David Cameron yaltaklanmaya daha ne kadar devam edecek?

ROBERT FISK
Suudi Arabistan’daki kafa kesme şenlikleri tam da Irfak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD)’e yaraşır türdendi. (Önde gelen Şii din adamı Şeyh Nimr Bekir El Nimr de dahil olmak üzere toplam 47 kişi Kuran’a göre yargılanarak idam edildi) Öyle olması belki de özellikle istendi. Sünni Müslümanların anavatanı El Suud monarşisindeki bu olağandışı ve asıl amacının İranlıları ve tüm Şii alemini çileden çıkarmak olduğu besbelli olan kan banyosu sayesinde, IŞİD’in körüklemek için elinden geleni ardına koymadığı mezhep savaşında bir aşama daha kat edildi. Krallığın geçen yıl gerçekleştirdiği 158 infaz IŞİD’in Vahabi öğretileriyle tamamen uyum içindeydi, ondan tek eksiği kafa kesme görüntüleriydi. Suudilerin, gerek Şii gerek Sünnilerin kanının su gibi akıtılmasını haklı çıkaran “teröre karşı savaş”ı akla Macbeth’in “Kan kanı getirir” uyarısını getiriyor. Peki merhametli Tanrının melekleri acaba Suudi içişleri bakanı, veliaht prens Muhammed bin Naif’e ne sıklıkta görünüyor?
Şeyh Nimr yaşlı bir ilahiyatçıdan fazlasıydı. Bir din alimi olarak yıllarını Tahran ve Suriye’de geçirdi. Suudi Arabistan’ın Doğu Bölgesi’ndeki Şiiler tarafından büyük saygı görüyor, cemaatin Cuma namazlarını kıldırıyordu. Hiçbir siyasal partiye bulaşmamış olmakla beraber özgür seçim talep ediyor ve kendi sözleriyle, Sünni Vahhabi Suudi Arabistan hükümetine muhalefet ettiği için, düzenli olarak tutuklanıp işkence görüyordu. Şeyh Nimr sözcüklerin şiddetten daha etkili olduğunu söylemişti. Yetkililerin bu kan banyosunda mezhepçi hiçbir taraf olmadığı –öyle ya, Şiilerle birlikte Sünniler de idam edilmişti- yolundaki gülünç iddiası bildiğimiz IŞİD safsatalarıyla aynı kapıya çıkıyor.
Nihayetinde IŞİD de bir yandan Şiileri katlederken bir yandan da Sünni “işbirlikçilerin” ve Sünni Suriye ve Irak askerlerin kafasını kesmekten geri durmuyor. Şeyh Nemir, İslam Devleti’nin haydutlarının elinde de, Suudilerden gördüğü muamelenin aynısını görürdü; yalnız bir farkla: İşin içinde masraflarının Şeyh Nimr’in cebinden çıktığı ve Uluslararası Af Örgütü’nün şikayetçi olduğu şu sözüm ona adil yargılama maskaralığı olmadan.
Ama idamlar Suudilerin, eski içişleri bakanı Muhammed bin Naif’in babası, veliaht prens Abdül Aziz el Suud’un ölümünden duyduğu hoşnutluğu gizlemeyen din adamına -“solucanlar tarafından yenmesini ve mezarında cehennem azapları çekmesini” ümit ediyordu- duyduğu kinden çok daha fazlasını temsil ediyor. Nimr’in idamı, Sünnilerin yönettiği Bahreyn’deki Şii çoğunluğu çileden çıkardığı gibi Suudilerin geçtiğimiz yıl bölgedeki Şii nüfuzunu yok etmek amacıyla işgal ettiği ve bombardımana tuttuğu Yemen’deki Husi ayaklanmasını da yeniden alevlendirecek. Ayrıca İran’ın kendi din alimleri de, infazın eninde sonunda Suudi kraliyet ailesinin tahtından olmasına neden olacağını savunuyor. İdamlar Batı’yı da bir kez daha Doğu’yla münasebetlerindeki en yüz kızartıcı sorunlarından biriyle karşı karşıya bırakıyor: Suudi mahkemelerinin krallığın düşmanları satırla doğramasından duyduğu hoşnutsuzluğu kibarca dile getirmekten geri durmaksızın Körfez’in zengin ve despot krallarının önünde el pençe divan durma zorunluluğu. IŞİD Rakka’da Şii –hele de Şeyh Nimr gibi belalı bir Şii din adamının- ve Sünnilerin kafasını kesecek olsa David Cameron’un bu nahoş hareketten duyduğu tiksintiyi anında tweetleyeceğinden hiçbirimizin şüphesi olmasın. Ama akıllara zarar Vahhabi devletinin son kralının ölümünün ardından İngiliz bayrağını yarıya indiren adam, bu altı üstü kafa kesme meselesinde yine yuvarlak sözcükler kullanacak.
Bununla birlikte Suudi cellatlar tarafından pek çok Sünni El Kaide mensubunun da başı kesilmiş olması Washington ve Avrupa’da şu soruya davetiye çıkarıyor: Suudiler İran’la nükleer müzakerelerde varılan uzlaşmanın altını oymak için Batı’yı bu son rezaletlerinde dahi kendilerine arka çıkmaya mı zorluyor? Ne de olsa bu çivisi çıkmış dünyada, Yemen’e saldırıyı yöneten genç Savunma Bakanının İçişleri Bakanından hiç hazzetmediği Suudi Arabistan, terör karşıtı Müslümanlardan oluşan bir lejyon olma iddiasındaki Sünni ağırlıklı 34 ülkeden müteşekkil anti-terör koalisyonunun bir parçası olmakla övünüyor.
Bu idamlar, Dubai’de, şehrin en iyi otellerinden biri yanarken devam edegelen havai fişek gösterileri kadar dikkati çekmiş olmasa da, kesinlikle eşi benzeri görülmemiş, Suudilere özgü bir yeni yılı karşılama töreniydi. Olayın politik göndermeleri bir yana bırakılacak olursa, ortada kerameti kendinden menkul Suud hanedanına, bizatihi Arap dünyasının kendi içinde sorması gereken bir soru var: Krallığın yöneticileri aklını mı kaçırdı?
(http://www.independent.co.uk/voices/comment/saudi-arabias-executions-were-worthy-of-isis-so-will-david-cameron-and-the-west-now-stop-their-a6794046.html)’den çeviren Defne Sarıöz


