Dayanışma duygusu ve davranışı insanlık tarihinde pek çok kötücül duygu ve davranış ile birlikte varlığını sürdürmeye devam ediyor. Sosyal teori literatüründen öğrenebileceğimiz şey ise dayanışmanın geçmişte, şimdide ve gelecekte inatla ve devrimci bir yıkıcılıkla var olacağı gerçeği.

Dayanışma: Yıkıcı sosyal teorinin gizli öznesi

SONER TORLAK

Dayanışma ve birlikte üretmenin insanlık tarihi kadar eski olduğu bugün biliniyor. Doğaya karşı bir hayatta kalma stratejisi olarak bir arada yaşamanın getirdiği bu iki davranış eğiliminin, insanlığın kültürel kodlarının oluşmasında kritik öneme sahip olduğu söylenebilir. İktidar mefhumunun peyda olduğu tarihsel süreç dahilinde, muktedirler, insana içkin bu beraber üretme pratiğini çokça istismar etmiş, ortak zenginliğe el koymayı kendi iktidarlarını sürdürmenin de yolu haline getirmişlerdir.

İnsanlığın yazılı tarihinden edindiğimiz karamsar bilgi, yerleşik hale gelmiş olan güçlü sosyoekonomik sistemlerin ortak zenginliğe el koymayı kendine has bir zorunlu çalışma etiğiyle bir araya getirerek, oldukça istisnai ve karmaşık bir sömürü ağını hayata geçirdikleridir. Bu sistemler dahilinde insanlar, kendilerine ya da ait oldukları kolektifin ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirdikleri sürdürülebilir üretim yerine yönetici ve askeri elitlerin, ruhban sınıflarının, güçlü ve zenginlerin birikiminin devam edebilmesi adına sürekli üretime zorlanmış, insanların bu üretim çarkına dahli devletler zoruyla ve gerekirse ağır biçimde cezalandırılarak hayata geçmeye başlamıştır.


İnsanlık tarihinden edindiğimiz iyimser bilgi ise dayanışma denen ilişki biçiminin bütün tarihsel toplumsal sistemler içinde alttan alta çeşitli düzeylerde ve kurumsal olan ve olmayan mekanizmalar yoluyla sürekli işlerlikte olduğudur. Yıkıcı düşüncenin iki temel damarı olan sosyalizm ve anarşizm dahilinde oluşan literatür, bahsettiğimiz iyimser bilgiye sıklıkla yaslanmış, buraya atıflarda bulunmuş ve kurguladığı eşit, adil ve sömürüsüz dünya tasavvurlarında dayanışma ilişkisine merkezi sayılabilecek bir yer vermiştir.

DAYANIŞMA KÜLLİYATI

Pyotr Kropotkin’in 1902 tarihli Evrimin bir Faktörü: Karşılıklı Yardımlaşma’sı başta gelmek üzere anarşist literatürün önemli bir kısmı dayanışma kavramına geleceğin devletsiz toplumunun temel ekonomik yapısını oluşturacak denli merkezi bir konum atfederken, Marx’ın Etnoloji Defterleri ve Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni kitapları da insanlık tarihindeki toplumsal dayanışma modellerine çok sayıda atıf içerir. Yine Durkheim, Spencer ve Weber’in teorik analizlerinde de dayanışma biçimleri önemli bir yer tutar.

Yerleşik sermaye birikim rejimlerine ve despotik iktidarlara karşı toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik dayanışma biçimleri icat etmek, toplumsal dayanışmaya ilişkin literatürün ideal sistemlerini tarif ederken başvurdukları en güçlü stratejik yaklaşımdır. Bu anlamda dayanışma kavramı, insanın doğasına dair tartışmalarda da önemli yer işgal eder. Antropolojik araştırmalardan destek alan sosyal kuramların önemli bir kısmında, 'dayanışma' kavramı, insanın en başta doğa karşısında ve sonrasında da onu kendisine tabi kılan sistemler karşısında hayatta kalmasını sağlamak adına başvurduğu bir strateji ve davranış biçimi olarak ele alınmaktadır. Fransız Devrimi’nde 'kardeşlik' sloganıyla atıfta bulunulan 'dayanışma' kavramı, Avrupa’da yaşanan 1848 Devrimleri ile sosyal teori literatüründe güçlü biçimde yer almaya başlamıştır.

KOOPERATİFÇİLİĞİN MİRASI

Modern döneme gelindiğinde, hâkim olan kapitalist sisteme karşı sosyoekonomik bir dayanışma biçimi olarak en fazla öne çıkan stratejik yaklaşımlardan biri ise kooperatifçilik olacaktır. Proudhon başta olmak üzere pek çok düşünürün geleceğin eşit, adil ve sömürüsüz toplumunun nüvesini oluşturacağını öngördüğü kooperatifler, insanlığın sadece ekonomik olarak geçimlerini sağlamasının değil, aynı zamanda dayanışmaya dayanan bir karşı-sistem kurabilmelerinin anahtarı olarak görülecektir.

Doğayla uyumlu ve zanaati dahilinde ihtiyaç karşılığında üretim yerini Sanayi Devrimi ile birlikte gelen makineleşme, zanaatkârların işçileşmek zorunda kalmasına yol açmış, sınai kitlesel üretimle rekabet edemeyen zanaatkârların kendi yaşamlarını sürdürebilmesinin olanakları da giderek ortadan kalkmıştır. İşte modern anlamıyla 'kooperatifçilik' olgusunun doğduğu yer burasıdır.

Kooperatifçilik, sınai kitlesel üretime ve makineleşmenin getirdiği tektipleşmeye karşı ekonomik ve kültürel bir karşı çıkış olarak okunabilir. Fabrikasyon üretime karşı zanaatkârların en etkili hayatta kalma stratejisi olarak kooperatifçilik, ekonomik anlamda, üreticiyle tüketici arasına konulan piyasa mekanizmasının baypas edilmesidir. Meselenin sosyokültürel cephesinde ise, modern kapitalizmin yarattığı yabancılaşmanın aşılmasına ve ücretli emeğin insani gelişim üzerinde yarattığı tahribatın giderilmesine dönük bir karşı çıkış yatmaktadır.

İNATÇI BİR KAVRAM

Yakın dönemde 'dayanışma'nın toplumsal ve tarihsel kökenleri üzerine en güçlü çalışmalar, Hardt ve Negri’nin Çokluk ve James C. Scott’ın Weapons of the Weak: Everyday Forms of Peasant Resistance [Zayıfın Silahları: Köylü Direnişinin Gündelik Biçimleri] ve Tahakküm ve Direniş Sanatları kitapları sayılabilir.


Dayanışma duygusu ve davranışı insanlık tarihinde pek çok kötücül duygu ve davranış ile birlikte varlığını sürdürmeye devam ediyor. Sosyal teori literatüründen öğrenebileceğimiz şey, dayanışmanın insanlığın yazılı ve muhtemelen yazılı olmayan tarihinde her zaman varlığını sürdürmüş olduğu ve otoriter/sömürücü sistemlere karşı insanlığın elindeki en güçlü hayatta kalma stratejilerinden ve yıkıcı siyasal, ekonomik ve kültürel eğilimlerden biri olduğu. Görünen o ki fizik bir kesinlikle olmamakla birlikte, yapılar, sistemler ve süreçler içinde debelenerek tarihi gücümüz yettiğince dayanışma yönünde 'ittirmemiz' gerekiyor.