‘Daha iyi uyku’ ve ‘daha iyi uyanıklık’

DENİZ YILMAZ

Byung-Chul Han, her birimiz için “yorgunluk toplumunun fertleriyiz” demişti. Jonathan Crary ise 7/24 uyanık kalarak bildirimleri, e-postaları ve işleri takip etmek zorunda olan, kapitalizm ve dijitalizmin nesneleştirdiği kişilerden bahsetmişti uzun uzun.

Bireylerin toplumsal bir uykusuzluğun pençesine düştüğü ya da öyle olduğunu düşündüğü bugünlerde, mevcut durumun sosyal, ruhsal ve patolojik tarafları bulunduğu da ortada.

Uyku araştırmalarıyla tanınanpisikofizyoloji uzmanı Jim Horne 'Uykusuzluk’ta, hem örneklere hem de deneylere yer vererek konuyu en geniş açıdan ele alıyor.


YANILTICI İSTATİSTİKLER

Horne tıbbi ve sosyal bağlamda incelediği uykusuzluğu, “hayatın içinden bir olgu” diye niteliyor her şeyden evvel. Bununla birlikte, uyku yoksunluğunun abartıldığına dair bir mim koyuyor: “Büyük çoğunluğumuz yeterli uyku alıyor, özellikle yedi saatlik uyku ortalamamızda son yüzyılda pek bir değişiklik olmadı. Dolayısıyla ‘sekiz saate ihtiyacımız olduğunu’ söyleyenlerin iddiaları kuşkulu çünkü çoğumuz daha az saatle mutlu mesut uyuyoruz. Dahası, insanların uyku sürelerindeki doğal farklılıkları bir kenara koyarsak uykuyu sadece uzunluğuyla değerlendirmek, uyku kalitesinin önemini ıskalamaktır.”
Yetersiz uyku, uyku yoksunluğu, asgari ve fazla uyku arasındaki ayrımlara odaklanan Horne teknik bilgilerin yanı sıra konuya ilişkin bilimsel verileri ve kavramları anlaşılır şekilde açıklıyor okura. Ardından çelişkili ve hatta hatalı gördüğü kimi noktalara dikkat çekiyor: “Yetersiz uykuyu obeziteyle bağlantılı bir şey mi, yoksa onun somut sebeplerinden biri olarak mı göreceğimiz çok tartışmalı bir meseledir çünkü istatistiksel bağlamda anlamlı bulgular olsa da bunlar, genelde ciddi bir kliniksel mana taşımayacak kadar küçük oranlardır. Bu durum yani her iki ‘anlamlılık’ türünün birbirine eş tutulması yanıltıcıdır ve uykunun başka yönlerinde de görülebilir. Öte yandan, gerçek riskleri büyüten ve kaygı yaratma potansiyeli yüksek başka çarpıtmalara bir kez daha dönüşebilirler.”

UYKU ESNEKLİĞİ

Günlük hayatın meydana getirdiği bitkinliğin iyileştirilemeyeceğini savunan Horne, bunu hafifletmenin yolunun “daha iyi bir uyanıklıktan” ve “daha iyi bir uykudan” geçtiğini not ediyor.

Horne’un yapmaya çalıştığı şey, ne kadar uykuya ihtiyacımız olduğunu ve niçin uyuduğumuzu eleştirel şekilde değerlendirmek. Yazarın, tam da buna denk gelen bir cümlesi var: “Diyelim eskiden daha çok uyuyorduk. Peki, kötü yaşam koşulları, büyük toplumsal yoksunluklar ve ortalama yaşam sürelerinin kısalığı göz önüne alınırsa daha çok uyumanın, ‘daha iyi’ ve sağlığımız açısından ‘faydalı’ olduğu kanaatine nasıl ulaşabiliriz? Uyku açısından onlar gerçekten ‘eski güzel günler miydi?’ Uzun uykunun neden basitçe kanaatkârlığın telafisi olduğunu savunmuyoruz?”

Uyku ihtiyacından, açlığından, alışıldık kısa uykulardan ve yatakta geçirilen zamanlardan bahseden Horne, gece uykusunun “yapay olma” ihtimalini anımsatıp uyku esnekliği notunu düşünüyor.

Horne’un kitabının özünü, uyku ve uykusuzlukla ilgili kalıpyargıları hatırlatıp bunlara alternatif fikirler getirmek oluşturuyor. Kısacası daha iyi uyuma ve daha iyi uyanık kalmaya dair kalem oynatıyor yazar.