Yaşamlarımızı kurtarmak için ihtiyacımız olan bu mücadele ve irade öncelikle yaşamları, çocukları, komşuları, aileleri, arkadaşları elinden alınan herkesin hakkını aramakla başlamalı.

Dayanışmanın imkânları, mücadele ve değiştirici irade
Dayanışma Gönüllüleri afet bölgesi için her türlü yardım için seferber oldu. (Fotoğraf: BirGün)

6 Şubat’ta sabaha karşı gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem tüm işbirlikçi ağlarıyla birlikte kamu otoritesinin yozlaşmışlığını gözler önüne serdi. Geleceği bilinen bir depremle 10 kentte yüz binlerce yaşam yerle bir oldu. Tüm kurumları ve birikimiyle birlikte kamusal kaynaklarımızı sermayeye peşkeş çeken kamu otoritesi, enkazda hayatta kalanlara çare olmaya yetecek arama kurtarma ekibi ve teçhizat donanımından yoksundu. Binlerce insan günlerce göçük altında bekletildi, bırakıldı.


Bilim insanlarının on yıllardır yaptığı uyarılara kulak tıkamanın en ağır sonuçlarından biri yaşanırken, seferberlik ilan etmesi gereken kamu otoritesi olarak AKP iktidarı gerçekleri gizlemeye ve kendini aklamaya çabaladı. Gizlemek istediği tüm kamusal ve yaşamsal müştereklerimizi sermaye hizmetine açarak ihmalleri, denetimsizliği, plansızlığı besleyen ve depremin bir facia boyutuna ulaşmasına sebep olan suretiydi.

Fakat nafile. Yiten yaşamlar, yardım eli uzatılmayan kentler, ses gelip gidilmeyen enkazlar, deprem yönetmeliğine uygun olduğu iddia edilip yıkılan binalar, imar afları, riskli olmasına rağmen dönüştürülmeyen yapı stoku, yıkılan kamu binaları, yollar, köprüler, okullar ortada. Tüm bunlar gizlenemeyeceği gibi aklanması da mümkün değil. Bu bir haftada üzerine nasıl konuşacağımızı dahi bilemediğimiz kötülüklere tanıklık ettik. Bunun yanında böyle devasa bir kötülüğe çare olamasa da birçok iyiliğe, iyilik için çabalayan milyonlara tanıklık ettik.

El ele, gönüllü, herkesin refahı için…

“Kentin vaadi (umudu) burada, her şey elinden alındığında, kent yaşamı en çok tehlikeye girdiğinde ortaya çıkar. Çünkü geriye kalan sadece insan kaynaklarıdır; yurttaşları, yurttaş olarak hareket eden, el ele veren, katılan, kendi kamu kurumlarını yaratan, birbirlerini örgütleyen, bunu gönüllü olarak, parasal etiketler olmadan, rekabetçi zorlamalar olmadan yapan yurttaşların, bunu herkesin refahı için yaptığını söyleyebiliriz.”

Yukarıdaki alıntının yer aldığı Kovid Çağında Lefebvre: Paris Komünü ve Kentsel Devrim’den Dersler (2021, Monthly Review) başlıklı metninde Andy Merrifield, pandeminin zaten varolan kapitalist patolojileri yoğunlaştırdığını söylüyordu. Merrifield, hem Kentsel Devrim’in hem de Paris Komünü’nün, salgın sonrası bir kentsel dünyayı demokratik bir şekilde nasıl yeniden inşa edebileceğimiz konusunda hayati dersler barındırdığını vurgularken kriz geçtikten sonra demokratik olarak müdahale ederek, “işbirliğini ve katılımı teşvik ederek, yıkıma uğramış bir dünyanın aşağıdan yukarıya yeniden inşasını mümkün kılarak” kenti yeniden hayal etmemiz gerektiğini söylüyordu.

Tıpkı bugün içinde bulunduğumuz karanlık tablodan çıkan dayanışma tecrübelerinin işaret ettiği gibi. Gerçek anlamda yerle bir olmuş kentlerde kamu otoritesi bir enkazdan ibaretken, toplum ortaya çıkan yaşamsal ihtiyaçların karşılanması için birbirinden güç alarak, birbirine çare üretmek için tehdit ve engellemelere rağmen yan yana durdu. Yerel yönetimlerden meslek örgütlerine, siyasi partilere, muhtarlıklara, maden işçilerine, sağlıkçılara, pedagoglara ve hatta vinç operatörlerine kadar birbirini kurtarıp yaşatma güdüsüyle hareket eden milyonlarca kişi elinden geleni ardına koymadı. Kaynakların rekabet ve rant güdüsü olmadan tüm ihtiyaç sahipleri için seferber edildiği bir işbirliği ortaya çıkardı. Yaşam en çok tehlikeye girdiğinde, her şey elinden alındığında, el ele vererek, birbirlerini örgütleyerek, gönüllü olarak…

Merrifield’ın işaret ettiği olasılık da burada yatıyor. Tüm bu toplumsal dayanışma tecrübeleri kamusallığımızı, kentlerimizi, yaşamı demokratik bir şekilde herkesin refahı için nasıl yeniden inşa edebileceğimiz konusunda hatırlatmalar, hayati dersler barındırıyor. Kamu otoritesini dönüştürme ve mücadele ile yeniden inşa etme olasılığı barındırıyor. Şüphesiz ki böylesi bir yeniden inşa esas olarak insanca yaşam hakkımıza; bugünden örnek vermek gerekirse yaşamaya elverişli bir konut gibi olmazsa olmaz ihtiyaçlarımızın garantörü olan karar alma süreçleri dahil yaşamsal müştereklerimize el koyan neoliberal kapitalizme karşı durmayı da gerektiriyor. Zira bunların tahribatı, toplumsal ilişkilerin müşteriliğe dönüşümünden, kamusal alanın yıkımından, sermayenin hızlı ve rant güdümlü büyümesi amacından bağımsız değil.

Bundan sonrası hepimizde…

2021 yılında AKP’li Melih Bulu’nun Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum-rektör olarak atanmasının ardından başlayan eylemlerde öğrenciler, tutuklanan bir öğrencinin “Bundan sonrası sizde” sözünü “Bundan Sonrası Hepimizde” biçiminde dönüştüren bir kampanya başlatmışlardı. Bu slogan kayyum rektör sorununu salt öğrencileri ilgilendiren bir sorun olmaktan çıkarıp toplumsallaştırıyordu. Dahası, çözüm için birlikte mücadele etmeye çağırıyordu.

Bana kalırsa bu slogan bugün ihtiyacımız olan duyguyu da iyi ifade ediyor. Bu kötülüğe karşı toplumun dayanışma ve birbirine sahip çıkma iradesini eyleme dökebildiğini gördük. AKP iktidarının on yıllardır süren ayrıştırıcı, bireyleştirici siyasetine karşın birbirimiz için harekete geçebileceğimizi gördük. İşbirliğinin, rekabete ve ranta dayalı düzeni alt üst eden Merrifield’ın Marx’a atıfla ifade ettiği biçimiyle bu büyük armağanını, krizin kapladığı gündelik yaşamlarımızın her anında örgütlemeyi birinci görev edinmek önümüzde duruyor. Yıkıcı koşulların, baskı ve saldırıların bir sonucu olarak ortaya çıkan kriz anlarında üretilen kolektif tecrübelerden beslenen; bugün yerle bir olan kentlerdeki gönüllü ilişkilerin ördüğü türden kamusallıkların ve ortaklaşma zeminlerinin, yeni kolektif katılım biçimlerinin kalıcılaşacağı bir yaşam için mücadeleyi ancak değiştirici bir irade ile mümkün kılabiliriz.

Yaşamlarımızı kurtarmak için ihtiyacımız olan bu mücadele ve irade öncelikle yaşamları, çocukları, komşuları, aileleri, arkadaşları elinden alınan herkesin hakkını aramakla başlamalı. Birbirimizin yaşamı, iyiliği ve geleceği için, adaletin tesisi için mesullenmeli, hep birlikte depremzedelere omuz vermeliyiz. Hak arama mücadelelerinde, yeni bir yaşam kurma mücadelelerinde, toplumsal hayata yeniden katılımı sağlayıcı mekanizmaların üretiminde, böylesi bir facianın yaşanmasını engelleyebilecek her türlü çabada, kırda ve kentte, mahallede, üniversitede, yerel yönetimlerde, meslek örgütlerinde, elimizin uzandığı her yerde.