Böyle batmaya devam mı yoksa yüzmeyi öğrenecek miyiz? Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla, her tarafımız dış minnaklarla, geri kalan yanlarımız da geçiş garantili yollar, köprüler ve kazıklarla çevrili. Memleketin 20 yılda geldiği yer belli. İktidarın tek argümanı “Biraz bekleyin, biraz sonra süper olacak, biraz sonra Türk tipi başkanlık sisteminin kafası gelecek, şahlanacağız, çıldıracağız, büyük kopacağız” minvalinde geleceğe bakış. Sürekli önümüzdeki günler bugünden daha iyi olacak diyorlar ama her seferinde de dolar 5 lira olacak 10 lira olacah ya… Şeklinde mantarlıyoruz maalesef. Ver yetkiyi gör etkiyi sistemi adeta bir mekânın kapısında teslim ettiğimiz aracımızı her yere çarpıp sonrasında da “Abi yarın bu araba bugünden daha iyi olacak” şeklinde parçalayan sorumsuz valelere emanet. Valeler zaten hiçbir şeyden sorumlu değil. Ya yol kötü, ya millet emanet ettiğimiz aracı çizmiş, ya motokurye çarpmış ya da araçta yapısal sorunlar var. Valeler dışında herkes suçlu. Kadere bak…

Hiçbir şeyden ders almayan, matematikle, bilimle inatlaşan bir idare, asansörde 3’üncü kat düğmesine basıp sürekli 8’ inci kata çıkmayı düşünen bir hayaller alemindeki Alice yönetiminde ailece harikalar diyarındayız. Ama o aile bizim ailemiz değil. Belli bir aileler dışında kimse harikalar diyarında değil. Artık evde üşümemek bile lüks. Tek başına ev kelimesi bile lüks hale geldi. Dünya Kupası’nı ellemek için sahaya atlayan etçi kardeşimizden farkları yok. Görüntü var, icraat yok. Kupaya dokunuldu mu? Dokunuldu ama o da yasak… Neyse ki AİHM ya da AYM kararları da bizim gibi hukuk ülkelerinde yok hükmünde. Aynı Nusret, aynı idare, aynı yaklaşım. Dostlar alışverişte görsün. Özel uçaklarla taşınan özel insanlar, sıradan evlerde üşüyen vasıfsız vatandaşlar. Ülkenin özelden özeti.

Kaç yıldır aynı şeyler çevresinde yazmak da baydı. Zamanında Ecevit’e yazar kasa atıldığından beri, Erbakan’ın yürüyemediği zamanlardan beri, Çiller’in halüsinasyonundan, Yılmaz’ın burnuna atılan yumruktan, hayata dönüş operasyonundan beri aynı şeyler, aynı teraneler, aynı sıkıntılar, farklı aktörler. Tabii son 20 yıl çok güzel bakan yaptı. Özellikle son birkaç yıldır bakanlarımız dadundan yinmiyor. İstifa bile edemeyen bakan geliştirdik. Bu bir ilktir.

Ülke olarak artık bıçak kemiğe, yumurta kapıya, kur 20 liraya dayandı. Hepsi de toplanıp bize dayandı. Bakalım fakir olmak için bile kaç lira kazanmamız, açlık sınırını geçmek için cebimize ne kadar girmesi gerekecek? Enflasyon deseniz TUİK bile artık 90’ları işaret ediyor. Siz hesabını oradan yapın.

Yıllar içinde yetişen gençler de iyice saçma sapan bir hale geldi. Sürekli baskı, yasak, dayak, sansür derken gençler de sapıttı. Kendilerini saçma sapan maddelerde aramaya başladı. İki bardak bir şey içmek istese dünya pahası. Kimsenin cebinde para yok, gençliğini nasıl yaşayacağını bilmeyen kitleler de kendilerini uçurumdan atmaya başladı. Herkes çok öfkeli, kırgın ve umutsuz ama yine de gençliğin enerjisi var. Umut olan yerde hayat tekrar başlar. Ölümü bile aşan bir kuvvet umut.

Önümüzdeki seçimler artık yeni bir kurtuluş hamlesi mi olacak, yoksa kötülerin hükümdarlığının yollarını ejder meyveli sumutilerle mi süsleyecek, onu zaman gösterecek. Muhalefet son virajda kamyonu devirmezse, önce bir seçime girelim sonra kendi aramızda insanlık normlarını tekrar küllerinden inşa edebiliriz.