1848 devriminin yenilgiye doğru gittiği ayları anlatırken “o dönemde” diye yazdı Marx alaycı bir dille, “tüm kralcılar cumhuriyetçi, Paris’in tüm milyonerleri işçi olmuştu.”

Defteri dürülmüş “fraternité”...

Kardeş ne güzel bir kelimedir. Etimoloji sözlükleri kelimenin kökeninin ana karnına isim yapım eki daş eklenerek karındaş kelimesinin oluştuğunu yazıyorlar. Karındaş Türkçenin farklı şive ve lehçelerinde hem bu halini koruyor hem de bir kısaltma olarak kardeşe dönüşüyor. Ana karnını fiziki olarak eş zamanlı ya da ardıl olarak paylaşmış insanlara kardeş diyoruz. Anaları ayrı babaları bir olanlar da birbirinin kardeşidirler. Farkı vurgulamak için önüne üvey kelimesini eklemişler ne gerek varsa. Ama kardeş kelimesinin etimolojik kökenin sınırlarını aştığı, insanların birbirlerine böyle bir ortaklık olmasa da kardeş diye seslendiklerini de biliyoruz. Nazım ne güzel söyler; “Kardeşlerim / Avrupa’dakiler, Asya’dakiler, Amerika’dakiler / ben, hapiste açlık grevinde değil de / bir kırda yatıyor gibiyim bu mayıs ayında geceleyin. / Ve gözleriniz ışıl ışıl yıldızlar gibi başucumda; / ve elleriniz tek bir el / anamın eli gibi / yârimin eli gibi / Memed’in eli gibi / hayatın eli gibi avucumda”

Yoldaşlığa giden yol

İşte oradan arkadaş kelimesine geçebiliriz. Yine aynı daş ekinin sırt anlamında arka’ya eklenmesiyle oluştuğu, “sırtınızı dayayabileceğiniz kişi” anlamına geldiği konusunda zaman içinde fikir birliğine varıldığı anlaşılıyor. Türkçede bu türden kelimelerin anlam zenginliğinin derin olduğuna dair bir düşünce dolanıp durur beynimde. Bilmiyorum, öteki dillerde de büyük olasılıkla derinlik vardır ama ben Türkçeyi çok sevdiğim için belki özellikle de bu türden insanlar arası ilişkileri çok anlamlı ve sevecen bir şekilde anlatan kelimeler yüzünden de olabilir, kendi derinliğimizi öne çıkartıyorumdur. Arkadaş da öyle bir derinlik taşır harfleriyle. Düşünün güvenebileceğiniz sırtınızı dayayabileceğiniz kişidir arkadaş. Ne güzel.

Bizim yoldaş sözümüz de öyle derindir. Yol arkadaşı, bir amaca doğru birlikte yürüdüğünüz insan, Yol varsa yürümek hatta koşmak vardır işin içinde, ama birlikte. Başka dillerde de Yoldaş’ın benzerleri var kuşkusuz; Rus’ların Rusçanın “Tavariş”i var, üstelik bir devrimin ürettiği, yaygınlaştırdığı kelimelerdendir. Mal’dan “Tavar” kelimesinden türetildiği söylenir; malı mülkü paylaşanları anlatırmış. Şimdi Rusçanın terk edilmiş, iyice yaşlanmış komünistlerin kullandığı bir kelime egemendir. Tavariş’in yerine kaba saba bey- beyefendi anlamında “Gospodin”i kullanıyorlar. Eskiden toprak ağalarına denilirmiş. Yoldaş Almancada erkekler için “Genosse” kadınlar için “Genossin”dir, Isınamamıştım, bürokrat dili gibi gelirdi bana hep. Naziler “Kamarad” lafını kullandıkları için Alan komünistleri, sosyal demokratları uzak durdular bu kelimeden. Aslında güzel kelimedir. Avrupa’da İngilizce konuşulan yerlerde yoldaşın karşılığı “Comrade”dır; farklı söylenişlerle de olsa anlamı aynıdır. Fransızcada da “le camarade”dir yoldaşın karşılığı. Bir de “le compagnon” var. Yol’a bağlayacaksanız kelime eklemeniz, “le companion de la rue” demeniz gerekecek. Kısacası bu kelimelerin hiçbirinde yol da yürümek de yoktur. Yoldaş yani yol arkadaşı, öteki dillerde aynı anlam için kullanılan kelimelerin içinde bu nedenle bana en derini gibi gelir. Bir de sosyalistler, komünistler kullanıyor ama aslında herkesin yaygın bir şekilde bildiği, yeri geldiğinde kullandığı bir kelimedir bizim ülkemizde Yoldaş.

Kardeşlik sorunludur biraz

Kardeş, kardeşlik kelimelerine döneceğim; çünkü bu güzel kelimenin Fransız siyasetinde 1789 sonrasında özellikle de 1848 Şubat devrimi döneminde çarpıtılarak kullandığını görüyoruz. Hikâyesini anlatmayı deneyelim. Ama önce Fransızcada erkek kardeş için “frère” kız kardeş için “sœur” kelimelerinin kullanıldığını belirtelim; kardeşlik söz konusu olduğunda da yalnızca erkeklerden yola çıkıldığını, fraternité’nin erkek bir kelime olduğunu vurgulayalım. Fransız devrimi, kadınlar devrimin aktif militanları oldukları halde seçme seçilme hakkını tanımadı onlara. Genel oy hakkı git-gelli bir seyir izledi Fransa’da ama kadınlar en önde savaştıkları Paris Komünü’nde bile seçilmek bir yana seçme hakkına bile kavuşamadılar.

1789’un sloganı “Liberté, égalité, fraternité yani “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik”ti. Bu slogan genel kabul görmekle birlikte kısa zamanda özellikle Üçüncü Tabaka - Tiers État’nın itirazlarını da üzerine çekecekti. Tiers Etat’nın temsilcilerinden Emmanuel Joseph Sieyes Üçüncü Tabaka Nedir adlı eserinde üç soruyla Tiers État’yı tanımlıyordu. “Üçüncü tabaka nedir? -Her şey; Siyasal düzende şimdiye kadar ne olmuştur? – Hiçbir şey: Ne olmak istemektedir? -Bir şey olmak.” (Ateş Uslu, Siyasal düşüncenin Toplumsal Tarihi. Cilt 2, Yordam Kitap, s. 22) Bu dönemde ulus ve halk kavramları soyut bireylerin oluşturduğu soyut bir topluluğu anlatmak için kullanılıyordu. “Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” kavramları ilkesel düzeyde savunulurken toplum içindeki eşitsizlikler görmezden geliniyordu. Kardeşlik kavramı ise sınıflar arasındaki çatışmaların uzlaştırılması, hatta sınıf çatışmalarının yok sayılması için kullanılıyordu. Devrimin en radikal guruplarından birisi olan “Kudurmuşlar”ın lideri devrimci rahip Jacques Roux durumu şöyle anlatıyordu: “insanların bir sınıfı diğerini aç bırakıp da cezasız kalıyorsa özgürlük boş bir heyuladan ibarettir. Zengin tekel yoluyla bir benzerinin ölüm ve yaşam hakkını elinden alıyorsa eşitlik boş bir heyuladan ibarettir.” (Uslu, s.45)

Ama bu durumu açık ve edebi bir dille yazan da Marx oldu. 1848 devriminin yenilgiye doğru gittiği ayları anlatırken “o dönemde” diye yazdı Marx alaycı bir dille, “tüm kralcılar cumhuriyetçi, Paris’in tüm milyonerleri işçi olmuştu. Sınıf ilişkilerinin bu hayali feshine karşılık gelen ifade fraternité yani evrensel kardeşleşme ve kardeşlikti. Sınıf karşıtlıklarından bu huzurlu uzaklaşma çelişen sınıf çıkarlarının duygusal bir şekilde uzlaştırılması heyecan içindeki sınıf mücadelelerinin üzerine çıkılması yani fraternité Şubat devriminin gerçek parolasıydı. (…) Paris proletaryası bu yüce kardeşlik sarhoşluğu içinde kendisinden geçmişti.” (Fransız Üçlemesi, Fransa’da Sınıf Mücadeleleri, Yordam Kitap, s.50-51)

Demek ki bu türden parıltılı ama tehlikeli kavramlara sloganlara karşı uyanık olmak gerekiyor. Marx’ın anlattığı gibi fraternité işini gördü. Sınıf çatışması biraz kanla biraz da bu türden saptırıcı kavramlarla söndürüldü. Devrim yenildi. Bu kavramlar bizde de işini iyi görüyor. Son yıllarda alt sınıflar onların siyasi temsilcileri birleşemiyor ama egemenler baskıyı, yasağı iyi kullanıyor, 12 Eylül’de eli kolu bağlanmış olan işçi sınıfındaki kıpırdanmaları önlemek için demagoji ile baskıyı eş zamanlı gündemde tutuyor. Onların temel yöntemi toplumun belli kesimlerin ötekileştirmek, böylece kendi tabanlarını güçlendirmektir. Peki, muhalefet ne yapıyor bu durumda? Muhalefet ezenlerle ezilenlerin kardeşliği anlamına gelebilecek ideolojik kardeşliklerin peşinde. Oysa fraternité 1848’de yazıldı, okundu, bitti.

***

Kısaca diyeceğimiz şudur; helalleşecekseniz, siyasetin işçi sınıfına aklına bile getirmek istemediği, hatırlatana da kızdığı bir borcu var; önce onu ödeyin. İşçilerle helalleşin. Pek yüz vermediğiniz, çantada keklik saydığınız işçilerin varlığını gücünü görmeye çalışın, onların varlığını hissettiğinizde, sınıf mücadelesinin öyle ya da böyle süreceğini anladığınızda, sömürü düzeni ile savaşacak, ideolojik tuzaklardan kurtulacak, tüm halk sınıflarıyla da barışmış olacaksınız.

Çünkü işçi sınıfı tüm halkı temsil eder, kapitalistler hariç.