Darbe bizim için 12 Eylül sabahı Filiz ile Xıdır’ın içeri düşüşüydü. Filiz galiba on sekizinde yoktu, Xıdır abi olduğu için alındı. Kardeşin suçu çünkü, diğer kardeşten soruluyordu. İl Jandarma Komutanlığı binasından haftada bir kanlı atletler eve gelirdi, Xacere atletlere bakar bakar ağlardı, Usen amca hep metin olmaya çalışır, gözkapağındaki kocaman damla yaşı hiç düşürmezdi yere. O kıpkırmızı atletler hiç aksamadan çıkar gelir, sessiz evin içinde hepimizi yakalardı, böylece dışarıdakilere de gizli işkence yapılırdı. Ben vücudumuzu saran yumuşacık atletin işkence aleti olduğunu 12 Eylül’de öğrendim. 12 Eylül çünkü, dizginsiz şiddetti.

Darbe, insanların işten atılmaları, doksan gün boyunca askeriyede, sonra yıllarca hapishanede kalmalarıydı, seksen kilo bir bedenin kırk-kırk beşe düşüşü, her aileden birinin hücreye kapatılması, her evin önünde veya arkasında bir yerde küçük dumansız ateşler yakılmasıydı. İlk kurbanlar kitaplar, sonra insanlardı.

12 Eylül geçti, sivil yönetim geldi derken birdenbire OHAL ilan edildi, tüm yetki bölge valisi denen bir adama verildi, bizim oralar Diyarbakır’da oturan bir şahsa tapulandı, nerde bir olay olsa bu vali açıklama yapar, olayları ters yüz ederdi. Bu validen doğru bir açıklama geldiğini hayatımda görmedim, duymadım. Valilerin hepsi zulüm ve terörle anılırdı, Erkan’dan Kozakçıoğlu’na bir baskı ve şiddet abidesiydiler, birincisinin Kızıldere’de Mahir’i kuşatmak gibi bir mazisi olduğu ortaya saçıldı sonra.

OHAL işkencenin hukuki kılıfıydı, sorgu süresi doksan güne çıkmıştı, köye ekmek götüremezdiniz, otuz beşlik bir rakı alayım, evimin bahçesinde kederimi dağıtayım deseniz olmazdı, OHAL valisi yediğinize içtiğinize ambargo koymuştu çünkü, sonra doksanlar geldi, köyler yakıldı, boşaltıldı, on binlerce insan göç etti, yasak bölge tekrar tekrar oldu.

Darbenin yarattığı insan tipi İslamcı ve yobazdı, en baş yobaz Evren, Kuran’dan ayetler okuduğu miting meydanlarında deli saçması laflar atıp tutmakla kalmaz her tarafa imam hatip açmaya çabalardı. Dağa, taşa, kuşa, suya dualar eden, Tanrının ışığının dilsiz taşta ve hatta kurdun gözünde olduğunu düşünen bizimkilerin ne çileler çektiğini anlatamam, tam beş bin genç zorla imam hatiplere götürüldü, 3-5 ay sonra çoğu kaçtı geri geldi, az sayıda çocuk kaldı oralarda, bazılarının annesinin elini bile sıkmadığını, örtünmelerini istediğini bilirim. Neyse ki bizim çocukları İslamcılaştırmayı hiç başaramadılar.

Darbe, ağaca ve ziyarete kurban kesilen yerde, zorla açılan taştan camilerdi. Adı başyobazı andıran Kenan Güven herkesin camiye gitmesi için kampanyalar düzenliyordu, camiye cumaya gelen işyerine döndüğü zaman, bir hastanedeki, şantiyedeki, okuldaki orta boyda ihaleyi kaptığı haberini gecikmeden alıyordu. Köy camileri pek murad edileni veremedi ama, ıssızlıktan bir süre sonra köylünün başka ihtiyaçlarına derman oldular.

Darbe, solda yer alan Türkiye halkının dallarını kesti. Bir ağaca çıkarıp resmi adam öldürmeler, yargısız idamlar, faili meçhul cinayetler, sürgün ve yurttaşlıktan atmalarla sol budandı. Ülke bir Türk-İslam rejimine taşındı. Darbenin, yaklaşık çeyrek asır sonra ülkemizi veya Ortadoğu’yu da değil dünyayı tahrip eden bir güç olan Tayyip Erdoğan’ı yaratmış olma dışında bir sonucu olmadı ki, dünya şimdi bu zatla cebelleşiyor.

Darbe ürünü Erdoğan, hiç bir şekilde demokrasiyi tanımıyor, Halifelik adını verdiği bir devlet düzeniyle kafasını fena halde bozmuş halde, batılı demokrasinin ürünü kurumları önce kullandı, şimdi hepsini yok ediyor. O, cidden seçilmiş olduğuna inanıyor, müritleri ona yıllardır bu gazı veriyor, güçlendikçe etrafının daraldığını, kendisini hep birilerinin öldüreceğini düşünüyor. Seçilmiş olmanın işte böyle yan sonuçları da var, ne edersin. Şu geçen cumadan sonra, yıllarca kapıldığı kuruntudan öteye varmış bir Erdoğan izleyeceğiz.

15 Temmuz Darbe Girişimi, Türk siyasi tarihine çoktan geçti, gözaltındaki askerlere işkence edenler, ağzı salyalı sokaklara salınanlar, Alevi mahallelerine saldıranlar, teslim olmuş emir kulu askerin boğazını kesenler, gazeteciyi boğaz köprüsünden atmaya kalkışanlar, altmış bin memurun işine son verenler, OHAL’ı geri getirenler tarihe yazıldı. Öldürülmüş askerlere dini hizmet vermeyiz diyen Din-Ayet işleri, darbecilere hainler mezarlığı açalım diyen Top-Başlar da tarihteki müstesna yerini aldı. Hiçbir darbede böyle vandallık, barbarlık, yasal zorbalık, keyfilik, akıl ve izan düşmanlığı görülmedi.

Orduyu, yargıyı, sermayeyi, bağımsız kurumları, okulları, kendi başbakanını bile darbeleye darbeleye tek adam rejimini kuran Erdoğan, eski ve dinci bir darbenin çok sıradan bir ürünüydü, en sonunda, 15 Temmuz gecesi, darbelerin ustası oluverdi.