Datça’nın Can’ı

Datça Mezarlığı giderek bir müze, kutsal ziyaret merkezi, dinlerin barışık yaşadığı dönemlerin öbür dünyaya açılan kapısı görünümüne sahip oluyor. Can Yücel’in komşusu mezarların birinde Peter Sprotte, hemen altındaki mezar taşında “Geldim, gördüm, yerli olarak gittim. Jeff Evans” yazıyor.

Pek çoğumuz Ağustos 1999’dan itibaren Can Yücel sayesinde Datça Mezarlığı’nın yerini öğrendik.

Can Baba “Beni Datça’ya gömün” demişti ya…

O’nun son dileğinden itibaren biz arkada kalanları Can Yücel’i mezarı başında ziyaret etmeden Datça’ya gittik diyemez olduk.
Can Yücel bu tarz bir ziyaretçi topluluğunu hoş karşılar mıydı?

Bir başka anlatımla Can Yücel mezarına “türbe” mertebesine muadil bir ilgiyi kabul eder miydi?

Can Baba’yı yakından tanıyanların ortak yargısı “kesinlikle etmez” başlığı altında toplanıyor. Eşi Güler Yücel ile çocukları (Su Yücel, Güzel Yücel, Hasan Yücel) da böyle düşündüğünden olsa gerek her yıl 12 Ağustos günü mezar başında bulunmuyorlar.
Ama bütün yakın dostları öyle düşünmüyorlar.

Mesela Metin Celal “türbe” meselesine farklı baktığını söyledi bu yıl mezar başı konuşmasında… Ayrıca Datça’ya gelmeden önce de Cumhuriyet’teki köşesinde yazmıştı da:

“12-14 Ağustos tarihleri arasında Datça’da Can Yücel anılacak. “Can Yücel’e Bin Selam” adıyla düzenlenen etkinlikte şiir dinletileri, söyleşiler, belgesel gösterimi ve konser var. Etkinliği Nevzat Metin’in yönettiği Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi UKKSA gerçekleştiriyor.

Etkinlikler 12 Ağustos’ta Can Yücel’in mezarı ziyaret edilerek başlayacakmış. Nevzat Metin bu bilgiyi verince aklıma Datça Belediyesi’nin sosyal medya uzmanlarının “Can Yücel’in türbesi nerede?” sorusuna Twitter’da “Eski Datça sokaklarında ‘Can Yücel’in türbesi nerde?’ diye soran misafirlerimiz, hiç olmazsa Google’dan ‘Can Yücel kimdir’ diye bakınız” cevabı geldi.

Bu cevabı duyunca da geçen yıllarda Can Yücel’in mezarına yapılan saldırı geliyor aklıma. Saldıracaklarına türbe diye Can Yücel’in mezarını ziyaret etsinler, diyorum. Ne de olsa mübarek bir adamdı. Büyük bir şairdi.”

Hem mezar başında, hem de aynı akşam UKKSA’da yapılan anma toplantılarının olağanüstü başarılı sunucusu sanatçı Gülsen Tuncer, kavurucu sıcak altındaki mezar başı anmasını bitirirken tam da Can Yücel ağzı ile şöyle dedi:

-Şimdi Can Baba başını kaldırıp bizi görse, ne işiniz var bu sıcakta burada, aklınızı mı kaçırdınız siz, gidip denize girin, kafa çekin falan derdi!

Gülsen Tuncer yıllardan beri onu hep “genç şair” olarak takdim etmekten vazgeçmeyeceğini söyleyerek Nevzat Çelik’i çağırdı akşam anmasında sahneye…

Nevzat Çelik, hayatında ilk kez Can Yücel’in cenazesi için onun tabutunu omuzlayarak gelmişti Datça’ya 1999 Ağustosu’nda… O eşsiz yolculuğunu da bir şiirle ölümsüzleştirmişti:

“Can baba’yla yaptığımız son denizaşırı yolculukta/ datça bodrum’a kıçını dönmüştü

Kara gözlüklerimiz dahil gözlerimizin feri sönmüştü/ yürek çeperimiz sağlam/ cephanemiz azdı

O feribotun alt katında yatıyordu tek başına/ yüzümüzü dalgaların tuzuna tutuyorduk biz yukarıda çok başımıza

adam devrimi göremedi biz datça’yı

acımız büyüktü içkiye meyilliydik/iki yudumda bitiverdi elimizdekiler

kadehle ağzımızın arasına poyraz giriyor sandık

kim çalıyor lan bu rakıları bağırdık, bir ara gelip aşka/ kim çalabilir ki a dostlar

hayatı başından kuyruğuna yüzen can baba’dan başka”

Bu şiiri her dinlediğinizde sanki Can Yücel’in Datça’ya getiren teknenin içinde hissediyor insan kendisini.

Can Yücel “beni Datça’ya gömün” dedi ama kendisini onun manevi oğlu hisseden UKKSA Başkanı Nevzat Metin tam tersini yapıyor her yıl. Can Yücel’i yaşatıyor!

O kadar ki, konuklardan biri “Can Baba’ya Bin Selam” adlı etkinliğe Datça’ya gideceğini söylediğinde ortaokul öğrencisi yeğeni soruyor:

-Can Yücel’i de görecek misin?
-Hayır o öldü!
-Ama yeni kitapları çıkıyor!
Çocuk aklı ile çocuk kalbi doğru orantılı işte…
Can Yücel Datça’ya yatıyor ama bütün ülkede yaşıyor!