1997 yılında çıkarılan sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim, Türkiye'de son dönemlere damgasını vurmuş en önemli eğitim atılımlarından biri. Hedeflerin gerisinde kalınsa da, bu reformla önemli başarılar elde edildi.

1997 yılında çıkarılan sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim, Türkiye'de son dönemlere damgasını vurmuş en önemli eğitim atılımlarından biri. Hedeflerin gerisinde kalınsa da, bu reformla önemli başarılar elde edildi. Bugün siyaseti AKP'de sürdüren birçok kişi, o yıllarda sekiz yıllık eğitimin can düşmanıydı. Yıllarca sağın elinde çarpıklaştırılan eğitim sistemine sesini çıkarmayanlar, o dönemde binlerce insanı örgütleyerek geniş çaplı eylemler düzenlediler. Gazeteciliğe yeni başladığım dönemlere rastlayan eylemlerin en büyüğünde, binlerce insan Kızılay'a kadar gelerek ortalığı ayağa kaldırmıştı. O eylemi ben de izlemiştim. Aslında bir kısmını hastanede izlemiştim desem daha doğru olur; eylemcilerden birinin attığı taş alnımda patlamıştı. Arkadaşlarımın "sekiz yıl gazisi" diye alay ettiklerini anımsıyorum.

Geçen günlerde, bu yasayı çok yakından ilgilendiren bir haber geldi. Ancak bu haber, ortalık pislikten geçilmeyince, basın organlarında az yer bulabildi. Üstelik yanlış olarak… Haberlere göre Danıştay, haftada üç gün olan Kuran kurslarını beş güne çıkaran yönetmeliği Anayasa Mahkemesi'ne taşıyordu.
Oysa bahsedeceğimiz karar, Rahşan Ecevit'in "din elden gidiyor" açıklamasının aslında o kadar da "tutarsız" olmadığını gösteriyor. Bizim alnımızı saymazsanız, sekiz yıllık eğitim, aydınlanma mücadelesi verenlerin alnının akıyla çıktığı bir kazanımdı. Sonra, yine Ecevitlerin döneminde, bizim gibi düşünenlerin taşları boşuna yemediği ortaya çıktı. Sekiz yılın kendisi gazi oldu. Yasa çıktıktan sonra aynı doğrultuda çıkarılan genelgesi Danıştay tarafından iptal edilen hükümet, Diyanet'in kuruluş yasasını değiştirdi. Çocukların, ilköğretimin değil, beşinci sınıfın bitiminin ardından, tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetim ve gözetiminde yazın açılacak Kuran kurslarına gidebilmelerini öngören düzenleme TBMM'den geçirildi. TBMM'deki hiçbir parti bu yasayı Anayasa Mahkemesi'ne götürmedi. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de yasayı onayladı.
Sonradan Ecevitler ile yollarını ayıracak olan Hüsamettin Özkan, o sırada Diyanet'ten sorumlu bakandı. 2000 yılında yayımladığı yönetmelikle Kuran kurslarına gitme süresini haftada üç günden beş güne çıkardı. Geçen günlerde, Danıştay, bu yönetmelik ile ilgili da vayı incelerken, yönetmeliğin dayandığı yasanın, yani az önce belirttiğimiz, ilköğretimin değil,
5. sınıfın bitiminin ardından çocukların Kuran kurslarına gidebilmelerine olanak veren yasanın Anayasa'ya aykırılık iddiasını "ciddi" buldu. Danıştay, bu amaçla Anayasa Mahkemesi'ne başvurma kararı aldı.

Türkiye'de yalnızca Diyanet'in açtığı Kuran kurslarının sayısı 50 binin üzerindedir. Neredeyse okul sayısına yakın. İsteyen velinin çocuğunu Kuran kursuna göndermesine diyecek sözümüz yok. Ancak "temel" oturmadan kat çıkılmamalı. Çocuklar, bu kurslara sekiz yıllık kesintisiz eğitimi bitirmelerinden sonra gidebilmeliler. Beşinci sınıfı bitirmiş bir çocuğun, yazlarını Kuran kursunda geçirmesi, eğitim sisteminin en çarpık unsurlarından biri. Üstelik, bu yaş, çocukların kendi kararlarını verebileceği bir yaş değil. Hiç olmazsa üç yıl sonra çocuklar biraz daha büyümüş olurlar.
AKP hükümetinden bu çarpıklığı gidermesini beklemek elbette saflık olacaktı.
Bu çerçevede Danıştay'ın başvurusu çok önemlidir. Ne kadar yıpranırsa yıpransın, yargı, siyasetçilerin oy uğruna yaptıkları tuhaf işleri önleyebilecek güçtedir. Bakalım, Anayasa Mahkemesi, sekiz yıllık eğitimi yeniden kesintisizliğine kavuşturacak mı?