Olup bitenleri anlamaya çalışırken bazen tahlil mi yapıyoruz, bilmece mi çözüyoruz karıştırmıyor değilim. Aslında...

Olup bitenleri anlamaya çalışırken bazen tahlil mi yapıyoruz, bilmece mi çözüyoruz karıştırmıyor değilim. Aslında, amiyane deyişle, kimin eli kimin cebinde tam olarak bir çözebilsek, önümüzü daha net görmemiz mümkün… Son olup bitenler: Fethullah Gülen’in cüretkâr açıklamaları… Ergenekon’un 12. Dalgası… Başbuğ’un Kürt açılımları… DTP’yi kapatma operasyonları... Açıklanan işsizlik oranları…
Her Ergenekon dalgasında dejavu yaşıyoruz… Ergenekon nedir? fiimdiki haliyle her şeydir.  Yani hiçbir şey! Bir sınırı yok mu bu işin? NATO’nun kontrgerillası, Susurluk’un çetesi, işte en son iddia edilen darbe girişimleri… Cinayetler, komplolar… Çok mu zor, muhalefetin (AKP karşıtı herkesin!) üstünü çizmeden bunların altını, iddiaların hukuki çerçevesini çizmek? Gerçekten de Ergenekon nedir? fiimdiki haliyle, besbelli oldu ki “darbe geliyor darbe” teranesiyle çıkarılan bir arbededir! İktidar odakları arasındaki bir arbede…
Geçen yıl temmuz ayında “İki çarpı iki eşittir Ergenekon mu?” diye sormuş ve şunları yazmıştım: “İki tarafı varmış gibi görünen denklemde aslında iki taraf da kendi içlerinde ikiye bölünmüştür ve aslında dört fail vardır: Bir yanda AKP ve (hem onun içinde hem ondan bağımsız) cemaat kuvveti; diğer yanda laiklik cephesinde ulusalcılar ve NATO’cular.  Birbirine karşıtmış gibi mevzilenen bu iki tarafta yer alan dört fail arasında, el altından çapraz ittifaklar, mutabakatlar gırla gidiyor. Gel de işin içinden çık... Demek ki en iyisi bu işin içine hiç girmemek, tezgâhın dışında kalmak…”
fiimdi bu denklem daha da netleşiyor.  Cemaat, hükümet ile arasına epey mesafe koydu. Üstelik askeriyeye doğrudan kafa tutan beyanlarda bulunmaktan da çekinmiyorlar. Fethullah Gülen “Gata-kulli” dedi, yetmedi; Herkül sitesinde 28 şubat sürecini ilk kez “şiddetle” eleştirdi… Buna mukabil Genelkurmay da artık hükümetten çok cemaati eleştiriyor. Hükümet cenahıyla askeri cenah sorunlarını geçici bir mutabakatla zaten çözmüşlerdi. (İkili iktidar, zoraki hâkim ittifakın tarihsel bir konsepti olarak belli konjonktürlerde işte böyle geçici mutabakat halini de alabiliyordu.) Bu mutabakatı sağlayan daha dün Bush yönetimiydi, şimdi Obama yönetimi de bu teşviki sürdürüyor. Yani sahnedeki bütün failler Amerikan destekli ve bu çok önemli… Önemine binaen de, haliyle bir rekabet ortamı doğuyor…
Mesela Kürt meselesi bir mihenk taşı… Cemaatin çözümü, ABD arzusu doğrultusunda bu işi Barzani inisiyatifiyle ele almaktı ve DTP’nin devreden çıkarılması şarttı. Hükümet ve askeriye ise DTP’den katiyen hazzetmese de, Barzanili çözüm karşısında (kendilerine ait farklı gerekçelerle) oldukça isteksizdi. Tam Genelkurmay Başkanı’nın (beğenin ya da beğenmeyin) bir açılıma soyunduğu aynı gün, DTP operasyonu başladı.
DTP yöneticileri de, kendi üzerine gelenlerin aslında “cemaat kuvvetleri” olduğunu söylüyorlar! Sebebi belli… Dediğim gibi ABD’nin cemaat eliyle çözüm seçeneğinde DTP’ye yer yoktu, ama son seçimler bu işi zora soktu. DTP’yi Anayasa Mahkemesi kapatmadan önce cemaat/polis mi kapatıyor? (AKP de bu arada elbette seçim yenilgisinin rövanşını alıyor.)
Ve işte son olarak Ergenekon’da 12. Dalga…   Tıpkı Çetin Altan’ın ünlü romanının adı gibi: “Büyük Gözaltı”. Ama oğullarının kimi arkadaşları, mesela Cengiz Çandar buna, Ergenekon’u madara etmek isteyen bir “üçüncü elin” marifeti demez mi! “İyi saatte olsunlar” işin içine karışmışmış. (Bizim siyaset jargonunda bununla askeriyenin kast edildiği bilinir! fiimdi de cemaatin kod adı böyle mi oldu, bilemem.) Fehmi Koru da şaşkınmış, “Yahu bu operasyonu hakikaten aynı savcılar mı yürütüyor?” diye manalı manalı soruyormuş. Yani malum savcıların günahı yokmuş. Sahi bu da bir seçenek! Sakın bu 12. Dalgayı, davayı seyrinden çıkarmak için bizzat Ergenekoncular yaratmış olmasın?!
Velhasıl bu cenah şallak mallak…  İlla ki bu iki taraftan birini tutmalısınız diyenlerin bir kısmının, taraf olup tuttukları “şeyden” dolayı artık elleri yanmaya başladı galiba… Ama hâlâ akıl hocalıklarından, her şeyi biz biliriz, en bir hakiki öz demokrat yine biziz sallamalarından vazgeçmiş değiller… Türkan Saylan faciasında bir iki kem küm ettikten sonra da, “postallı hocalar” manşeti de kurnazlığın nişanesi olarak duruyor işte… Üstelik Çetin Altan’ın küçük oğlu “kurnazlık yapmayın” derken cin gibi kurnazlık yapıyor… (Nihayetinde bu operasyonlar tümüyle darbecilere karşıymış!)  Peki ama buradaki asıl kurnazlık nedir? “Darbeci enseliyorum” diye tam da darbecilerin yaptıklarını yapanlara tilkice destek vermek değil midir? Arbedede bir yumruk da ben atayım kurnazlığı…
Arbede, korkmayın, iç savaş filan değildir… Kavga, gürültü patırtıdır… Yani kimin kime vurduğu, niye vurduğu pek belli olmaz. Hele bunların kavgasında yumruk hiç sayılmaz. Asıl arbede, açıklanan işsizlik rakamlarında, sayılması gereken yumruk da burada… Yumruğu vurdun mu yıldız çaksın, geriye sayım başlasın artık…-