Davos 2016 zirvesi, küresel seçkinlere bu yıl lunaparktaki korku tüneli kaygı eşiğinde bir atölye çalışması da hazırlamıştı.
Kapitalist varoluşlarına tıkılmış, başka bir dünya tanımayan katılımcılar, yine lunapark ‘gerçekliğini’ konkav aynalardan seyreden çocuklar gibi simülasyon odasında bir gösteriye katılacaklardı.

Gerçekliğin Gerçek’ten koparılarak yerine yalanın, yanılsamanın, taklidin, sahtenin aldığı ve ‘dijital trendlerle’ habire çoğaltılıp, üzerimize ‘teknoloji sıçraması’ diye yapıştığı günümüzde Davos 2016 zirvesi, ‘sığınmacıları’ unutmamış.

Ve ‘Sığınmacının Hayatından Bir Gün’ isimli atölye çalışmasında sanki Avrupa’nın her köşesinde on binlerce sığınmacı onurlu bir hayat istedikleri için sistematik dehumanizasyona uğramıyormuş, ilkel vahşi sürüsü gibi peşlerine düşülmüyormuş gibi simüle ortamda sığınmacılar için ‘Yüksek Empati’ geliştirme çadırı kurulmuştu.

Yani pahalı Davos şatafatının göbeğinde 75 dakikalığına sığınmacıların karşılaştığı zorluklar, dinmeyen top sesleri altında, değerli eşya karşılığı su ve ekmek takası ve silahlı sahte askerlerin zorba davranışları canlandırılarak yaşatılacaktı.
İki yemek bir kahve arasında, marka kaşmir paltosunu üzerine geçiren, 27 bin dolarlık Davos kayıt bedelini ödemiş konuklar, Leonardo DiCaprio, Bil Gates ve Bono’lu küresel celebriti-aktivisti bol program akışında ‘sığınmacı sorununa’ duygusal özdeşlik geliştirecekti.

Böylece 2007 mali krizinden beri her yıl ‘fantastik’ bir tema seçen ve kapitalist sistemi güya eleştirirken ‘vazgeçilmezliğini’ daha da tutkulu ululayan küresel zirve son iki hafta üst üste iki şok geçiren dünya ekonomisinin ‘büyük durgunluğa’ gireceği 2016 yılını ‘IV. Sanayi Devrimi’ zırvasına sarılıp...

Ortalığa kahve pişirip servis eden robot instalasyonu ve dijital teknoloji fetişi doldurup göz boyarken, büyük ‘hümanizmasını’ da simüle ‘sığınmacı çadırıyla’ savuşturuyordu.

Sonuçta atölye çalışmasına katılanlar, boyunlarından sarkan pahalı Davos kartına rağmen ‘travmaya’ uğramışlar, kendilerini fena kaptırmışlar, hatta hüngür hüngür ağlayanlar ve çalışmayı yarıda bile bırakanlar olmuştu.

Ve elbette Davos 2016 Risk Raporunda önümüzdeki 18 aylık dönemde en ciddi risk ‘istenmeyen göçler’ ve bu göçlerin toplumsal istikrarsızlık, işsizlik ve terörü artıracağını yazarken sahi bu sahte empati ve geçici kapitalist varoluşa ‘yabancılaşma’ deneyimine ne gerek vardı ki?

Macaristan ve Hırvatistan sınırları kapatılmış, sığınmacıların -10 derecede çoluk çocuk Balkanlardan Slovenya’ya doğru ölüm yürüyüşü yaparken, Makedonya bile Yunanistan sınırına dikenli tel çekerken, Almanya, İsveç ve Danimarka Schengen’i yıkmaya kalktığı zamanda bu ağır ikiyüzlülük neyin nesiydi?

Yılbaşında Köln’de ‘toplu taciz’ haberiyle sığınmacı karalama kampanyası başlatılan Almanya’dan Doğu Avrupa içlerine kadar yükselen faşist öfke ve nefreti kullanan popülist liderlere kadar, polis şiddeti kullanılarak ‘Sığınmacı Cehennemine’ çevrilmesi planlanan Avrupa’nın göbeğinde Davos zenginlerinin katıldığı bu toplu katharsis organizasyonu çok patetik değil miydi?
Pazartesi günü Amsterdam’da toplanan AB içişleri bakanları dış sınırlarını nasıl koruyacaklarını tartışırken Fransa’nın güneyindeki Calais kentinde halk öfkesi sokağa taşıyor ve Avrupa’nın “ancak hayvanlar yaşayabilir” namına sahip sığınmacı kampını hedef ilan ediyordu.

İngiltere’de kırmızı kapılı evlere yerleştirilen sığınmacılardan sonra Cardiff’te renkli bileklik takma zorunluluğu getirilerek ‘renkli damgalamaya’ her gün yenisi ekleniyordu.


Ya da Cuma günü Didim’den Yunan adalarına doğru yolan çıkan lastik bottan geriye kalan 17’si çocuk 41 ceset denizden Türkiye yapım sahte can yelekleriyle toplanıp kalabalık ‘isimsiz kimsesiz sığınmacı mezarlığına’ gömülürken, 3 milyar avroya AB’nin ‘sığınmacı depo merkezi’ olmayı kabul eden Yeni Türkiye’nin Başbakan eşi Davos’ta katıldığı simülasyon çadırında duyduğu ‘empatiyi’ buz gibi duymuş muydu?

Güneydoğu ilçelerinde on binlerce vatandaşını kendi ülkesinde sığınmacıya dönüştüren Yeni Türkiye’de aylardır top mermisi sesleri altında yaşayan, haftalardır çocuklarına ambulans gelmeyen halkın hanesinde 75 dakika geçirse daha sahih ‘empati’ deneyimler miydi?