Bir zamanlar liberal ve muhafazakâr kesimlerde çok meşhur olan bir yalan kol gezmekteydi. Adı da “AKP’nin bir hikâyesi var” idi. “Hikâye” betimlemesinden herkesin anladığı farklı olsa da, kastedilen AKP’nin toplumun geniş kesimlerine seslenen, yepyeni vaatleri ve dostları olan ve bu haliyle diğer siyasi aktörlerden ayrılan bir parti olduğu iddiasıydı. Sermaye “hikâye”nin yelkenini şişiriyor, liberaller ise rotasını çizdiklerini sanıyorlardı. Adına ister körlük deyin ister naiflik, bu “hikâye” argümanı AKP’nin temelde bir “dava” partisi olduğu gerçeğini örtüyordu. Zamanla o “hikâye”, demokrasinin asgari gereklerine tahammül edemeyen bir ideolojik saldırının süsü püsü olmaktan dahi uzaklaşıverdi. Zaten bugünlerde kimse “hikâye”den söz etmiyor; alenen “dava” ile yatıp onunla kalkıyor, dost değil “düşman” üretiyorlar.

“Dava” ve statüko iç içe

Başkanlık paketi aslen tek bir kişide cisimleştirilen “dava”nın son vuruşu. O nedenle demokrasi adına, özgürlükler adına, beraber bir gelecek adına hiçbir vaadi yok. Yıllarca attığı her adımı halkın “mağduriyetlerini bitirme” söylemiyle meşrulaştıran iktidarın bizzat kendisi toplu mağdurlar üreten bir fabrikaya dönüştüğü için elinde tek kalan İslamcı dozu ağır basan bir hamaset. Devletleşen, devleti ve toplumu İslamcı referanslara göre dizayn ederken kendini garantiye almak isteyen statükocu bir siyasi hat… MİT’in tepesi, TSK’nin üst komuta kademesi, yargının üst mercileri, sermayenin hatırı sayılı bir kısmı da bu statükonun parçaları. Yoksa iki yıldır fiilen test edilip her alanda başarısız olan bir uygulama çözüm olarak halka nasıl sunulabilir?

İktidar bloku, referandum ile seçim arasındaki kategorik farkı ortadan kaldırıp, tabanları partizanca sıkı tutmak istese de referandum referandumdur, genel seçim değil. Seçim kampanyası gibi yürütülemeyeceği gibi sürprizi bol neticeye de hazırlıklı olmak gerekir. İçerikten bağımsız, peşinen evet diyecekler yüzde ellinin aşılmasına yetmeyecek. Zira bugün seçim olsa AKP ya da MHP’ye oy verecek seçmen referandumda aynı saik ile hareket etmeyecek. Her seçmen “dava”nın neferi değil! Ayrıca “evetçiler” bir cephe olamayacak kadar da kırılgan, örneğin 15 Temmuz sonrasında AKP’nin yanına geçen Perinçek gibi simalar, aşırı-ulusalcılar bile yetkilerin tümden Saray’a teslim edilmesine şüpheyle bakıyor.

Sersemleştirmek, siyasetsizleştirmek

Meydandan inmeyen iktidar bloku, öncelikle CHP’yi hedef alan bir kampanya yürüteceğini gösterdi bile. Saray ve AKP, yeni rant vaadiyle “devletin bekası” için evet propagandası yapacak, MHP ise belli ki sadece ikincisi üzerinde duracak. Çünkü bu referandumda ne yoksullara, ne işsizlere, ne güvencesiz çalışanlara, ne özgürlüğü kısıtlananlara, ne de adalet arayanlara söyleyebilecekleri bir şey yok! Referandum sonuna kadar Beyaz Eşya’ya ÖTV indirimi getirmekle, borçların taksitlerini uzatmakla, zamları geciktirmekle özetle rüşvetle halkı kandıracağını düşünen varsa çok ama çok yanılıyor.

İktidar bloku, sandıkta hayır diyecekleri pasifize etmenin yollarını arıyor. Birbiri ardına gelen gözaltı ve tutuklamalar, muhalif siyasi aktörleri mücadeleden alıkoymak ve destekçilerini ‘sersemletmek’ için uygulanıyor. Saray muhaliflerine ve Kürt siyasetçilere savcılık - mahkeme- cezaevi üçgeninde yaşatılanlar, onların şahsından çok ‘dışarıdakilere’ ve elbette MHP’lilere mesaj hüviyetinde. MHP’lilerin bir blok halinde, sırf gözaltı-tutuklama-salınma ve yeniden tutuklanma sarmalına bakıp tatmin olarak referandumda evet demelerini, Kürtlerin ise sandığa gitmekten vazgeçmelerini bekliyorlar. Şimdiden sonucu kestirmek zor fakat bu taktiğinin başarı kapasitesi iktidarın beklentisini karşılayacak düzeyde değil. Referanduma katılım yüksek olacak.

Siyasetsizleştirme, sersemleştirme taktiğinden daha tahripkâr bir yöntem. Hayır’ın arkasında hayır’ın ötesine geçen bir siyasetin kurulmasına engel olmak ve hayır kampanyalarının ‘reaksiyoner’ bir mücadeleye hapsolmasını sağlamaya çalışmak bu taktiğin bir parçası. Tuzağa düşmemek, rejim değişikliği vurgusunu yaparken sırf bu çerçevede kalmamak ve yeni bir siyasi çıkış için üzerinde oydaştığımız ilkeleri beyan etmekten çekinmemek sorumluluğumuz.

Halkın hayır’ı

Hayır diyenleri şeytanlaştıran, terörle eş tutan, birbirine düşürmeye çalışan tavır bölücülüğün dik alasıdır. Toplumun büyük bir bölümünün demokrasiden yana olan özgür iradesini ipotek altına alma girişimidir. Kibirli ve tehditkârdır. Gücünü yoksullardan, işsizlerden, gelecek kaygısı taşıyanlardan, gençlerden, kadınlardan alan bir hayır ise “dava” ve “statüko” adına harcanmak istenen özgürlüklerin başkaldırışı olacak. Halktan yana ve halk için bir ‘hayır’, bu ülkenin şirket gibi yönetilemeyeceğinin de açık bir cezaevine dönüştürülemeyeceğinin de teminatıdır.