‘Zaman Sandığı’, masal dünyasını seven ve içindeki çocuğu öldürmemiş okurlar için bir şölen yaratıyor. Okuma zamanı boyunca okurunu esir alan romanın da dediği gibi: “Sessizliği dostla paylaşmak güzeldir.” ‘Zaman Sandığı’, geçen zamana kafayı takmak yerine yaşanacak anlar için hayatı bir an önce avuçlarımızın içine almaya çağıran harika bir hikâye

Daha iyi zamanlar için


SERKAN MURAT KIRIKCI

İnsanın en çok kafayı taktığı şeydir zaman. En çok anlam yüklediği. En çok sınıflandırdığı. Kişileri de zaman kullanımlarına göre sınıflandırır. Dakik insanlar başının tacıdır mesela. En çok aforizmayı da zaman için kurmaktan çekinmez. Eninde sonunda öleceğini bilen tek yaratık olarak sığındığı tek şeydir zaman. Yüzyıllar boyunca rahat olagelmiştir insan. Ama hayat rahat bırakmamıştır belli ki. Zaman kavramı da değişmiştir yıllar içinde.

Günümüz insanının hayatın akışının hızlanmasından kaynaklanan sorunları olduğu gerçeği çok net görülüyor. Stresler ve panik ataklar çağında hep bir koşuşturmacanın içerisinde. Giderek zamanının tükendiğini hissederek nefes alıyor. Her şeyi de bu tükenişe odaklıyor. Her şeye yetişme isteğinin karşılanamayacağına dair kabulleniş sürekli sorun yumağı olarak dönüyor. Kitap okumak dahi mesele artık. “Okuyacak o kadar çok kitap var ki” söylemi “Nasıl yetişeceğim hepsine” serzenişi ve isyanını doğuruyor. Kendini zamana demirliyor insan. Oysa ne güzel der Ahmet Hamdi Tanpınar aynı adlı şiirinde: “Ne içindeyim zamanın, / Ne de büsbütün dışında; / Yekpare, geniş bir anın / Parçalanmaz akışında.” Tüm bu stresten kurtulmanın yolu anı yaşamak ve olabildiğince tadını çıkarmak değil mi? Bunu insanın kendisine sürekli hatırlatması gerekmiyor mu? Eğer hatırlamazsa hatırlatacak şahane bir kitaptan bahsedeyim… İzlanda’nın en önemli yazarlarından Andri Snaer Magnason’un bol ödüllü yetişkin masal kitabı 'Zaman Sandığı' insanlığa dair net uyarılarda bulunuyor.

MASAL EVRENİ
Magnason’un 2013 yılında yayımlanan 'Timakistan' adlı romanı İzlanda Edebiyat Ödülü’nü kazanmış ve bunun ardından hakları 14 ülkeye satılarak başka dillerde de kendisine okur bulmuş. Ülkemizde de orijinal kapağıyla okurlara göz kırpan roman Cenk Pamay’ın çevirisiyle 'Zaman Sandığı' adını alarak şubat ayında raflara düşmüş. Peri masalıyla distopyayı bir arada işleyen roman bir kadim zamanlar masalını günümüze taşıyarak mesajlarını satır aralarında iletiyor. Günümüz insanının içinde bulunduğu kriz ortamından ürettiği tez ile yola çıkıp okurunu hızla bir masal evrenine çağırıyor.
Yakın bir gelecekteyiz. Ülke ekonomik kriz ile sarsılmış. Sendromlu pazartesilere, soğuk şubatlara, doğa olaylarına katlanmanın yolu artık bulunmuş. Kötü zamanları 'Zaman Kutusu'na girip atlatmak mümkün. Bu yolu tercih eden bir aile ile tanışıyoruz önce. Sigrun’un ailesi sihirli kutularının içine girerek tüm sorunların çözülmesini bekliyor. Ama Sigrun’un kutusu beklenmedik şekilde açılıyor. Küçük kız dışarıya çıktığında onu bekleyen dünya ise vahşi hayata teslim olmuş çoktan. Şehir cansız, sokaklar boş, her yeri otlar bürümüş… Bu kıyamet ortamında Sigrun kendisini her şeyi çözmeye çalışan yaşlı bir kadının yanında buluyor. Bir grup çocuğun arasında Pangea kralının hikâyesini dinlemeye başlıyor. Pangea Kralı Dimon’un masalını dinlediklerinde her şeyin sırrına vakıf olacaklar ve yaşlı kadının dediği laneti çözecekler.

Pangea Kralı Dimon’un masalı, evvel zamanlara ait bir masal. İlk uygarlıklar döneminde geçiyor. Yüzyıllarca barış içinde yaşamış insanlar ve hayvanlar. Masal bu ya, ta ki hırslı biri çıkana kadar… Dimon verdiği sözü unutup hayvanları insanlara kışkırtıp dünyayı fethetmeye çalışıyor. Tüm fetihin arasında güzeller güzeli kızı ile tanışıyoruz. Yani her şeyin sebebi olan kahramanımızla: Obsidiana. Kral Dimon’un zamanı durdurmanın, kızının ömrünü uzatmanın yolunu bulana krallığının yarısını vereceğini duyurmasıyla olaylar başlıyor.

PERİ MASALI VE ÜTOPYA

Yaşadığımız çağda her tanımın birbirine karıştığı artık kaçınılmaz bir gerçek. İyiliği ve güzelliği sadece masallarda bulabiliyoruz artık. Birinin durduk yere bize iyilik yapmasını anlamakta zorlanmakla kalmıyor, şüphe de duyuyoruz. “Kesin ucunda bir şey vardır” diyerek öteliyoruz. Haliyle masallara eskisinden daha çok ihtiyacımız var. Eksikliğini duyduğumuz şeylere inanmaya ihtiyacımız var. Magnason belli ki bu ihtiyacın farkında. Bugüne dair bir sınır çizgisi çizip öncesine giderek yarattığı paralel kurgu ile çok doğru bir formül uygula mış. Distopik gelecek ile bugünü anlatan Magnason, peri masalı ile de ütopik bir geçmişe uzanıyor. Saat gibi işleyen bu formül, romana istediği akıcılığı ve derinliği kazandırmış. Masalın içerisinde insana dair her şey yer alıyor. Güç, gücün getirdikleri, inançlar, korkular… Obsidiana’nın başına gelenler insanların yargılarının değişkenliğini gösterirken zamanı da başrole oturtuyor. Güzel prensesin hikâyesinin peşinde maceraya atılan okur, kendisini tam bir girdaba hapsolmuş bulurken mesajlarını da alıyor. Tüm bu büyünün içinde “Tüm dalları eline toplarsan yangın çıktığında sen de yanarsın” diyor örneğin. Masalın içinde söylenen bu sözler geçmişten çok geleceğe uyarılar. Dimon’a söylendiği gibi “Kimse dünyayı fethedemez, zamanı fethetmediği sürece.” Ve elbette “Harcanmamış bir gün, kazanılmış bir gündür.” Zamana dair tüm özlü sözleri tam yerinde ve gerektiği gibi söyleyen Magnason, insanın hırslarına yenik düşerek neler kaybedebileceğini de gösteriyor. Distopyanın sebebini de buna paralel olarak kurmuş yazar. İnsanların sorunları çözmek yerine sorumluluktan kaçmaları ile gelmiş kıyamet. Geçmişi özlü sözlerle nasihat vererek geçen okuru, distopik gelecekte önemli bir nasihat bekliyor: “İnsanın sorunlarını ertelemesi kolaydır. Tıpkı birinin seni hafif ve nazikçe çimdiklemesi gibi bir şey.”

ÇOCUĞU ÖLDÜRMEYİN

Sandığı açan okurunu zengin bir menü ile karşılayan 'Zaman Sandığı', öyle bir soluksuz okuma sunuyor ki, adeta tek nefeste okunuyor. Okuru çok keyifli bir okuma bekliyor böylece. Masal dünyasını seven ve içindeki çocuğu öldürmemiş okurlar için bir şölen yaratıyor. Okuma zamanı boyunca okurunu esir alan romanın da dediği gibi: “Sessizliği dostla paylaşmak güzeldir.” 'Zaman Sandığı', geçen zamana kafayı takmak yerine yaşanacak anlar için hayatı bir an önce avuçlarımızın içine almaya çağıran harika bir hikâye.