15 Temmuz Darbe Girişimi başarıya ulaşmış olsaydı sol açısından değişen birşey olmayacaktı. Askeri yetki kullanan OHAL valisi ile sıkıyönetim komutanı arasında küçük ayrıntılar dışında pek bir fark olmadığını benim kuşağım bilir. Demokratik kazanımları askıya alan her yöntem doğal olarak demokrasi talebini boğmayı amaçlar. Bu bakımdan demokratik hakları, sorunlu da olsa mevcut hukuki dayanakları askıya alan OHAL uygulamasının gerekçesi demokrasinin yarasını sarmak olamaz. “Paralel Devlet Yapılanması” olarak isimlendirilen devlet içindeki Cemaat örgütlenmesi hiç olamaz; çünkü demokratik olmayan yapı, demokratik olmayan yöntemlerden etkilenmez. Bundan dolayı demokrasiyi, evrensel huhuku askıya alan her uygulama ancak demokratik ortamlarda gelişen solu, sosyal demokratları, sendikaları, egemen ideolojinin her daim tehdit olarak gördüğü etnik veya inanç farklılıklarını hedef alır.

Nitekim ilk operasyonun, istifaya zorlanan ve görevden alınan çalışanları bireysel olarak demokrat olmasalar bile işlevsel olarak demokratik öze sahip eğitim kurumlarından başlaması; PDY destekçisi diye görevden alınan kamu çalışanlarının büyük oranda KESK üyesi olması tespitimizin gerçeğe dayanan tez olduğunu göstermektedir.

Bu örtük darbenin sola, iktidar çeperine sığınmayan her bireye ve toplumsal yapıya yönelecek olması paranoya değil; lider, rengine bakmadan Gezi kitlesini hedef göstermiştir. FETO örgütü tarafından öldürülmekten kıl payı kurtulduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, henüz maruz kaldığı tehlikenin şokunu atlatmadan, Gezi Parkı’na Topçu Kışlası ve cami yapılmasına direnen sol güçleri kastederek “İsteseler de istemeseler de Taksim’e kışla yapılacak” açıklaması darbe içinden çıkan darbenin kime yöneleceğinin işaretiydi. Erdoğan’ın bu konuşması, darbecilere karşı toplumsal mutabakata ihtiyaç duymadığının beyanı olduğu gibi kalkışma sonrası sürecin hangi rotada ilerleyeceğini belirtmesi açısından önemlidir.

Mevcut yönetimi hukuk içinde davranmaya davet edenler, hatta bu konuda iyimser beklenti içinde olanlar, umarız olayın ısısı kaybolduğunda hayal kırıklığına uğramış olmazlar. Fakat caminin devrim karargahı, cemaatinin muhafızı olduğu İran’da, Humeyni’nin, cumhurbaşkanı seçilmesinin önünü açtığı liberal partneri Beni Sadr’ı bir yıl sonra ülkeyi terk etmek zorunda bırakması gibi oldukça yakın örnek önümüzdeyken iyimser olamayız.
Her darbenin baş hedefinin sol olduğunu yalnız Türkiye değil, dünya darbeler tarihinden biliyoruz. Bu tarihsel gerçeği, yıllar once, bugün iki darbeci arasında bölüşülmüş kişilere de izah etmiştim: Savcısı RTE olan Ergenekon operasyonlarının hukuki dayanaktan yoksun tutuklamalarına kuşkuyla yaklaşan solcuların askeri vesayetin devamından yana olmakla suçlandığı günlerdi: Tamamen raslantı sonucu aralarına düştüğüm, bugün birinin diğerini ihbar ettiği (biri Erdoğan’a metin yazarlığı yapıyor) birkaç liberalin solun halktan koptukça iktidarla mücadelesinde daha kestirme yollara tevessül ettiği ve bu nedenle askeri müdahaleye çanak tuttuğu iftirasına muhattap oldum (Eminim bu liberal/dinci iftira her solcu gibi size de yönelmiş ve gerekli yanıtı vermişsinizdir).

O gün, bu birkaç haddini bilmeze aynen şöyle demiştim: Bu gece askeri bir darbe olsa yarın polis veya asker kapınızı çalar ve size, görüştüğüm son kişiler olarak benim yerimi sorar. İktidarı yönlendiren kişiler olarak belki sizi masanızdan uzaklaştırır, cezalandırmaya da kalkışabilirler fakat bunu, kesinlikle sol muhalefeti bastırmaktaki basiretsizliğinizden dolayı yapar ve yerinize muadiliniz birini koyar. Emin olun böyle yapar; çünkü (burada keseyim, gerisi OHAL’lik suç olabilir)...