Gelecek Partisi’nin siyasi yol haritasını açıklayan Davutoğlu, adeta geçmişte ortağı olduğu politikaları yerden yere vurdu. Eski Başbakan demokrasiden, özgürlüklerden, yargı bağımsızlığından ve parlamenter sistemden söz etti

Davutoğlu, partisinin siyaset felsefesini anlattı: Geçmişin reddi ve sahte umut denemesi

POLİTİKA SERVİSİ

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurucu başkanlığını yaptığı Gelecek Partisi’nin tanıtım toplantısı dün Ankara’da gerçekleştirildi. “Bizim bir Geleceğimiz var” sloganıyla partinin Kurucular Kurulu’nu tanıtmak için sahneye çıkan Davutoğlu, kişisel anlamda herhangi bir özeleştiri yapmaksızın geçmişte yürüttüğü siyasetin reddiyesine dayanan bir çerçeve çizdi. Davutoğlu, AKP iktidarı ile Erdoğan’ın son yıllarda tepki çeken politikalarına anti tez üretmeye ve uzun bir dönem ortağı olduğu uygulamalara karşı “sahte bir umut rüzgârı” yaratmaya çalıştı.

GELENEK VE ÖZGÜRLÜKBİR ARADA!

“Gün bizi ayıran değil bizi birleştiren politikaları konuşma günüdür” diyen Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu, etnik ve dini ayrımlara karşı toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir siyasi anlayışı temsil ettiklerini iddia etti. Davutoğlu şu ifadeleri kullandı: “Geleneğe bağlı özgürlükçüdür siyaset anlayışımız. Geleneğe bağlılığımız gelenekten kopuş değildir. Dünyada otoriter ve popülist eğilimlere yöneliş olduğu bir dönemde başı dik insanların yaşadığı bir ülke var etmeliyiz. Usulsüz ve baskıcı metotlar Türkiye’nin zihni kapasitesini kapatmaktadır. Gazetecilerin keyfi tutuklamalara maruz kalmadığı bir düzeni inşa edeceğiz. Siyasi yöntem ilkemiz kapsayıcılıktır.”
Eski Başbakan’ın üstünde durduğu bir diğer konu da ‘ortak akıl’ oldu. Davutoğlu, “Partimiz ortak akıl süreçlerinin öncüsü ve destekçisi olacaktır. Siyasetimizin vicdani ilkesi din ve vicdan özgürlüğüdür” dedi. Davutoğlu, liyakate de değindi ve “Hak ve makam talepleri ibadet üzerinden değil adalet liyakat temellerine dayalı hukuk üzerinden gerçekleştirilmelidir” şeklinde konuştu.

Laiklik, yargı bağımsızlığı, dış politika, eğitim ve yönetim şekli gibi konular da Davutoğlu’nun kendi partisini AKP’den ayrıştırmaya çalıştığı alanlar oldu. Davutoğlu bu başlıklara ilişkin şu spot cümleleri kurdu:

>> “Temel ilkemiz ‘özgürlükçü laiklik’ ve ‘çoğulcu din’ anlayışıdır.”

>> “Her yargıcın sadece kendi vicdanıyla karar vermesini sağlayacak bir hukuk düzeni kurulacaktır. Esaslı bir reform yapılacak, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ikiye ayrılacaktır.”

>> “Eğitimi insan devşirme alanı olarak değil nitelikli insan yetiştirme alanı olarak görüyoruz.”

>> “Dış politikanın ülke içi siyasi rekabetin değil, Türkiye’nin çıkarlarının konusu olması gerektiğini düşünüyoruz.”

>> “Her türlü vesayetten arındırılmış demokratik bir parlamenter sistemi savunuyoruz.”

KENDİ GEÇMİŞİYLE ÇELİŞTİ

Davutoğlu’nun açıkladığı siyaset felsefesinin, eski Başbakan’ın geçmişteki uygulamalarıyla tutarlık arz ettiğini söylemek mümkün değil. 2002’deki genel seçimlerde işbaşına gelen AKP hükümeti döneminde Başbakan Başmüşavirliği ve Büyükelçilik görevine atanarak siyasete giriş yapan Davutoğlu’nun Türkiye’deki mevcut tablonun oluşmasında yadsınamaz bir rolü bulunuyor.

Örneğin Davutoğlu dış politikada Türkiye’nin çıkarının esas alınacağını söylese de hem Dışişleri Bakanlığı hem de Başbakanlık görevini yürütürken başta Suriye olmak üzere Ortadoğu politikasında ciddi hatalara imza attı. “Genel çıkar” yerine, neo Osmanlıcı bir anlayışla hareket etti ve mezhepçi bir yörünge izledi.

Öte yandan Gelecek Partisi “Parlamenter sistemi savunduğunu” deklare etse de, Davutoğlu’nun Genel Başkan olduğu süreçte AKP, 7 Haziran 2015 seçimleri için hazırladığı seçim beyannamesinde başkanlık sistemine de yer vermişti.

ESKİ SÖYLEMLE YENİ SÜREÇ

Davutoğlu’nun açıkladığı siyaset felsefesinin, esas olarak AKP’nin 2002-2008 yılları arasındaki söylemlerini referans alarak oluşturduğu savunulabilir. Her ne kadar eylemi ile söylemi birbirini tutmasa da, siyasal İslamcı iktidar o dönemde sık sık özgürlükler, demokratikleşme, vesayetle hesaplaşma ve sivilleşme gibi kavramlara vurgu yapıyor, böylece hem sermaye çevrelerinin hem küresel aktörlerin hem de toplumun geniş kesimlerinin desteğini almayı başarabiliyordu. Gerek Gelecek Partisi’nin Kurucular Kurulu’nda yer verdiği eski AKP’liler gerekse de dünkü sunumda dile getirdiği argümanlar, Davutoğlu’nun 2019 Türkiye’sinde de yeniden aynı havayı yakalamayı umduğunu gösteriyor.

Türkiye sağında ortaya çıkan yeni dinamiklerin, kuşkusuz AKP açısından bir dezavantaj yaratacağı söylenebilir. Yakın zaman içinde partinin bir başka ‘küskün’ ismi Ali Babacan’ın da yeni bir oluşumla siyaset sahnesine çıkması bekleniyor. AKP tabanından küçük de olsa parça koparması beklenen bu yeni partiler, iktidarın mevcut hegemonyasına zarar verme potansiyeli taşıyor. Erdoğan’ın eski kurmayları, ülkenin gidişatından rahatsız olan muhafazakâr kesimlerin bir kısmı için ‘cazip bir seçenek’ olabilir.

Ancak bununla birlikte, Davutoğlu ve Babacan gibi, AKP’nin ülkeyi yıkıma sürüklemesinde payı olan siyasetçilerin toplumda sahte bir umut dalgası yaratmayı hedefledikleri de ortada. Demokrasi ve özgürlükler konusunda, geçmişte iz bırakan hiçbir eylemi olmayan bu isimlerin, hedefledikleri rüzgârı ne oranda yakalayabilecekleri merak konusu.