Küba’da çöküşün nedenlerinden biri, Trump döneminde yeniden yürürlüğe giren ABD ambargosu. Trump, 243 yeni yaptırım imzaladı. ABD yıllar boyunca Küba’daki devrim karşıtlarına milyonlarca dolar aktardı. Sağcı liderlerin Küba’da muhaliflere destek verdiğini biliyoruz.

Dayanışmanın sembolüdür Küba

Francisco Dominguez

11 Temmuz 2021 günü Küba’da hükümet karşıtları müthiş bir koordinasyon içinde sokaklara döküldüler. Yaşananlar dakikalar içinde dünya basınında yer buldu. Küba’da bu tür eylemler alışılmış olaylar değil. Hele ki eylemcilerin şiddet eğilimi hiç alışılmış değil. Görüntüler Venezuela’da 2014 ve 2017 eylemlerini, Nikaragua’da 2018 yılında gördüğümüz darbe girişimini hatırlatıyor.

Küba’da sokağa dökülen muhaliflerin Venezuelalıların guarimba dediği taktiği kullandıkları anlaşılıyordu. Bu taktiğe göre şiddet eylemleriyle, medyanın ilgisini çekmek amaçlanır. Eylemlere cevaben Küba’da binlerce devrimci sokağa çıktı. The Guardian gibi bazı gazeteler bu eylemleri de ‘hükümet karşıtı’ eylemler olarak lanse ettiyse de sonraları hatalarını düzelttiler.

Muhaliflerin eylem yapma nedeni gıda, ilaç, elektrik ve akaryakıt kıtlığı gibi konulardı. 11 milyon kişinin yaşadığı adada yaşanan kıtlık, gündelik hayatı zorlaştırıyor. Akaryakıt için uzun sıralar bekleniyor, sık sık elektrik kesintisi yaşanıyor, insanlar gelirlerini yitiriyor ve ekonomik güçlükler gün be gün artıyor.

ÇÖKÜŞÜN NEDENİ ABD AMBARGOSU

Kübalılar ülkenin kötüleşen sosyo-ekonomik koşullarından gerçekten endişe ediyor. Çöküşün başlıca nedenlerinden biri, Donald Trump döneminde yeniden yürürlüğe konan ABD ambargosu. Biden ise seçimlerden önce verdiği sözlere rağmen durumu düzeltecek hiçbir şey yapmadı. Ambargonun etkileri ise Covid-19 salgını ile birlikte hepten ağır hissedilir oldu.

Salgın Küba’nın başlıca gelir kaynağı olan turizmi durma noktasına getirdi. Ekonominin yavaşlaması gelirleri ve gıda üretimini olumsuz etkilediyse de ambargonun başlıca sonucu ilaç kıtlığı yaşanması oldu.

dayanismanin-semboludur-kuba-900682-1.

DONALD TRUMP 243 YAPTIRIM İMZALADI

ABD’de başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump’ın ilk icraatlarından biri Obama döneminde biraz olsun düzelen Küba ilişkilerini tekrar başa sarmak oldu. Trump, 243 yeni yaptırım imzaladı ve Küba halkı ABD eliyle dünyadan soyutlanmış oldu.

Yaptırımlar Küba ekonomisinin her alanını etkiliyor. Küba ordusu tarafından ya da Küba ordusu adına faaliyet yürüten şirketlerle çalışmak yasaklandı; ABD vatandaşlarının ülkeye eğitim ya da kültürel faaliyetler için girmesi yasaklandı; Havana’daki ABD elçiliği neredeyse tamamen kapatıldı ve vize başvuruları askıya alındı; 1959 devrimi esnasında mülkiyet hakkı ihlal edilen ABD vatandaşlarının Küba devletine dava açmasının önü açıldı; ABD ve Küba arasındaki sular deniz trafiğine kapatıldı; Havana harici tüm ABD-Küba uçuşları durduruldu; Küba’da konaklayan ABD vatandaşlarının Küba devleti ya da Komünist Parti mülkiyetindeki işletmelerde konaklaması yasaklandı; ABD’de yaşayan Kübalıların evlerine para göndermeleri güçleştirildi; gemicilik şirketlerine yaptırımlar uygulandı ve Venezuela petrolünün Küba’ya ulaşması engellendi; Venezuela’da insan hakları ihlallerine karıştıkları gerekçesiyle birçok Kübalı yetkilinin ABD’ye girişini yasaklandı. Liste uzayıp gidiyor…

Üstelik bunlar yalnızca süregelen yaptırımların üzerine eklenenler. Neticede, ABD’de faaliyet yürüten şirketlerin, aynı zamanda Küba’da faaliyet göstermesi neredeyse imkansız hale geliyor. Haliyle ambargonun ‘iki ülke’ arasında olduğunu söylemek mümkün değil. Ambargo, ülkede derin yıkıcı etkiler yaratmak için kurgulanmıştı ve ABD’nin meşhur 1960 kararında da tam olarak böyle söyleniyordu:

“Küba’da iç desteğin zayıflatılması için tek olası yöntem, ekonomik memnuniyetsizlikler ve güçlükler yoluyla halkın mahrumiyete sevk edilmesidir […] Küba’da ekonomik yaşamın zayıflatılması için her yöntem kullanılmalıdır […] bu kapsamda yürütülecek faaliyetler ustalık ve incelik gerektirse de, ülkeye para ve kaynak girişini kısıtlamanın en etkili yoludur. Hükümeti devirmek için açlık ve sefalet yaratılacaktır.”

Birleşmiş Milletler’in 2018 yılında hazırladığı raporda, ABD’nin Küba’ya uyguladığı ambargonun Küba’ya maliyeti 130 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Salgının etkileri ülke ekonomisini hepten perişan etti. Ülkeye giren turist sayısı yüzde 90 oranında düştü. Ülkeye sıcak para girişi durma noktasına geldi ve turizm ile genişleyen hizmet sektörü de neredeyse tamamen çöktü. 2019 yılında ülkeye yaklaşık 4.3 milyon turist girerken, 2020 yılında yalnızca 1 milyon turist girdi. Mayıs 2021’e gelindiğinde ise düşüş oranı ortalama yüzde 96 oldu.

dayanismanin-semboludur-kuba-900681-1.

DEVRİM KARŞITLARINA PARA AKTARILDI

Tabii ambargoya paralel şekilde bir takım ‘istikrarsızlaştırma’ planlarının da devreye sokulmadığını düşünürsek saflık etmiş oluruz. Sokağa koordine bir şekilde dökülen şiddet yanlıları ve ABD önderliğindeki sosyal medya saldırıları bu planların bir parçası. ABD yıllar içinde Küba’daki devrim karşıtlarına milyonlarca dolar aktardı. Trump döneminde destek miktarı daha da arttı ve bir yandan küresel sağlık krizi devam ederken, bu çabaların etkileri yadsınamayacak boyutlara ulaştı.

Trump döneminde resmi yardım kanalları vasıtasıyla devrim karşıtlarına 17 milyon dolar kaynak aktarıldı. Fakat gerçek rakam muhtemelen daha yüksek çünkü ‘demokrasi inşa stratejileri’ olarak sınıflandırılan faaliyetler bilgi paylaşım yasası dışında tutuluyor. ABD’nin Küba’da yaptığı ‘demokrasiyi geliştirme’ harcamaları üzerinde tam bir gizlilik perdesi var ve fonların kime gittiği çoğunlukla bilinmiyor.

Küba ve diğer birçok Latin Amerika ülkesinin ulusal egemenliğinin saldırı altında olmasına şaşırmamak gerek. Geçtiğimiz yıllarda Batı destekli Bolivya darbesinde yaşananları hep birlikte gördük.

ABD yardım kuruluşlarının yanı sıra bazı açık sözlü sağcı siyasetçilerin; ya da Bolsonaro, Alvaro Uribe ve Luis Almagro gibi liderlerin de Küba’da muhaliflere destek verdiğini biliyoruz. ABD’de Marco Rubio, Biden’a giderek Küba’ya müdahale çağrısında bulundu ve Küba’ya desteğini ilan eden Siyah Yaşamlar Önemlidir hareketini yerden yere vurdu.

Diğer yandan Arjantin, Bolivya, Nikaragua, Venezuela, Meksika gibi ülkelerin Lula, Dilma Rousseff, Perdro Castillo gibi liderleri ABD’nin Küba’nın iç işlerine müdahale etmesine karşı olduklarını açıkladılar. Ambargonun sonlandırılmasını ve ada halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesini talep ettiler. Uluslararası seviyede görüyoruz ki, sağcılar ve solcular arasındaki duruş farkı daha net olamazdı.

KÜBA DAİMA ADALETİN YANINDA DURDU

ABD müdahalelerinin Latin Amerika’da herhangi bir ülkeye ‘demokrasi’ getirdiği görülmemiştir. Müdahalelerin sonucu daima şiddet, diktatörlük ve kurumların satılması olmuştur. Küba ise tüm kusurlarına rağmen 60 yıldır dayanışmanın ve cömertliğin sembolü haline geldi. Tüm dertlerine rağmen uluslararası sahnede adaletin yanında durmaktan çekinmedi.
Küba ve Venezuela’nın ortak yürüttüğü tıbbi program Mucize Operasyonu ile 4 milyon insana ücretsiz göz tedavisi sağlandı. Yoksul insanlar katarakt ya da farklı göz hastalıkları için tedavi gördü. Küba’nın uluslararası tıbbi yardımları çerçevesinde 124 bin sağlıkçı 154 farklı ülkede sağlık hizmeti verdi. Mart 2020’den bu yana 3 bin 700 Kübalı doktor, hemşire ve teknisyen gönüllü sağlık çalışanı olarak 39 ülkeye hizmet götürdü.

Küba’nın dertlerinin kalıcı olarak sona ermesi için gereken ABD ambargosunun koşulsuz şekilde sonlandırılması. Bu görüş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da dahil olmak üzere uluslararası seviyede de ifade ediliyor. Uluslararası hukuk ve adalet de bunu gerektiriyor.

Kaynak: Tribune Mag
Çeviren: Fatih Kıyman