David Bowie anısına...

Taner Turna

4 yıl önce bugün David Bowie, 69 yaşında aramızdan ayrıldı. Doğum gününden, aynı zamanda son albümü “Blackstar”ı yayımladıktan sadece iki gün sonra… Onun hakkında hiçbir zaman uzun bir yazı yazamayacağımı biliyorum. Çünkü o ucundan tutup takip edebileceğiniz bir ip bırakmadı arkasında. Amacı sağa sola olabildiğince farklı işaretler yerleştirip herkesin kendi yolunu bulmasını sağlamaktı. Sonunda hepimizin dönüp dolaşıp aynı yere çıkacağını biliyordu. Ben de internette dolaşırken karşılaştığım bir fotoğrafı takip ettim ve aşağıda yazmaya çalıştığım hikayeyle tanıştım. David Bowie’yi ölüm yıldönümünde bize bağışladıklarıyla anmanın güzel olacağını düşündüm.

Sene 1976. “Station to Station” albümü yeni çıkmış. David Bowie, bir yıl öncesinde çekilen “The Man Who Fell to Earth” filmindeki Thomas Jerome Newton karakterinden üstünde kalan The Thin White Duke personası ile “Isolar” turnesine başlıyor. İlk konser 2 Şubat’ta Vancouver’da. Sonuncusu, 18 Mayıs’ta 20.000 kişinin tanıklık ettiği Pavillon de Paris’te. Hikayemiz, bu turnenin içinde, bu tarihlerin arasında saklı. Bowie, mevsimi kıştan alıp bahara taşıdığı dönemde Amerika’yı şehir şehir dolaşıyor. Peşi sıra konserler veriyor. Bir gün onun Jimmy’si, bizim Iggy Pop’umuz olan James Newell Osterberg Jr.’ı arıyor ve turnesine davet ediyor. Bir yıldız sahnede parlıyor, diğeri ise en önden onu dinliyor. Bir konser bitiyor. Bowie, yan koltuğunu Iggy Pop’a vererek sonraki şehre arabasıyla yol alıyor. Neler konuşuyorlar bilmiyoruz. Fakat o dönemin tanıkları, ikilinin gece geç saatlere kadar sohbet ettiklerini, diğer zamanlarda ise sanki onlarca yıldır arkadaşmış gibi sessizce oturarak espressolarını yudumladığını anlatıyor. Yanında konuşmak zorunda olmadığımız arkadaşlar… Nitekim Iggy Pop, hızını alamıyor ve David Bowie’nin turnesini Avrupa’da da takip ediyor. Bu fotoğraf da Bowie’nin Zürih konserinden sonra Iggy Pop’un doğum günü olan 21 Nisan’da Basel’deki bir restoranda çekilmiş. Iggy Pop, üstünde yaşını temsilen 31 mumun olduğu bir pastayı üflüyor. David Bowie de önünde espressosu, 1976’nın ona kattığı güzel anlara bakıyor. Birlikte geçirdikleri zamanlara, bilmem kaç bin senelik dünyada aynı yıl doğduğu insana, sessizce selam gönderiyor. Sonra ne mi oluyor? Turne biter bitmez ikili Berlin’e taşınıyor. Bize de bu dostluktan doğan pek çok unutulmaz şarkı kalıyor.

Nick Cave bir röportajında David Bowie’yi örnek göstererek “Hepimiz iki hayat yaşacağız. İlk bölümde, çoğumuzda olduğu gibi birey olarak ön plana çıkmak var. Sonrasında ise ortak ve kolektif yaşam geliyor. Hepimizin başına gelen bu… Acı çekerek birleştiğimizi düşünüyorum” cümlelerini kuruyor. David Bowie, hayatının çok büyük bir bölümünde kolektif yaşadı. Bu yüzden ölümü tüm dünya tarafından hissedilen nadir sanatçılardan biri oldu. Ne mutlu ki ondan aldığı ilhamla üretmeye ve paylaşmaya devam eden birçok insan var. Kendisini sevgiyle anıyorum.

cukurda-defineci-avi-540867-1.