Bu hafta başında Bakan Berat Albayrak “Yeni Ekonomi” programını “Değişim Başlıyor” sloganıyla açıkladı. Bakanın yaptığı sunumda kullandığı ifadelere bakınca insan önce heyecanlanıyor: “Yeni”, “Değişim” “Başlangıç” vs. Bu sözcükleri duyduğunuzda ülke ekonomisini 17 yıldır yöneten iktidarın gittiği, bunun yerine yeni bir ekonomik anlayışa sahip bir iktidarın geldiği hissine kapılıyorsunuz. Çünkü vurgulanan sözcükler bunu çağrıştırıyor.

Oysa bakanlığın internet sitesinde bulunan “programı” ayrıntılı ve dikkatli bir şekilde okuduğunuzda yeni bir şey görmüyorsunuz. Yıllardır yaptıklarını yapmaya devam ederek farklı bir sonuca gideceklerine sizi ikna etmeye çalıştıklarını fark ediyorsunuz.

Program iddialı hedeflerle dolu. Ekonomi önümüzdeki yıldan itibaren sürekli yüzde 5 büyüyecekmiş, enflasyon kalıcı olarak düşecekmiş, işsizlik çok düşmese de azalacakmış filan. Kulağa hoş geliyor. Ama bütün bunlar nasıl olacak? Hangi politikalar uygulanarak bu sonuçlar ortaya çıkacak pek belli değil. Mesela büyüme neden yüzde 5 tahmin edildi? Bence yuvarlak bir sayı olduğu için.

Fakat programı okuduğumuzda açıkça gördüğümüz bir şey var: Uygulayacakları politikalar geniş halk kesimlerine büyük faturalar çıkaracak, onların daha da yoksullaşmasına sebep olacak.

Ücret artışlarından başlayalım. Programa göre ücret artışları artık gerçekleşen enflasyona göre değil, “beklenen enflasyona” göre yapılacakmış. Kimin beklentisine göre? Tabii ki iktidarın. Yılsonuna doğru Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanacak, buradan bir anlaşma çıkmayacak; fakat iktidar asgari ücretin artış oranının, programda gördüğümüz üzere, 2020 yılı beklenen enflasyonu olan yüzde 8,5 oranının altında kalmasını sağlayacak. 2020 TL olan net asgari ücret, en çok 2200 lira olacak. Hedef bu. Oysa 2019 yılı sonu için gerçekleşmesini bekledikleri enflasyon yüzde 12. Açıklanan enflasyon oranı ile vatandaşın hayatında hissettiği enflasyon arasındaki farkı bir kenara koysak bile bu durum, ücret geliri elde edenlerin reel olarak yoksullaşmasına yol açacak.

Ücret artışları “beklenen” enflasyona göre yapılırken kamunun kontrolünde olan fiyatlara yapılacak zamlarda bunun dikkate alınmayacağını da elektrik fiyatlarına yapılan yüzde 15’lik zamdan anlıyoruz. Zamlar istedikleri gibi, ücret artışları ise sizi yoksullaştıracak şekilde olacak.

Bir taraftan ücret artışları sınırlanırken, diğer taraftan geniş halk kesimlerine daha fazla vergi yükleyeceklerini de söylüyorlar. Bunu nereden mi çıkarıyorum? Programda açıkça kurumlar vergisinin kademeli olarak düşürüleceği, verginin tabana yayılacağı ve toplam vergi gelirlerinin de buna bağlı olarak artacağını söylüyorlar. Sahi “tabanda” kim var?

Bunlarla birlikte, çalışanlara iş güvencesi sağlayan pek çok düzenlemeyi de değiştireceklerini anlıyoruz. “Esnek çalışma”, “Tamamlayıcı Sosyal Güvenlik” gibi işlerle, başta kıdem tazminatı olmak üzere, çalışanların sahip oldukları pek çok güvenceyi ortadan kaldırmaya çalışacaklar.

Size ekonomik olarak fatura çıkarırken kamu harcamalarını ve buna bağlı olarak bütçe açıklarını da artırmaya devam edecekler. Yeni programda bütçe açıklarının milli gelire oranını yüzde 3’e çıkaracaklarını söylüyorlar. Geçen yıl açıkladıkları “birinci yeni” ekonomik programda bu oran yüzde 1,7 seviyesindeydi. Gördüğünüz gibi onlar harcayacak, sizler daha az gelir elde edecek ama buna karşılık daha fazla vergi ödeyeceksiniz. “Olsun, hepimiz aynı gemide değil miyiz?” diyeniniz var mı?

Bu arada, hatırlatmak isterim. Geniş halk kesimlerine fatura çıkacak olan bu düzenlemelerin yapılması geçen hafta açıklanan IMF’nin Türkiye raporunda da açıkça önerilmiştir. Anlaşılan iktidar IMF ile anlaşmadan kısmi bir “IMF programını” hayata geçirecek.