Türkiye giderek çok değerli bir ülke haline geliyor. İlk tespit İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan gelmişti:
-Üzerinde bulunduğumuz arazi çok değerli!

CHP Milletvekili, gazeteci Barış Yarkadaş ise “karşı görüş” olarak şöyle demişti:

-Biz ona VATAN diyoruz!

Barış’ın haklılığı tartışılmaz ama Soylu’nun ifade gücü yüksekliğine de şapka çıkarmak gerekir. Ait olduğu siyasi yapının en tepe noktasında bulunan şahıs tarafından da vakti zamanında vatan ile kupon arsa arasında hiyerarşik bağlantılar kurulmuştu:

-Kupon arsaları satarken bana soracaksın kardeşim!

Milli Emlak Müdürü durumun vahametini o zaman anlamış mıydı? Bilmiyoruz. Bildiğimiz şey ülkemizin değeri her geçen gün artıyor.

Sadece taşınmaz varlıklar bakımından değil bu durum. Dışarıdan gelen başka şeyler açısından da söz konusu… Mesela dışarıdan giriş yapan dolar ve avrolar Türkiye’de müthiş değerli hale geliyor.

Yaşlıların hayır duaları gibi:

-Tuttuğun altın olsun evladım!

Oluyor böyle şeyler ülkemizde. O kadar ki, altın da çok değer kazanıyor.

Ee haliyle kıskananlar da çatlıyor!

Çünkü ülkemiz çağ atlıyor!

*****

Sandık ve demokrasi

Ülkemizde 24 Haziran 2018 Pazar günü tarihinin en önemli seçimleri yapılacak. Hem parlamento hem de cumhurbaşkanı seçilecek.

Demokrasi nedir?

Sandık!

Şimdiye kadar “Ne kadar sandık, o kadar demokrasi” sandık!..

Bu bakımdan seçim-sandık-demokrasi arasındaki iplerin ne zaman koptuğunu tam olarak kavrayamadık. İpini koparan seçim istedi, yaptık. Olmadı bir daha… Yine olmadı. Bir daha yaparız. Baktık olmuyor, o zaman sandıkları kaldırır yerine irade beyanını getirip koyarız:

-Milletimizin iradesi bu yönde! diye bir açıklama gelince hep birlikte rahatlarız.

*****

Mahkûm ihracatı başlayabilir

Seçimlerden önce bir ihracat hamlesi bizim için çok faydalı gelişmelere gebe olabilir.

“Bir millet ihracat yaparsa millet olabilir!”

Çok saçma bir veciz cümle oldu. Ancak döneme uygunluk bakımından herhangi bir kusuru bulunmadığını kabul etmelisiniz.

Bizim memlekette şu sıralar en fazla bulunan şey haksız mahkûmiyetler ve tutukluluk halleri. Bu yüzden cezaevlerinde yer darlığı çekiliyor. Ülkemizdeki cezaevlerinde 202 bin yatak kapasitesi mevcut. Tutuklu ve hükümlü sayısı ise 228 bini aştı. Bu sayının içinde 70 bin üniversite öğrencisi bulunuyor.

Ülkeye ait her şeyi büyütmekle iftihar eden iktidar partisi bu sayılarla da aynı duyguyu hissediyor mu, bilemiyoruz. Ama tutuklu ve hükümlü sayısını da artırdığı bir gerçek… Gazetecilerin özel bir yeri var. Dünya birinciliği ülkemize gelmiş durumda.

Cezaevi inşa etmek yerine içeridekilerin dışarı yollanması düşünülebilir mi? Mesela İsrail ile kapalı kapılar arkasında bir anlaşma yapılarak ülkedeki muhalifleri İsrail zindanlarında çile dolduran Filistinli özgürlük savaşçılarının yanına konulması sağlanabilir!

Bu şekilde iktidar mazlumların yanındaymış gibi görüntü verebilir. Hem Filistinli tutuklu ve hükümlülerin özgürlüklerini savunmada cansiperane bir çaba içindeymiş gibi söylevler veren iktidarın eli güçlenir.

Bu durum gerçekler ile ters açı oluşturabilir. Ama önemli değil. Günümüz dünyasında esas olan “İmaj” değil mi?