Hizbullah tarafından katledilen insanların cesetleri “mezar evler” diye nitelendirilen evlerden çıkarıldı.

“Davanın partisinden partinin davasına”

AYDIN TONKA

Başlığı mealen kullandım, Hür Dava Partisi (HüdaPar) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu seçim çalışmaları esnasında aynen şu ifadeleri kullandı: “Biz Hür Dava Partisini kurarak yola çıktığımızda bir şeyler söyledik. Biz dedik ki; bizimkisi parti davası değil. Bizim bir davamız var.” Peki, hangi davanın partisine dönüşmüştü bu hareket; Yapıcıoğlu o konuşmada bu sorunun da cevabını veriyor. Birlikte okuyalım: Bizim bir davamız var. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin davası, Şeyh Said efendi hazretlerinin davası, Salih Beg’in davası, Şeyh Abdulkadir Geylani’nin davası.

Dava sahipleri olarak gördükleri isimlerin siyasal, dinsel görüşlerine ayrıca değinmeyeceğiz. Belki bu noktada sadece Saidi Nursi’den bir pasaj aktarabiliriz. Bakın Saidi Nursi yaşamının son deminde hayata dair tek muradını nasıl açıklamış: “Bir tek gayem vardır... Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.” (Şualar, Sayfa No:617, 618)

Gelin şimdi genel başkanlarının bıraktığı yerden, partinin biraz daha yakın geleceğinden devam edelim ve Hüda Par tarihini kısaca bir aralamaya çalışalım.

Öncelikle şunu ifade edelim ki; 50 kişinin yaşamını yitirdiği 6-8 Ekim olayları ile yeniden çok canlı bir biçimde gündeme gelen, seçim sonrasında yaşanan ölümlü çatışmalarla da adını bir kez daha duyuran Hüda Par’ın geçmişe dönük olarak izini sürdüğümüzde önemli ayrıntılarla karşılaşıyoruz. Parti kurulmadan önce özelikle Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde düzenlediği “Mevlid Kutlamaları” ve “Kuran’a Saygı” mitingleri ile dikkatleri üzerine çeken “Mustazaf Der”, anılan partinin teşkilat ve kadro ayağını oluşturmuştur diyebiliriz. Zira adı geçen derneğin başkanı aynı zamanda Hüda Par’ın da kurucu genel başkanıdır. Yine “kapatılana” kadar bu derneğin İstanbul şube başkanlığını yapan ve aynı zamanda son seçimlerde parti adına Bingöl bağımsız milletvekili olarak seçimlere katılan Sait Şahin Hüda Par’ın sözcüsü ve kurucu üyesidir.

Bir önceki ifademizde dikkatinizi çekmiştir; Mustazaf Derneğinin kapatıldığını söyledik. Biraz açmakta fayda var bu kapatılma hadisesini. Dernek 2004 yılında kuruluyor ve kısa sürede özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ciddi bir kitleye ulaşıyor. 2010 yılına gelindiğinde ise Diyarbakır 2.Asliye Mahkemesi, derneğin feshedilmesine karar veriyor. Bu arada bir parantez açalım ve derneğin kapatılmasına giden sürecin 2007 yılında Adana’da açılan bir dava ile başladığını ve Adana Cumhuriyet Savcılığının İddianamesinde “Mustazaf-Der ile Hizbullah Terör örgütü arasında bir bağlantı olduğu ve adı geçen örgütün yayın organı olduğu belirtilen İnzar Dergisi’nin dağıtımını da bu derneğin organize ettiği” görüşlerine yer verildiğini belirtelim.

Adana Cumhuriyet Savcılığının görüşleri, derneğin kapatılması kararını veren Diyarbakır 2.Asliye Mahkemesi tarafından da paylaşılmıştır. Sözü geçen mahkemenin kapatma kararında özet olarak Derneğin “Şerri esaslara dayalı teokratik bir devlet kurmayı amaçladığı ve yasadışı Hizbullah terör örgütünün amacı doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu” belirtiliyor.

İfade ettiğimiz üzere Mahkeme, anılan derneğin kapatılma gerekçelerinden biri olarak, bu derneğin “Hizbullah Terör Örgütünün” amaçları doğrultusunda faaliyet yürüttüğü savını esas alıyor. Peki, Hizbullah’ın geçmişi nedir, nasıl bir siyasal programa sahiptir? Bu soruların yanıtlarına geçmeden önce Mustazaf-Der’in başkanlığını yürütmüş olan İshak Sağlam’ın Hizbullah davasından 6 yıl 3 aya mahkûm olduğunu ve ayrıca derneğin kurucuları arasında Hizbullah davasından yargılanan çok sayıda isim olduğunu belirtelim.

Hizbullah, kelime anlamı itibariyle “Allah’ın yolu, taraftarları, Allah’ın safında yer alanlar, Allah’ın partisi” gibi anlamlar taşımaktadır. Adı, “Allah’ın Partisi, Askeri” olunca, örgütün amacı da tahmin edileceği üzere “Türkiye’de şeriata dayalı bir İslam Devleti kurmak” olarak karşımıza çıkıyor. Bu doğrultuda Hizbullah’ın ilk tohumlarının, daha sonra soyadını Velioğlu olarak değiştirecek olan Hüseyin Durmaz ve bir grup arkadaşı tarafından Batman’da atıldığını söyleyebiliriz. Darbenin hemen arifesinde atılan bu tohumlar darbe sonrasında filiz vermeye başlar ve 1987 yılına gelindiğinde örgüt çalışmaları aleni bir boyut kazanır. 1988-1990 arasında Cihad’ın yani şiddetin altyapısı hazırlanır ve 1991 yılının sonları itibariyle de, Örgütün “Kürdistan Kâfirler Partisi” olarak nitelendirdiği PKK ile çatışmaları başlar.

Oldukça kanlı geçen 1991-95 yılları içerisinde 500’ü Hizbullah üyesi olmak üzere 700 kişinin bu çatışmalarda hayatını kaybeder. Örgüt tarihi açısından diğer üç önemli hadise ise İslamcı kadın yazar Gonca Kuriş ile Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve Zehra vakfı kurucusu İzzettin Yıldırım ve arkadaşlarının, örgüt tarafından katledilmesi olmuştur. Özellikle İzzettin Yıldırım ve arkadaşlarının öldürülmesi, bölgede örgütün meşruiyetini sorgulatır hale gelmiş, Okkan cinayeti sonrasında ise devlet örgüte büyük operasyonlar düzenleyerek ağır bir darbe indirmiştir.

Bu darbe şüphesiz 2000 yılında Beykoz’da Örgütün ana karargâhına düzenlenen operasyon sonrasında, Örgüt Lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesi ile başlar, bununla birlikte kamuoyu operasyon sonrasında örgütün “vahşi” yüzüyle de karşılaşır. Öyle ki bu operasyonların devamında Hizbullah tarafından katledilen insanların cesetleri “mezar evler” diye nitelendirilen evlerden çıkarılır. “Mezar evlerde” ele geçirilen cesetler ise korkunç bir gerçeği ortaya koyar. Kan donduran bu gerçek şudur: Ölmeden önce insanlara işkence edilmiş; kiminin başına beton çivisi çakılarak, kiminin el ve kolları kırılıp kesilerek; kimi telle boğularak kimi ise boğazı kesilerek bu barbarlığın kurbanı olmuştur. Üstelik tüm işkenceler kameraya alınmış ve yapılan operasyonlar sonrasında bu görüntülere de ulaşılmıştır.
Nerden nereye geldik.

Hüda Par’ın yakın tarihine bakmak için çıktığımız yolda bir anda kendimizi “mezar evlerde” işkence görüntülerinin kayda alındığı zifiri karanlık dehlizlerde, domuz bağı ile düğümlenen kor yüreklerde bulduk.

Ne diyelim, kadroları ve bünyesinde barındırdığı önemli isimleri ile bu geleneğin bir devamı olarak karşımıza çıkan ve Parti başkanın açıklamasıyla da “tabanları” bu gelenekle kesişen ve “bazı olaylara bakışı” itibariyle Hizbullah’la benzeşen Hüda Par, 44 ilde ve 272 ilçede çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.