Bir, “Hepiniz oradaydınız”, “Kimler kimlerle yan yana” klasiği ya da “Birlikte yapılanı inkâr ve devredip işin içinden sıyrılma taktiği. Film eski. İlk seri senaryosu MİT, Hakan Fidan krizi ve ‘Dershane vukuatı’na müteakip yazılmıştı. 2013 sonrası 17-25 Aralık operasyonlarıyla, tekmili birden şenlikli bir gala yaptı.

Çekirdek çitleyip izleyelim de… Filler tepişirken çimenlerin ezildiğini de unutmayalım. 15 Temmuz’un yaraları geçmediği gibi derinleşiyor! Gelişen olayların tanısını koyalım. Siyasal İslamcılar el birliği ile ülkeyi mahvetti. Şimdi beraber ‘kimi yeni siyasi kariyer’, ‘kimi koltuğu kaptırmama telaşıyla’ kendini suçtan azadeleştirme oyunu oynuyor.

DEVLET BİR BÜTÜN DEĞİL Mİ?

Soruyu 18 yıllık iktidarın parçası, bileşeni, aparatı olan herkese sormak lazım: “Devlet bir bütün olarak yürüyen bir mekanizma değil midir? Konu malum. Yeni partiler, liderliğe soyunanlar ve AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onlara bakışı. Karşı tarafın verdiği ‘yürekli’ cevaplar! Bu bir değil, iki!

Erdoğan yeni parti hazırlıklarını sürdüren eski AKP’li Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski Bakanları hedef aldı. Kurucuları arasında Davutoğlu'nun da olduğu Şehir Üniversitesi yönetimini Halkbank'ı dolandırma girişimi ile suçlayan Erdoğan, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek'in de birlikte hareket ettiğini söyledi. Davutoğlu’nun çıkışı gecikmedi.

DAVUTOĞLU’NUN SÖZLERİNİN MEALİ

Açıklamasının önemli bir bölümünde tam da “Devlet bir bütün değil midir?” sorusuna yanıt vardı: “Üniversite kararının, bir siyasi partinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nda alınmış olması hem üniversiteye yöneltilen husumetin altındaki gerçek niyeti hem de devlet düzenimizin geldiği durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır.”

‘Kiziroğlu’ durmuyordu; rest çekti, özetle “Araştırılsın” dedi: “Halk Bankası tartışmasını anlamlı buluyorum. Madem bir başbakana dolandırıcılık iftirasında bulunuldu, o zaman kamu bankaları konusunda, iktidardaki tüm siyasilerin ve yakınlarının mal varlıkları, değişimleri araştırılsın. TBMM’de komisyonlar kurulsun!”

Sadeleştirilen her şey, etkiyi artırır. Davutoğlu’nun ifadeleri Türkiye gündemine düşen bir manşettir: “Yolsuzluk bende değil sende!” Normal koşullarda seyreden bir ülkede, yer yerinden oynar, büyük değişiklikler olurdu. Yine de bir çorap söküğünün artık durdurulması imkânsız noktasıdır.

İKİNCİ AÇIKLAMASI

Davutoğlu 4 ay önce de Ankara Katliamı’nın 4’üncü yılı dolmak üzereyken çok önemli bir çıkış yapmıştı: “Terörle mücadele defterlerini açıklarsam insan yüzüne çıkamazlar…” Açıkçası, “Kendisinin de içinde bulunduğu” ve Türkiye’de rejim değişiminin başlangıcı olan 7 Haziran- 1 Kasım 2015 arasındaki kanlı sürece dikkat çekiyordu.

Davutoğlu, bir dönemi yakın tarihte 2 kez ifşa etti. Gezi’de onca çocuk öldürüldü. Ardından iktidar-yolsuzluk depremi olan 17-25 Aralık süreci geldi. Bu dönemde, Erdoğan’a istinaden atılan malum bir slogan vardı. Anımsayın; şimdi o sloganı Davutoğlu atıyor. Bildiklerini bir an önce kamuoyuyla paylaşmalıdır.

DEMİRTAŞ’IN ÖNGÖRÜSÜ

Halen tutuklu, Selahattin Demirtaş’ın ne denli öngörülü bir siyasetçi olduğunu bir kez daha anımsayalım. HDP eski Eş Başkanı Demirtaş, 2016 yılının Mayıs ayında partisinin grup toplantısında, bugün yaşanacaklara “Bir günde dönecekler” sözleriyle atıfta bulunuyordu:

“Göreceksiniz. Bizden çok Erdoğan’ı eleştirecekler. Huyları bu; dönmek, dönüş yapmak onların tarzı. Etrafında bulunan siyasetçiler, gazeteciler göreceksiniz. Şaşıracaksınız. Konuşmam tarihe not düşsün. ‘Erdoğan gelmiş geçmiş en despot, en zalim liderdi’ diyecekler. Sizden ricam, o gün geldiğinde bu alçakları asla affetmeyin!”

Davutoğlu, bu ‘cesaretini’ sürdürmezse iş, artık alıştığımız gibi kayıkçı kavgasına dönüşür. Elbette muhalefetin görevi de, bu ‘zehir zemberek’ günlerde, “Kazı kim yedi”, “Saraya kim çıktı”, “Şarap içildi mi?” tartışmalarına düşmek yerine, Davutoğlu’ndan gelen adrese teslim ara pasla ilgilenmek. Dahası yok. Davutoğlu sloganı tamamladı!