Gören, kadınları kader mahkûmu, itilmiş, çaresiz olarak değil, birey olarak hayatın merkezinde ve var olma mücadelesi içinde güçlü ve zayıf yönleriyle karakterize eder.

Dayanışmacı ve mücadeleci yönetmen: Şerif Gören

Emine UÇAR İLBUĞA

Şerif Gören kurgucu olarak başladığı sinemada asistan, yönetmen yardımcısı olarak Osman Seden, Mehmet Aslan, Yılmaz Atadeniz, Memduh Ün, Atıf Yılmaz ve Yılmaz Güney gibi dönemin farklı yönetmenleriyle çalışmış; böylece farklı sinemasal üsluplar ve yaklaşımlarla beslenerek kendi sinema dilini oluşturmuş; bugün en üretken, yaratıcı yönetmenlerden biri olarak Türkiye sinema tarihindeki yerini almıştır. Gören, Yılmaz Güney’in Acı, Ağıt, Baba, Umutsuzlar, Arkadaş gibi birçok filmi başta olmak üzere, Türkiye sinemasında bir dönüm noktası olan Umut (1970) filminin de hem yardımcı yönetmenliğini hem de kurgusunu yapmış ve Endişe filminin çekimlerine yardımcı yönetmen olarak başlasa da Yılmaz Güneyin tutuklanması ile filmin yönetmenliğini üstlenmiştir. Böylece Şerif Gören ilk uzun filmi Endişe ile yönetmenliğe adım atmış ve film 11. Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi oyunculuk dallarında ödüllerin sahibi olmuştur.

Gören’in uzun soluklu sinema yolculuğu sadece filmlerin üretim süreci ile sınırlı olmamış; aynı zamanda 1960’lı yıllardan itibaren Sine-İş Sendikası, 70’li yıllarda Türkiye Film Emekçileri Sendikası ve 1978de DİSK’e bağlı Sine-Sen’in yönetiminde yer almış, sendika başkanlıkları üstlenmiş ve sinemanın örgütlü mücadelesinin de önemli bir ismi olmuştur. Sinemanın arka planında yer alan isimsiz emekçilerin haklarının bir savunucusu olarak 12 Eylül Askeri Darbesi sonrası sendika yöneticisi olduğu için yargılanmış, cezaevlerinde yatmıştır.

Şerif Gören ismi, sinemaya alaylı olarak başlaması ve sinemanın mutfağında farklı yönetmenlerle birlikte çalışması nedeniyle birçok yönetmenle anılsa da onun sinema anlayışının temel motivasyonunu heterojen sinema izleyicisinin ortak dilini yakalamak ve toplumun farklı kesimlerinden insanların yaşamlarına Kurtuluş Kayalı’nın ifadesiyle olması gereken ya da “arzulanan” ile değil “olanla” ilgilenmesi oluşturmuştur. Güldürüden melodrama farklı türlerden filmler çeken Gören’in filmlerinde ezilen, sömürülen halkın sorunları farklı perspektiflerden sinemaya taşınır. Filmlerinde toplumda yaşanılan değişimlerin bireyler üzerindeki etkileri gibi, insan, doğa, gelenek, modern, aydın, halk, kent, taşra ikiliklerinde toplumdaki çatışmaları ve mücadeleleri ticari kaygılardan uzak, toplumcu bir anlayış üzerinden ortaya koyar. 1974 yılında Endişe’den bir yıl sonra Köprü (1975), Deprem (1976), İstasyon (1977), 1978 yılında ise Derdim Dünyadan Büyük, Derviş Bey, Evlidir Ne Yapsa Yeridir, Gelincik filmlerini çekerek hem farklı türlerden filmlere imza atmayı hem de toplumcu gerçekçi dilini daha bir öne çıkarmayı başaran yönetmen, özellikle 1979’da çektiği Almanya Acı Vatan ile Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünü hem klişe göçmen anlatımından uzak hem de karakterlerini toplumsal cinsiyetçi söyleme eleştirel bir dil üzerinden ortaya koymayı başarmış ve bugün göç sineması bağlamında Almanya Acı Vatan kült bir film olarak sinema tarihimizdeki yerini almıştır. 1982 yılında yeni cezaevinden çıkmış sendikacı bir yönetmen olarak Yılmaz Güneyin senaryosunu cezaevinde yazdığı Yol filminin yönetmenliğini üstlenmiş ve film 1982 yılında Cannes Film Festivali’nde Costa Gavras’ın Kayıp (Missing) filmi ile büyük ödül Altın Palmiye’yi kazanmıştır. Bu ödül hem Şerif Gören hem Yılmaz Güney sinemasında hem de Türkiye sinema tarihinde önemli bir yer tutar. 1988 yılında DAAD bursu ile Berlin’e giden Gören burada Kemal Sunal’ın başrolünü üstlendiği Polizei filmini çeker. Çocuk yaşta ailesiyle Almanyaya göç eden bir temizlik işçisinin platonik aşkı ve oyuncu olma hayalleri arasında gidip gelen yalnızlığı, içsel yolculuğunu sırlarını paylaştığı Garip adlı kuş üzerinden ikinci kuşak göçmenlerin dünyasına bir yolculuğa çıkarır. Ayrıca Almanyaya Türkiyeden giden göçmenlerin market ve pazar sektöründeki güçlerini anlatan Patates, Soğan ve Almanya’da trafik kurallarına atıfla Kırmızı, Yeşil adlı belgeselleri çeker.

Bunun yanında Şerif Gören sinemasında kadın konusuna ayrı bir yer açmak gerekiyor. Onun filmlerinde kentlilik, taşra/kent karşıtlığı, toplum baskısı, kültürel değişim, dönüşüm gibi konular yanında özellikle 1980 sonrası çektiği Herhangi Bir Kadın (1981), Gizli Duygular (1984), Firar (1984), Yılanların Öcü (1985), Sen de Yüreğinde Sevgiye Yer Aç (1987), Ay Büyürken Uyuyamam (2011) gibi filmlerinde Türkiyede kadınları sinemasının merkezine taş��r.

Gören filmlerinde kadını, bazen karla kaplı bir köyde ebe olarak (Derman, 1984), bazen Kurbağalar (1985) filminde olduğu gibi dul bir kadının erkekler arasında işgücüyle verdiği mücadeleyle, bazen de Almanya Acı Vatan’da (1979) olduğu gibi farklı bir kültürel ortamda kadın olarak yer almanın koşullarıyla sorunsallaştırır. Bu filmlerde kadınlar gelenek, ahlak kuralları, ekonomik zorluklar, toplum baskısı karşısında klişe ezilen kadın tiplemelerinin ötesinde arzularıyla, içsel karmaşıklıklarıyla ve mücadeleci yapılarıyla temsil edilirler. 1987’de çektiği ve senaryosunu Hüseyin Kuzu’nun yazdığı On Kadın filminde ise Türkiye’de modern/gelenek ikilemini Türkiye’nin ekonomik, kültürel koşulları üzerinden farklı kadın profilleri ile beyazperdeye aktarırken, kadınların her daim toplumun hem kamusal hem özel alanda hem de yasalar karşısında nasıl ötekileştirildiklerini ortaya koyar. Bunu yaparken Gören kadınları kader mahkumu, itilmiş, çaresiz olarak değil, birey olarak hayatın merkezinde ve var olma mücadelesi içinde güçlü ve zayıf yönleriyle karakterize eder.

Filmin ismi On Kadın olsa da film 9 ayrı öykü üzerinden ilerler ve her bir öykü kendi içinde tutarlı bir kadın hikayesine odaklanırken, film 9 ayrı öykünün bütünselliği içinde sona erer. “Gelin, Sofrayı Hazırla”, “Gazeteci: Kimliğiniz Lütfen”, Çingene: Ben Çalmadım Be, “Deniz: Yeşil Güzeldir”, “Ana Kız: Çok Süpersin Anne, “Fahişe: Biz Fahişeyiz ya Siz?”, “İkramiye: Ana Sevgisi Ne Güzel Şey”, “Feminist: Erkek Kokusu Sinmiş” ve “Köylü: Ben İkinize de Yeterim” başlıkları üzerinden köylü, kentli, eğitimli, eğitimsiz, evli, bekar, dul, yaşlı, genç, anne, eş olmak üzere farklı konumlardaki kadınların toplumdaki yerini betimlerken, her daim toplumda nasıl suçlu konumuna itildiklerini, bunların nedenlerini sorgulayarak gerçekçi bir dil ve belgesel/deneysel bir üslupla ortaya koyar. Bugün kadın sorununun hâlâ güncelliğini koruduğu, kadına şiddetin giderek arttığı gerçeğinden hareketle İKSVnin Görenin On Kadın filmini restore etmesi ve 38. İstanbul Film Festivali’nde izleyici ile buluşturması çok kıymetlidir. Çünkü 1987 yılında çekilen ve 9 kadın örneği üzerinden kadınların yaşadıkları sorunları tartışmaya açan bir filmin konusu 35 yıl sonra hala değişmemiştir ve mücadele devam etmektedir. Bu nedenle geçmişle bugünün ortak sorunlarının tarihsel bağlamı içinde anlaşılabilmesi adına On Kadın gibi filmlerin restore edilerek yeni kuşak gençlere, sinemacılara ulaştırılması, yeniden izlenir kılınması çok önemlidir.

Sonuç olarak 1968 yılında Mehmet Aslan’ın Hakanların Savaşı filmiyle yardımcı yönetmen olarak başladığı sinemaya 1974’te Endişe ile yönetmen olarak geçiş yapmış, kısa ve belgesellerin dışında kırkı aşkın uzun filmin yönetmenliğini üstlenmiş günümüzün yaşayan efsane bir yönetmeni olarak Şerif Gören’in deneyimleriyle, sinemaya içerik, teknik ve üslup olarak getirdiği yeniliklerle daha fazla adının anılması, sinema öğrencileriyle, yeni kuşak sinemacılarla daha sık bir araya gelmesi ve yeni üretimlere hem düşünsel hem deneyim anlamında katkı sunmasının olanakları hem akademi hem sektörün üzerinde düşünmesi gereken bir konudur.

Yararlanılan Kaynak:

Ali Karadoğan (2006). Film Çeviriyorum Abi: Şerif Gören Sineması’nda Öykü Söylem ve Tematik Yapı. Phoenix yay.