Her yıl küresel burjuvazinin kaymak tabakasını Alp Dağları’nda bir araya getiren Davos Forumu, bu kez “Dördüncü Sanayi Devrimi” temasıyla toplandı. Anlaşılan, 2007’den beri küresel kriz tartışmalarından sıkılan dünyanın egemenlerini daha ferah, tabiri caizse “büyük resmi” görmelerine yardımcı olacak bir konuda tartıştırmak amaçlanıyordu.

Her zamanki gibi, helikopterlere atlayan 2500 üst düzey şirket yöneticisi, Leonardo DiCaprio benzeri ünlüler, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi ayarı yetkililer lüks mekânlarda muhabbetler gerçekleştirdi.

Lakin, borsaların çakılması, petrol fiyatlarının 30 doların altını görmesi derken finansal piyasalardaki çalkantılar yine Davos elitlerinin peşini bırakmadı.

Pazartesi günü kamuoyuyla paylaşılan Oxfam raporu dünyanın adaletsiz encamını bir kez daha gözler önüne serdi. 53’ü erkek, sadece 62 birey, insanlığın yoksul yarısı 3.6 milyar kişinin toplam varlığı kadar servete sahiptiler. Diğer bir ifedeyle, 60 milyon kişinin serveti ancak bir zengininkine denk geliyordu. Asıl kaygı verici olan gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliklerin azalmak bir yana, giderek artan bir ivmeyle uçuruma dönüşmesiydi. 2010’dan bu yana yoksul yüzde ellinin serveti yüzde 44 düşerken, en zengin 80 milyarderinki 2 trilyon dolar artmıştı. Diğer bir vahim istatistik de, en zengin yüzde 1’in servetinin, geri kalan yüzde 99’un üzerine fırlamasıydı.

Borç krizi kehaneti

Yoksulların feryadına egemenlerin kulak tıkamaya eğilimli olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Davos insanlarını Oxfam araştırmasından belki daha fazla rahatsız eden, 2007 krizini önceden gören, o zamanlar merkez bankalarının merkez bankası BIS’in baş ekonomisti görevinde bulunan William White’ın açıklamaları oldu. Şimdi OECD değerlendirme komitesinin başkan görevini üstlenen White, İngiliz Daily Telegraph Gazetesi’ne, bugünkü durumun 2007’den daha kötü olduğunu söyledi. Çünkü kriz sırasında bütçedeki tüm cephanelik tüketilmiş, borç düzeyleri sürdürülemez düzeye dayanmıştı.

Bir sosyalist, Marksist, borç affı aktivisti değil, burjuvazinin en has şahsiyetlerinden biri, “Yaklaşan durgunlukta bu borçların önemli bir kısmı ödenmeyecek” diyordu. O’na göre önemli olan, yaklaşan çalkantının düzenli bir şekilde göğüslenip göğüslenemeyeceğiydi. Sümerlerden beri 5000 yıldır bilinen borç afları bir kez daha kaçınılmaz hale gelmişti. Kamu otoriteleri devreye girip, kimin ne kadar özveriye katlanacağına karar vermeliydi. Özellikle Avrupa’da 1 trilyon dolara dayanan tahsil edilemeyen alacaklar, ancak 100 bin avroluk mevduat garantisinin üzerinde hesabı bulunan tasarruf sahiplerinin de maliyete katlanmasıyla eritilebilirdi.

Durumun White’ın öngördüğü kadar vahim olup olmadığını zaman gösterecek. Ama Davos’a niyet edildiği gibi “High-tech”, ileri teknoloji sohbetlerinin değil kriz ve savaş kaygılarının damga vurduğunu söylemek zor değil. Yine de “Dördüncü Sanayi Devrimi” tartışmalarına değinmeden geçmeyelim.

Biraz da teknolojik devrim

Davos’un düzenleyicisi, iyi bir pazarlamacı olarak bilinen Klaus Schwab “Dördüncü Sanayi Devrimi” üzerine bir kitap hazırladı ve tüm forum katılımcılarının eline bir tane tutuşturdu. Schwab’a göre, yeni teknolojiler ve yaklaşımlar, fiziksel, dijital ve biyolojik dünyaları kaynaştırarak insanlığı yeni bir dönüşümün eşiğine getirmiş bulunuyor.

Kastedilen insansız arabaları, robot eczacıları içeren yeni buluşlardır. Bunlar teknoloji uygarlığının, bir anlamda kolektif aklın ürünüdür. Ne var ki robotlar ve süper bilgisayarlar büyük kapitalist şirketler tarafından,kendi, kâr amaçları doğrultusunda seferber ediliyor.

Şimdiye kadar teknolojik ayıklanmaya karşı, kapitalist sistem yeni ve farklı iş kapıları açmayı başardı. Bu kez durumun farklı olduğu, marketlerdeki kasiyerlerin yerini otomatik okutma cihazlarının alması veya profesyonel gazetecilerin yerine çok sayıda bloggerın türemesi karşısında işçilerin naçar kalacağı yorumları yapılıyor.

Ancak emek kesimi gereken refleksi gösterebilir, örgütlü olursa teknolojinin ürünlerinin tüm insanlığın yararına kullanılması, sade yurttaşın yaşam düzeyinin yükseltilebilmesi için seferber edilebilmesinin yollarını gösterebilecek.

Bugün var olan koşullarda da istihdam daralmasının sistemi krize sürükleyebileceği, artan gelir ve servet bozukluğunun tüketim talebini kısarak, “gerçekleşme”, yani piyasanın ürettiği mal ve hizmetlere talep eksikliği sorununu açığa çıkarabileceğini söyleyebiliriz. Bu durum da kapitalizmin sürdürülemez hale gelmesiyle sonuçlanır.

Önümüzdeki dönemin en önemli görevi, bu teknolojik süreçlerden yaşamları ile çıkarları zarar gören mühendisler, gazeteciler, muhasebeciler, öğretmenler gibi profesyonel meslek sahibi “beyaz yakalıların” kaderlerini, bir zamanlar küçümsedikleri işçi, köylü sade emekçilerle birleştirebilmelerini sağlamaktır.

Eğer bu sağlanabilirse, 2017, olmadı 2018 Davos’ları, bakarsınız “devrim heyulası” temasıyla toplanır.