Garip bir anlayışla yönetiliyoruz!..

Cenaze marşı değişti, İstiklal Marşı’na yeni beste yapma talimatı çıktı…

Biri, bir gün önce bir şey söylüyor. Ertesi gün başlıyor bir tartışma!..

Yetkiyi elinde tutanlar keyfi söylenene değil, söyleyene bakarak emri yerine getiriyor.

Tabii kırk takla atarak!..

Aklı mantığı olanlar da atılan taşı kuyudan çıkarmak için kan ter içinde kalıyor!..

Olan ülkeye oluyor...

•••

Bir ülke için bayrak, ulusal marş ve para, egemenliğinin sembolüdür!..

Birlik ve beraberliğini tamamlayan da çok önemli değerleri vardır…

Ulusal günler ve bayramlar o değerlerin en yücesidir!..

•••

16 yıldır ulusal bayramları, önemli günleri kutlatmayan bir çarpık zihniyet var!..

Son zamanlarda ikame modelini çalıştırılıyor…

Tıpkı 23 Nisan TBMM’nin açılış gününü, 24 Nisan Kutlu Doğum Haftası’yla gölgeledikleri gibi,

15 Temmuz’u 30 Ağustos Zafer Bayramı yerine, şimdi de 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin üzerine Afrin’i yarattıkları gibi!...

Sanki “değerleri ucuzlatmak” adına her şey göze alınmış gibi…

Oysa “varlık nedenleri ve birlik değerleriniz yok edilirse sizlerde yok olursunuz!...”

•••

Yok kabul edilen, bir başka değere daha değinmek gerekir…

Bu ülkede yandaşlar dışında yaşayan insanların tamamının tek güvencesi emeğidir!..

Emekçi bir toplumuz!... Aynı zamanda da en fazla sömürülen halkız!...

Sömürü düzenine karşı çıkan DİSK, 13Mart 2018 tarihinde İstanbul’da toplanarak emekçinin ve ülkenin vahim durumu ile ilgili önemli kararlar aldı ve bu kararları Başkan Kani Beko açıkladı...

Bu bildiriyi sadece 4 gazete sayfalarına taşıdı. BirGün, Cumhuriyet, Evrensel ve Özgürlükçü Demokrasi.

Havuz medyası her zamanki körlüğü ile ülkenin geleceğinden endişe eden milyonlarca emekçi adına açıklama yapan DİSK’in duyurusunu yok saydı!..

Tıpkı 103 yıl sonra Çanakkale Zaferi’ni anarken Mustafa Kemal Atatürk’ü yok sayan, TBMM Başkanı’ndan bazı mülki amirlere, yandaş medyadan salya sümük laik Cumhuriyet’e saldıran sözde hocalara kadar

•••

DİSK Başkanlar Kurulu toplantısındaki kararları görmeyenlere inat sizlerle paylaşıyorum!..

“… Türkiye’de bir rejim değişikliği süreci hızla ilerlerken, demokrasi, adalet, laiklik, toplumsal barış ve kardeşlik, Anayasal sınırları aşan fiili bir OHAL rejimine kurban verilmekte, böylesi bir ortamda işçi sınıfının haklarını savunmak giderek güçleşmektedir.

Ülkemizde kurulmak istenen yeni rejim, Türkiye nüfusunun dörtte üçüne ulaşan ve ücretiyle yaşamaya çalışan büyük bir kesim için, yani “Cumhur“un çok büyük bir çoğunluğu ve Cumhuriyetin geleceği için tehdittir. Bu düzen, “OHAL’den istifade” grevlerin yasaklandığı, sendikal hak ve özgürlüklerin yok sayıldığı bir düzendir.

Bu düzen;

»Taşerona kadro gibi milyonları ilgilendiren, çözümü konusunda toplumsal ve siyasal mutabakat sağlanan bir konunun bile, ayrımcılığa ve hak kayıplarına neden olacak, hak aramayı sınırlayacak biçimde KHK ile düzenlendiği bir düzendir.

»Sayısı 6 milyona ulaşan işsizlerin “geçinemiyoruz, açız” çığlıkları yükselirken, işsizlik fonu paralarının KHK ile patronlara aktarıldığı bir düzendir.

»İş güvencesinin devlet eliyle yok edildiği, tek imzayla, tek emirle, herkesin ama herkesin işsiz kalabildiği bir düzendir.

»Salon toplantılarından yürüyüşlere, imza toplamaktan mahkemeye başvurmaya kadar her türlü demokratik hak arayışının keyfi biçimde kısıtlandığı/engellendiği; sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, meslek odalarının tahakküm altına alınmaya çalışıldığı bir düzendir.

»Emeğin, doğanın, kentlerin, eğitimden sağlığa tüm temel hakların sınırsız kar ve rant arzusuna teslim edildiği bir düzendir.

»Soma’dan, Ermenek’ten ders çıkarmayan, işçi sağlığı ve iş güvenliğini sermayenin kar hırsına terk eden, bir yılda 2006 işçinin çalışırken öldüğü bir düzendir.

»Cumhuriyetin laiklik ve demokrasi gibi temel nitelikleriyle, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” gibi temel kurucu ilkeleriyle ve temel yurttaşlık haklarıyla çatışan bir düzendir.

Bu düzene itirazı olan, ülkenin geleceğine dair endişe duyan, demokrasiye, barışa ve adalete hasret milyonlar ve ülkemiz hiç olmadığı kadar emeğin birleştirici ve dönüştürücü gücüne ihtiyaç duymaktadır.

İşte bu nedenle, bir işçi sınıfı örgütü olan DİSK için, birlik ve bütünlük içerisinde, demokrasiye ve ülkemize tüm gücümüzle sahip çıkma zamanıdır” diyerek, Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’muz şu kararları almıştır:

»Taşeron işçilerin kadroya geçiş sürecindeki haksızlıkların, hukuksuzlukların, ayrımcılıkların ve hak kayıplarının takipçisi olmaya devam edilmesi gerektiğini konusunda görüş birliği içerisindedir. Başta taşeron çalıştırma ve özel istihdam büroları aracılığıyla işçi kiralama olmak üzere tüm güvencesiz çalıştırma biçimlerinin yasaklanması için mücadeleye devam edileceğini ilan eder.

»İşçi sınıfının 80 yılda emekleriyle var ettiği ülkenin tüm birikimini satarak “günü kurtarmaya” çalışan ekonomi yönetimi anlayışının yeni hedefi şeker fabrikalarıdır.

»Başkanlar Kurulu, çokuluslu şeker tekellerinin çıkarları doğrultusunda işçileri, şeker pancarı üreticilerini ve halk sağlığını olumsuz etkileyecek bu özelleştirme girişimine karşı mücadeleyi ve dayanışmayı, ülkemizi ve işçilerin haklarını savunmanın ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü ilan eder.

»2019 yerel ve genel seçimlerinin, OHAL’in, savaşın, şiddetin sürdüğü, yurttaşların büyük bölümünün ötekileştirildiği, seçim kanununun yeni rejimin bekası için değiştirilerek seçim güvenliğinin tahrip edildiği bir atmosferde yapılması halinde, adil ve eşit seçimler olarak değerlendirilemeyeceğinin, seçimlere gölge düşeceğinin altını çizer.

1 Mayıs’a giden sürecin “emeğin demokrasi seferberliği“ne dönüştürülmesine ve 1 Mayıs 2018 Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’nün, başta İstanbul olmak üzere, ülkenin dört bir yanında yaygın ve kitlesel biçimde kutlamaya karar vermiştir.

•••

Bu ülkede “insan ve zaman yok sayıldıkça” emek ve emekçinin adı da konulmaz!..

Amaçlanan açık!.. Değerleri yok edilmiş sömürüye açık bir ülke yaratmak!..

Ancak hak, özgürlük ve adaleti arayan emekçiler , yurttaş olmak için kararlı mücadelesini sürdürdükçe sömürü düzeni ve de sömürenler ayakta duramaz!...