Suriyeli travestiler göreceğiz, cezaevleri Suriyeli dolacak. Silivri Cezaevi’ne Arapça Türküler yazılacak. Belki biz Halep Türküleri öğreneceğiz. Belki Halepli kızlara aşık olacağız. En sonunda, bombayla yıkanmış bir halka daha yer açacağız göğsümüzde.