Bir ülke ekonomisinin içinde bulunduğu zorlukların göstergelerinden birisi de o ülkede faaliyet gösterenlerin kredi olanaklarına erişmekteki güçlükleri ve bulabildikleri krediler için ödemek zorunda kaldıkları yüksek faiz oranlarıdır. Çünkü faiz kredi kullanan açısından önemli bir maliyet kalemidir. Yüksek faiz ile kredi kullanmak zorunda olanlar, bulabildikleri kaynakları kullanacakları alanlardan bu yüksek maliyeti de karşılayabilecek bir getiri olanağına ulaşmak isterler.

Sorumluluk sahibi kredi kullananlar eğer faiz maliyetlerini yüksek bulurlar ise kredi kullanmaktan imtina ederler. Çünkü yüksek maliyete katlanamayacaklarını düşünürler.

Fakat öyle zamanlar olabilir ki kredi kullanmak isteyenler çok zor durumdadırlar ve içinde bulundukları güçlükler nedeniyle faiz maliyetlerini de pek umursamazlar. Çünkü onlar zaten çukura düşmüş durumdadırlar. Her türlü finansman imkânına sarılmak zorunda hissederler.

Bunun örneklerini yaşadığınız kentin sokaklarında kaldırımlara yapıştırılmış “tefeci” ilanlarında görebilirsiniz. Bu tür ilanları ben Ankara’da çok sık görüyorum. Bu ilanlarda “kimse size kredi vermiyorsa gelin biz her koşulda kredi veriyoruz” benzeri ifadeler bulunmaktadır. Çünkü bu şekilde kredi kullandıranlar biliyorlar ki borçlanmak isteyenler çok zor durumdadır ve kredi koşullarında bir tercih yapma imkânına sahip değillerdir. Zor duruma düşmüş olandan menfaat sağlamaya çalışırlar.

Çarşamba günü Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklama “müjdeli bir haber” olarak kamuoyu ile paylaşıldı ve Türkiye’nin yurtdışından iki milyar dolarlık beş yıl vadeli kredi kullandığı duyuruldu. Bu açıklamanın devamında, yurtdışında ihraç edilen tahvillere gelen talebe atıfta bulunarak, Bakan Berat Albayrak twitter hesabından “…piyasaların ve yatırımcıların ülkemizin sağlam ekonomik ve finansal yapısına güveninin göstergesi olmuştur” yorumunu yapmıştı.

Peki, gerçek böyle midir? Bu sorunun yanıtı Hazine’nin ihraç etmiş olduğu tahvillere ödemek zorunda kaldığı faiz maliyetinde saklıdır.

Satılan Hazine kâğıtlarının kupon faiz oranı %7,25, faiz maliyeti %7,50 olarak açıklanmıştır. Bu tahvillerin ihraç maiyetini (satışa aracılık eden yabancı finansal kuruluşlara ödenen komisyon ve benzeri maliyetler) de dikkate aldığımızda dolar cinsinden yaklaşık %8’lik bir net faiz maliyetine katlanmak zorunda kaldıklarını görüyoruz. Bu net maliyet ABD devlet tahvilleri maliyetinin yaklaşık %5 (500 baz puan) üzerindedir. Demek ki borçlanmak zorunda kaldığımız bu miktar için ödenen faiz oranı çok yüksektir. Bu oranı Hazine’nin 17 Ocak 2018 tarihinde sattığı iki milyar dolarlık tahvilin %5,20’lik maliyeti ile karşılaştırdığımız da bile yaşadığımız ekonomik krizin ağır bir faturaya yol açtığını görebiliyoruz. Yılbaşından bugüne devletin yurtdışına ihraç ettiği tahvillerin maliyeti yaklaşık %50 artmıştır. En son kullanılan iki milyar dolarlık kredi için beş yıl içinde yaklaşık sekiz yüz milyon dolar faiz ödemek zorunda kalacağız. Yılın başında ihraç edilen aynı tutarda tahvil için aynı sürede ödenecek faiz ise yaklaşık beş yüz milyon dolardı. Demek ki içinde bulunduğumuz ekonomik durumunun aynı miktarda kredi için yol açtığı ek maliyet yaklaşık üç yüz milyon dolardır.

Devletin dolar cinsinden yaklaşık %8 maliyetle yurtdışından borçlanabildiği bir dönemde 112 milyar dolarlık kısa vadeli borcunu yenilemek zorunda olan özel sektörün hangi orandan finansman kaynaklarına ulaşabileceğini de siz hesap edin.