Bir uyarıyla başlamak istiyorum; önceki yazımda tahmin olarak belirttiğim ”Olağanüstü hal ya da Sıkıyönetim” riski “3 aylık Olağanüstü Hal ilanı olarak” gerçekleşmiş oldu. Görevden almalar, gözaltılar, tutuklamalar artarak devam ediyor. Daha da artacağı anlaşılıyor. AKP’nin Stratejik ortaklığı/aynılığı sona erdikten sonra bile yap(a)madığı ya da geciktirdiği Fethullahçı yapılanma ile yüzleşme, -maalesef- kanlı bir süreç sonrasında olağanüstü koşullarda yapılacak. Keşke uyarılar dikkate alınsaydı bu hesaplaşma, normal koşullarda topluma bu kadar pahalıya mal olmadan yapılsaydı.

Şimdi bu süreçte rol alan hâkimler, savcılar ve yöneticilere bir hatırlatma yapmak istiyorum; 12 Eylül döneminde 5 binden fazla kamu görevlisi Sıkıyönetim Yasası ile işlerinden oldu. 1402’likler olarak anılan bu kişiler daha çok üniversiteden uzaklaştırılan öğretim elemanları olsa da, tiyatro oyuncularından ilkokul öğretmenlerine kadar çok farklı kesimlerden kamu çalışanıydı. Birçoğunun bırakın politik görüşlerini kişisel husumetle yapılan ihbarlar nedeniyle bu muameleye maruz kaldıkları anlaşılıncaya kadar uzun yıllar geçti. İşte1402’liklerden isimleri bilinen bazıları;

Üstün Korugan, Taner Barlas, Yakup Kepenek, Sungur Savran, Sencer Divitçioğlu, Orhan Alkaya, Savaş Dinçel, Rona Aybay, İdris Küçükömer, Bahri Savcı, Baskın Oran, Emre Kongar, Alpaslan Işıklı, Haluk Gerger ve daha niceleri… Gene aynı dönemde cezaevlerinde göz altılarda yapılan işkenceler, emir komuta ile yapılan tutuklamalar büyük hukuksuzluklara yol açtı.

Kuşkusuz cemaatin çalışma ve örgütlenmedeki yöntemleri ve sayıların büyüklüğü “ayıklama” yapmayı zorlaştırıyor. Ama eğer Adli merciler objektif ve hukuki kriterler temelinde bir “filtre” oluşturmaz ise ortaya çok daha tehlikeli tablolar çıkabilir. En önemlisi de bu yapı ile yapılacak mücadelenin meşruiyeti ortadan kalkabilir. Yapılanmanın ve darbe girişiminin iyi anlaşılması için de, hukuk içinde etkin adil bir süreç işlemelidir.


Adli otoritelerin her şey toz duman içinde iken derhal hukuk ve insan haklarına vurgu yapan açıklamalar yapmaları gerekir. Kamuoyuna yansıyan küfür, hakaret, kötü muamele, avukat yardımından yoksun bırakma gibi iddialar soruşturulmalı ve bu uygulamaların önüne geçilmelidir.

Yurttaşlarımız da gözaltındakileri/açığa alınanları yok edilmesi gereken “düşmanlar” olarak değil, hukuk önünde hesap verecek belki de beraat edecek “şüpheliler” olarak görmeye başlamalılardır. “Kulaklarını keselim, kadınları helaldir, idam edelim, cenazelerini kaldırmayalım” yaygaraları derhal terk edilmeli. Unutmayın ki bir kaç ay öncesine kadar Çanakkale’de işgale gelen askerlerin cenazelerini bağrına basmakla övünülüyordu bu toplum. Ayrıca insan hakları ve usulü güvenceler suç şüphesi altındaki kimseler içindir.

Bu uyarıdan sonra tespitlerime devam edeyim; özellikle Cumhurbaşkanı’nın evinin önünde yaptığı açıklamalar, ısrarla idam cezasına vurgu yapıyor olması, bu kanlı kalkışmanın “tanrının bir lütfu” olduğunu söylemesi, tehlikeler barındırıyor. Türkiye’nin aydınlanmacı, laik, çağdaş dünyadan kopmaya karşı, cumhuriyet değerlerine bağlı, sol, sosyalist kesimleri idamın ikincil sonuçlarının da farkındadır. Bu tartışmalar çok yapıldı. Bunu görmek yerine yeni bir kutuplaşma unsurunu devreye sokması ülkeyi daha da gerecektir.

Muhalefet, ihtiyaç duyulacak yasalarla ilgili -uzlaşmak kaydıyla- destek vaat etmişken OHAL ilanı, eli değmişken tüm muhalefeti temizleme niyetine işaret ediyor gibi. Umarım yanılırım.

İktidarın bu krizi sertleşerek ve önceki idare tarzıyla aşmayı deneyeceği yönünde çok işaret var. İşte Olağanüstü Hal kararını, muhtemelen ülkeyi bu hale getirirken de dinlediği dar grubuyla aldı. Cumhurbaşkanı ile AKP elitleri arasında bir ayrışma zor görünüyor. Ancak bu kadar kırılgan hale gelmiş bir iktidarın yeni ittifaklar kurmadan devamı da mümkün değildir.

Cemaati tasfiyesi AKP için aynı zaman da güç kaybı anlamına da gelmektedir. Ordu için tersi söylenebilir. Ama Ordunun rolü ve belirleyiciliği, darbe gözaltıları ve önümüzdeki Yüksek Askeri Şura sonrası şekillenecektir.
Sokağa çıkmaya devam eden kitlenin önemli bir kısmı ortalama AKP’liyi de ürkütecek işler yapıyor. Cihat çağrıları, yerli yersiz tekbirler, laiklere yönelik tehditler kırılganlığımızın göstergesi. AKP elitlerinin bu durumdan ders çıkarmalarını umalım.

Özgürlük, barış, demokrasi ve adalet ekseninde bir araya gelmenin tam zamanıdır.