Eğitim, her ulusun kendi siyasal politikası çerçevesinde şekillenir. Oldukça zor bir alandır; çünkü amacı ve iddiası geleceğe insan yetiştirmektir. Bu da ancak düne hâkim, bugüne hazır ve yarına akılcı bir öngörüyle bakan kişiler tarafından gerçekleştirilebilir. Siyasetini halkın menfaatleri doğrultusunda belirleyen; refahın artırılmasına, toplumsal huzurun korunmasına öncelik veren; eğitim stratejisini bilim, kültür ve felsefe üzerine inşa eden yönetimler açıkça görülmekte ki, geleceğin şekillendirilmesinde ülkelerini bir adım öne taşıyor. Odak noktası çocuk ve gençler olmayan, onların yüksek faydası yerine kendi çıkar ve ihtiraslarının peşinde koşan iktidarlarca yönetilen ülkelerin ise bu yolda yaya kaldığı, kalacağı aşikar. Eğitim, dört beş yılda bir seçilen hükümetlerin toplumsal uzlaşma sağlamadan tek başına ve kendi dünya görüşüne göre yapıp bozabileceği bir alan olmamalıdır çünkü etkisi iktidar olanların görev süresinden fazladır. Hele de o koltukta oturanlar 15 yıldır kandırılan, aldatılan, dün söylediğini bugün yalanlayan, dış politikası dört bir yandan patlamış, ekonomisi stepnenin jantında yol alan bir hükümet ise...

• • •

Yerli araba yapma iddiasında olup da eğitimin bilim ayağına sıkmanın tutarlı yanı yok. Güçlü bir eğitim sistemi yeterli ve donanımlı öğretmen ve yöneticiye ihtiyaç duyar. Oysa ellerin Mars’ta arsa baktığı 2017’de biz işini geri isteyen iki eğitimcinin açlıktan gün be gün eriyişini seyrediyoruz. Akademisyenler somut bir delile dayanmayan suçlamalarla üniversitelerden ihraç edildi. Bir iktidar vekili rahatlıkla “bu akademisyen ve gazetecilere bırak hapishaneyi, yaşam hakkı bile vermezler” diyebiliyor. Uzman kadronun yerinde yeller esiyor, dünyadaki bilimsel gelişmeleri takip etmekle mükellef yöneticiler evrim teorisini müfredattan çıkartmakla gurur duyuyor. Bir sözle, şapkadan tavşan çıkarır gibi sistem kurmaya çalışıyorlar. Milyonlarca öğrencinin, anne babanın aklı, yüreği endişeyle dolu. Üniversite ve liselere geçiş sınavları nasıl olacak? Tercihler nasıl yapılacak? Milli Eğitim Bakanı bile okulları nitelikli – niteliksiz diye ayırırken adrese dayalı okul sistemi ne kadar adil? Doğru bir eleme için, doğru sorular hazırlanabilecek mi? Bir 4+4+4 sistemi vardı mesela ne oldu? İlkokuldan sonra imam hatiplere öğrenci alınabilmesi için icat edilmişti. Uzmanlar bunun eğitim kalitesini arttırmayacağı gibi, çocuk işçiliğinin önünü açacağı ve kız çocukların okula devam etme şansını düşüreceği konusunda uyarmıştı. Eğitim Sen’in raporuna göre sadece 2014 yılında ortaokuldan mezun 36 bin 401 kız çocuğu liseye devam etmedi. İmam hatiplerin öğrenci sayısı da yüzde 10 düştü. Günün sonunda kimseye fayda getirmeyen, istikrarsız, yarın neler olacağını -Eğitim Bakanı dahil - kimsenin bilmediği bir karanlıktayız.

• • •

OECD’nin eğitim endeksinde Türkiye 38 ülke arasında 35’inci sırada. UNICEF’in çocukların refah koşullarına yönelik hazırladığı raporda ise Türkiye ‘eğitim kalitesi’ kategorisinde sonuncu. En iyiler arasında Cumhurbaşkanlığı’nın makam araçlarını üreten Almanya ve benzinli araç devrini kapatmaya hazırlanan Norveç var. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’nın (PISA) 2015 sonuçlarına göre Türkiye 70 ülke arasında fen bilimlerinde 53’üncü, matematik alanında 50’inci, okuma becerileri alanında da 51’inci. Çocuklar ezberde iyi ama bilgiyi yaratıcı bir şekilde kullanmada kötü. Fen alanında en üst seviyede öğrenci oranımız 0! Temel beceri düzeyi 1! Kötü haber şu ki, öğrencilerin iyi oldukları alanların da artık dünyada bir katma değeri yok. PISA Direktörü Andreas Schleicher halimizi şöyle özetlemiş: “Değişen dünyada yeni yeteneklere ihtiyacımız var ve Türkiye eğitim sistemi buna uyum sağlayamadı. Öğrettikleriniz artık gereksiz.” İyileştirmeye bugün başlasak bile, olumlu sonuç almak için önümüzde en az 20-25 yıl var. Darwin’den boşalan müfredatı bolca hamasetle doldurmanın bedelini hepimiz ağır ödeyeceğiz.